Halk arasında; küçük bebeklerin, çocukların ufak yaramazlıklarından yakınan annelere çevresindekiler “doğan büyür gider, bu günler de geçer” diye umut verir.

Fakat…

Zamanımızda doğanlar büyüyemiyor. Bir bir öl(dürül)üyor.

Dünyaya gelen her minik beden, yumurtadan yeni çıkmış caretta carettalar gibi kumsaldan denize giden yolda yırtıcı kuşlara yem olmadan adım atmaya çalışmakta. Bu savunmasız ve güçsüz bedenler ne kadar hızla koşmaya çalışsalar da zamanımızdaki vicdansızlardan kurtulamıyorlar.

Geleceğimizi ilerletecek, neslimizin devamlılığını sağlayacak olan çocuklarımızı kaybediyoruz. Hem de babaları, dedeleri, amcaları, dayılarının sebep olduğu nedenlerden dolayı!..  

Tahammülsüzleştik, sabrımızı tükettik. İstediklerimize anında bir tıkla sahip olabildiğimiz şu zamanlarda değerlerimizden, kültür ve örfümüzden uzaklaşmaya, canımız ne isterse düşünmeden(tabii beynimizi yormamalıyız, her şey anlık olabiliyor çünkü) hareket etmeye başladık.

Kimse keyfimizin kâhyası değil sonuçta!!!

Ne mi oluyor böyle? Ahlâkî çöküş yaşıyoruz. Filmlerde kurgu olarak dahi karşımıza çıkmasını istemediğimiz sahneleri ekranlara serilmiş çarşaf çarşaf haberlerde izliyoruz. Yüzümüzü gizleyemiyoruz. Tutup da insanları silkeleyemiyoruz.

Çocuğunu bırakıp başka birine kaçan anneler, gelinine kötü gözle bakan kayınbabalar, avuç içi kadar bebeğini yumruklarla hastanelik eden babalar, minicik sabi torununa kötü emeller besleyen ve bunu uygulayan dedeler ve daha niceleri… Saymaya, yazmaya, kendi cümlelerimde bahsettiklerimi okumaya cesaretim yokken, meşru görüntülerin gözlerimizin önüne serildiği bu rezilliklerden içim bulanıyor. 

Yazıyoruz, çiziyoruz, paylaşımlar yapıyoruz, sosyal medyalarımızı karartıyoruz, BÜYÜK HARFLERLE YAZIYORUZ, haykırıyoruz “ne olur yeter, bitsin bunlar” diye… Ama ya bizler dilsiz, sağır ve görünmeziz ya da el atılması gereken bu durumu görmesi gerekenler üç maymunu oynamakta çok başarılı…

Nerede fıtratımızdan gelen haslet?.. Çirkin, azgın bir topluluk olduk. Her şey alelâden ulu ortada…  Utanmaktan aciziz. Yaşıyoruz ama ne için? Neden? Niye geldik bu dünyaya? Yaratılış gayemiz neydi? Ölümsüz olduğumuzu, hesaba çekilmeyeceğimizi düşünmeye başlayalı ne kadar zaman oldu? Bunları aklımızdan tamamen silmiş olmamız lazım ki bu kadar sapkın bir hale bürünebilelim.

İnsanlar ne kadar da büyük görür oldu kendilerini… İblisin bir zamanlar kibirlenip, böbürlendiği gibi kafa tutar olduk. Ama kime itaat etmeyi reddettiğimizin farkında değiliz! Ya da bunu akıl etmek işimize gelmiyor.

Ben bu zamanda yaşamaktan ruhen yoruldum. Allah’ın bizlere bahşettiği güzel hasletlerden uzaklaştığımız için utanıyorum. İnsanlık yerin dibine batmış da hepimiz rüyalarımızda debeleniyoruz sanki…

Bu tür iğrenç haberleri görmediğimiz, eski zamanlardaki masum hallerimizi tekrar sıcacık bir hırka gibi giyinip, şu soğuk günlerde yüreklerimizi ısıtabileceğimiz günlerin gelmesi umuduyla…

Herkesi İNSAN olmaya davet ediyorum.