Sen yağan yağmurun romantik oluşu! Ben sokaktaki bir kaldırım taşı! Gittikçe yalnızlaşıyoruz.

Masum duyguları olan; halâ elma şekerini görünce gülümseyen, küçük ama sevimli hırçınlıkları olan; akıllı, uslu, haylaz, uçarı! Dünyaya çocuk gözlerle bakan insanların naif duygularını incittiniz. 

Sen yağan yağmurun romantik oluşu, ben ise küçük bir serçe! Bir çatı aralığına sığınmış seni izlemekte! Belli belirsiz semadan yere inişine şahit oldukça içimi bir huzur kaplar, minik burnumu bir toprak kokusu doldurur.

Düşünüyorum da! Yüreğimiz yağan yağmurlarla bir kez olsun yıkanmıyor! Denizler hep boşuna devinip duruyor hissedilmeyen bir çarşaf gibi! İnce yaz yağmuru ile her bahar çiçekler uyanışın türküsünü sessiz bir şekilde gözler önüne sererken, biz baktığını göremeyen berduşu andırarak, gelip geçiyoruz hayatın sokaklarından.

Sen yağan yaz yağmurunun en narin toprakla buluşması, ben ise burunda tüten bir kahve kokusu! Eşlik etti yüreğim her daim senin yeryüzüne misafir oluşuna! Sıcacık yürekten daha yeni çıkmış, kâğıt kokan kitapların arka planını süsledi güzelliğin. 

Kaçtığım duygulardan ve gizlendiğim düşüncelerden saklanmak; dingin, sakin bir huzura yolculuk yapmak için ne mükemmel zaman! Seni gizli bir kapı yaptım kendime, gizli bir mabet. Sessizliğimin gölgesinde hüzünlerimle yüzleştim. Kalemim ise en yakın suç ortağım oldu. 

Ah! Bu hayatın yükü! Küçük bir kelebekten fil kadar ağırlık taşımasını bekleriz. Bırak kalsın ayna puslu, camın kirli! Yüreğine ince bir yaz yağmurunun uğradığı belli olsun. Didinip durdun onca zaman; gök bile, deniz bile bir yerde durulur. Olduğu kadarına talip ol bu hayatta!

Sen yağan yaz yağmurunun rahatlatıcı görevi gören damlaları, ben ise altında yavaş yavaş yürüyen bir fani! Senin elimi, yüzümü her okşayışın anne gibi şefkatle sarılmayı hissettirdi bana! “Ana gibi yâr olmaz!” diye fısıldadı pıtırtıların. 

Yolun tam ortasında durdum. Kimin umurunda gelip geçen! Hepimiz hayatın sokaklarından anlamsızca, onlarca soru işaretiyle gelip geçiyoruz. Bir soru işareti de ben uyandırayım bugün insanlarda! Açtım kollarımı gökyüzüne doğru, açtım bağrımı beni kucaklamak isteyen yüzlercesine! Tüm seslere kapandı kulaklarım. Yalnızca seni ve beni fısıldıyor hayat!

Sen yağan yağmurun romantik oluşu! Ben ise sevgilisine sarılmış dans eden yalnız bir âşık. Her ritim senin dokunuşun ile bütünleşti yüreğimde! Usulca kutladım hüzünlerimle, mutlu olmayı öğrendiğim günlerimi! 

Güzel olan şeyler öyle hemen dibinde belirivermiyormuş ki! Vesileler olması gerekiyormuş. Biraz huzur, açılmış iki çift el ve bir kaç kelam... Haller yalnız sana âyandır Allah'ım. Ucu açık dualarımıza bizleri vasıl eyle!

Mevlana Celaleddin Rumi'nin Türbesinin girişinde, onun şu beyti yazar; 

“Lâ TAHZEN / ÜZÜLME! Çünkü hüzün, düşmanı sevindirir, dostunu üzer, haset edenin diline düşürür. Lâ TAHZEN / ÜZÜLME! Çünkü hüzün, kaybolanı geri getirmez, öleni diriltmez, kaderi değiştirmez, hiçbir fayda getirmez. Lâ TAHZEN / ÜZÜLME! Çünkü hüzün sinirleri yıpratır, kalbini yorar, gecelerini mahveder. Lâ TAHZEN / ÜZÜLME! Eğer günah işlediysen, tövbe et, istiğfarda bulun, yanlış yaptıysan düzelt, O'nun rahmeti sonsuz, kapısı hep açıktır. Lâ TAHZEN / ÜZÜLME! Şunu unutma yaşadığın günün sınırları içindeyaşamazsan sıkıntı ve kaygıların artacak demektir. Biraz daha açarsak; sabaha çıktıktan sonra artık akşamı bekleme, akşama kavuşunca da sabahı bekleme! Ne maziye takıl kal, ne de gelecek kaygısı içinde ol. Yani anı yaşa. Lâ TAHZEN / ÜZÜLME! Her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır. Yani kolaylık zorluğun içinde saklıdır. Bir başka ifade ile kolaylık, zorluk zannettiğimiz şeyin ta kendisidir. Lâ TAHZEN / ÜZÜLME!”

Sen gönlüme yağan ince yaz yağmuru gibi huzur-u nur. Başka söze ise ne hacet! Vesselam.