Yapılış şekli haylice azalan, aynı gibi olsa yinede o yıllardaki davet ve uygulamalarında bile değişim olanların yanında son yılların modern(!) ve genişleyen iftar davetlerinde fark neler ki?

Geçmiş yıllarda ki davetleri ile son yıllardaki davetler arasında ne fark olabilir?

Hatta daha da geniş ve görkemli olmuyor mu ki?

***

Doğrudur doğru olmasına da. O zamanların iftar ve oluşumlarında hissedilen asıl ruhi kaynaşmayı, manevi hazzını duyabiliyor muyuz?

***

Evet; Evimizde günlerce yerine, lüks lokantalarda bir güne sığdırılan kalabalık aile topluluklarına verdiğimiz yemeklerde dâhil!

Kendi kesesinden yapılana diyeceğimiz yok. “Allah razı olsun” deriz ama!

Yüce Yaradan'ın, sevap mı? Değimli? kararını vereceği!

***

Devlet veya kuruluşun gelirinden ödenek harcamasıyla, kurumların çeşitli topluluklara!

Lüks lokanta, yıldızlı otel restoranı veya kuruluşun lüks yemekhanesinde verilen iftar yemekleri!

Hele yakın yıllarda bir mahalleye hatta ilçe halkının bir kısmına verirken diğerlerine yapılmayan yeni iftar davetleri de dâhil!

Medyada bolca gösterimine önem verme bir yana,  “Biz şunu bunu davet edip birlikte iftar yaptık” cümleleri ile bir reklâm ve propaganda havasına girmiyor mu?

***

Belki; Gözümüz renkleniyor, midemiz çeşitli gıdalarla besleniyor, verilen hediyelerle ( yıllar önce bizzat iftar verenin kesesinden çıkan diş kirasına benzetebiliriz) uğurlanıyoruz ama!

***

İçinizden geldiği ile doğruca söyler misiniz? Manevi bir haz, ruhi bir kaynaşma duya bildiğinizi?

Evet diyorsanız bendeniz yanılış içindeyim demek ki..

***

Gelin birde halen kenarda kıyıda yaklaşık olarak dünün ananesini devam ettirenlerin de bulunabildiği nostaljiye yüz tutmuş!

Gelişi, günlüğü, ibadeti dolayısıyla Rahmet ayı Ramazan içinde ki kutsallıklarından birisi olan “İftar davetleri” müşahedelerimi sunayım.

***

Bu ay da yapılan davetler ile normal günlerin davetinin kişilerde söylemi bile değişik mana taşır. “ Akşam yemeğine davetliyim...” ile “ İftara davetliyim” arasındaki ses vurgusunun farkında olmamış olabilirsiniz. Bir düşünün ve tekrar, tekrar söyleme yapın.

Birisi normal bir ton ve yavaşlıkla söylenirken, diğeri biraz yükseklik yanın da, haz ve gurur verici bir sevinç içinde oluşu, hiçte göz ardı edilemez...

***

İftara davet edilme ve etmenin kutsallığı bir tarafa, giderken veya gelenleri karşılarken bile duygularda değişiklik vardır.

***

Konumuz nostaljiye dönelim

İftar davetleri çeşit, çeşit olmaktadır geçmiş yıllar da...

Akraba, Komşu, Ahbap, personel ve Fakirler için ayrı günler içinde İftar daveti yapılır

***

İftar davetlerinin yeri, kesinlikle ev sahibinin evinde olur.

Davet sahibi, evlerde yapılacak İftar davetinin ulvîliğine önem verir, samimiyet içinde kaynaşmayı daha uygun bulur, bereket verir düşüncesinde olur.

***

Yıllar öncesi de lüks lokantalar otel restoranları bu günkü gibi bol değildi.

O zamanlar, lokantalarda verilen iftarlar için “ kaynaşma ve samimiyetten uzaklaşan, bir nevi resmiyete giren, gösteriş meraklısı veya evinde yapamadığını burada verebilmek tembelliği ve düşüncesinde olanların iftarı” derlerdi.

***.

Bir arada olacak kişi ve sofralar da dikkat nazarı çeken bir husus vardı.

Bir günden fazla sürecek iftar davetlerinde. Akraba vb. yi bir arada çağırsalar da.

Diğerlerinin Mevki, Mali durum, Meslek üstünlüğü vb. gibi farklılıkta ayırım yapmamaya özen gösterir, Camideki karışım gibi, karıştırarak sofraya oturturdu.

Yani, zenginin yanına fakir, profesörün yanına asistanı, ustanın yanına kalfa ve çırağını dağıtımlı davet ederlerdi ki gurur azimet düşüncesi burada bulundurulmamış olurdu.

Bu beraberlikten, maalesef bu gün olunabilse de, o yıllarda kimse de şikâyetçi olmaz neşe içinde devam ederlerdi.

***

İftar davetinin nostaljisini aşağıdaki olayla noktalayalım.

Hükümdar Harun Reşit zamanında, kardeşi de denilen, Halk arasında meczup olarak görülen aslında erenlerden olan “Pervildane”nin (Pervildivane de deniliyor)bir iftar daveti şekli anlatılır.

***

Harun Reşit, “Git falan büyük camide akşam namazı kılanların hepsini İftar sofrasına davet ederek getir” demiş

Camiye giden Pervildane, Namaz sonu cami kapısına durarak, “İmam ilk Rekâtta hangi Zammı sûreyi okudu?” diye sormuş.

Cevap vere bilenleri bir tarafta bekletmiş. Bilemeyen diğerlerine bir şey söylemediğinden, onlar evlerine gitmiş.

Yüze yakın cemaatten, soruya bilinçli cevap veren on veya yirmiye yakın kişiyi yanına alarak İftar sofrasına getirmiş.

Harun Reşit hayretler içinde... “Demek camiye bu kadar az kişi geldi öylemi?...” diye birazda hayıflanarak sormuş.

Pervildane “Hayır, cemaat yüzden fazla idi”deyince. “Neye getirmedin hepsini” diye azarlamış.

Pervildane. “Ne kızıyorsun? Sen Bana Namaz kılanları getir dedin. Camiye gelenleri getir demedin ki...”

***

S afiyetli İftarlar...  Hoşça kalınız