Başarı, üstesinden gelinen, başarılan iş demektir. Villada oturmak, iyi bir şirkette üst düzey yönetici olmak, yüklü miktarda maaşının olması! Başarı; genelde hayatımızı daha iyi ve rahat bir şekilde sürdürmemize yarayan etkendir. Ama aslında bunlar başarılı olmanın tanımı değildir.

Başarmak, insanın içindeki mücadele gücünü ortaya çıkarmasıdır. Kendini hedefe doğru yöneltip ve onu elde etme sürecidir. Bu süreçte bazıları başarılı olup hedeflerine ulaşırken, bazısı yarı yolda kalıp istediği şeye ulaşamaz.

Peki, neden? Başarılı olan insanlar daha mı şanslı? Onların da iki gözü, iki kulağı, iki eli var. Başarılı olmak için bunlar önemli uzuvlarımız; ama başarılı olan bazı insanların bu uzuvlarının olmadığına da şahit oluyoruz. Çoğu engelli kardeşlerimizin, hiçbir eksikliği olmayan kişilerden daha yetenekli olduklarını görüyoruz. Sevdiğin ve idealin yolunda bütün engellere meydan okuyarak başarmanın mümkün olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

Başarılı olmak, içimizdeki aslanı uyandırmakla alakalı! Onu ortaya çıkarıp hedeflere doğru, emin ve sağlam adımlarla ilerlemek bizim elimizde! Hayatta başarılı olan insanların hepsi içindeki aslanı uyandırıp, onunla ilerlemektedir. Bir bakıma içimizdeki aslan, eşittir hırstır. Başarı, her zaman bu eyleme uymasa da akla ilk gelen kavramdır.

Başarılı olmak, hayatta hatırı sayılır kişiler arasına girmekle, çok parayla elde edilmez. İnsanların saygısını, çocukların sevgisi kazanmaktır başarmanın şartı. Bütün olumsuzluklara göğüs gererek, dostların ihanetine katlanarak, karşılık beklemeden iyilik yapmaktır. Gönülden gülebilmek, her olayda güzellikleri fark edip hayatın tadını çıkarabilmektir.

Bizler genelde başarıyı ilk olarak iyi bir üniversite kazanmakla ölçeriz. Güzel bölüm kazanmak, atanmasının çok olduğu, iş imkânlarının ve maaşının güzel olduğu! Ama bunu hedeflememize rağmen en başta hatayı sınav sistemimizle yapıyoruz. Herkesin ilgi alanı ve becerileri farklıdır. Ve kişiler sevdikleri şeyleri yaparak başarılı olabilirler.

Üniversiteyi kazanamayan gençler, başarılı olmayan kişiler değildir. Ülkemizde liseden mezun olan gençlerin yüzde onu üniversite de okuyormuş. Geride kalan yüzde doksanlık kısımda kalanlar başarısız insanlar mı? Tabii ki hayır! İlgi alanları ve becerileri farklı olan insanlardır.

İlkokula başladığımızdan itibaren bir yarışın ortasında buluruz kendimizi! Sınıf birincisi olmak, komşunun çocuğundan daha başarılı olmak, kuzenlerimizden daha ilerde olmak için sürekli bir baskı hissederiz omuzlarımızda! Geride kaldığımız müddetçe de kıyaslamalara malzeme olur ve “ben yapamıyorum, yapamayacağım” diyerek sineye çekeriz kendimizi!

Ama atladığımız bir şey var; bu bir yarış değildir. Bu yolda geride kalmakta vardır. Yeteneklerimizi ve zevk aldığımız alanları bulmak gerekir. Çünkü başarılı olmanın ilk kuralı sevmektir. Başarı, kendi hayatımızın yönünü ve yolunu bulmamızla alakalıdır.

 

Doğduğumuz andan itibaren taşları yan yana dizmeye başlarız. Yolumuzu yavaş yavaş belirleriz. Ama asıl başarı taşları üst üste dizmeye başladığımız vakitte başlar. O zaman kendi benliğimizi bulmuş, kendimiz olma yolunda emin adımlarla ilerlemeye başlamış oluruz.

Düzenli ve huzurlu bir aile yaşamı ise insanın başarma isteğini kamçılar. Okulda da uygun eğitim ortamının varlığı başarıyı en üst düzeye çıkaran etkendir.

Başarı buzdağına benzer. Ödülünü herkesin önünde ve apaçık bir şekilde alırsın ama bedelini tek başına acı, azim, disiplin, fedakârlıkla ödersin.

Yazının sözü;

“Başarıdan saklanmaya paydos. Büyümek için zamandan ve mekândan kopun. Yarın değil! Hemen şimdi, şimdi!” (Og Mandino)