Ramazanın iki gününü huşu içinde geride bıraktık!

Kimi insan maneviyatının verdiği haz içinde yaşamaya çalışırken, uzağında olan ise dudak bükerek geçirir bu imtihanlı dünyada!

*** 

Nostaljiye merakı olan gençler sorarlar “Amca, sizin çocukluk veya gençliğinizde ki Ramazan günleri aynı mı idi? 

Yoksa değişimler içinde mi yaşantısı vardı? Ramazan bu gün mü, o günler mi daha mutluluk içinde yaşamı olmakta? Ne olur bir anlatır mısınız.” Diye

***

Bu isteğe verile bilinecek cevap çok zor. Asırların nostalji olduğunu kabul etiğimiz Ramazan günlerini. 

Bazılarının tarihte yazılan ramazan yazılarından esinlenerek yazdığı gibi değil de. Yaşamım olan otuzlu yıllardan sonraki müşahedelerim olarak Konya'da ki ramazan günlerini sunmak isterim.

***

Evet, bu günlerdeki Ramazan yaşantımız acaba yıllar evveli ile farkı var mı idi? 

Ben değil de, anlatımımdan sonra sizler derecelendiriniz.

*** 

Gece Aileler ilk topu duyup sahura kalkardı. Bu arada ahenkli davul çalan ve maniler söyleyen palabıyıklı davulcuların sesleri de duyulurdu.

On yaşından aşağı küçükler yatarken anne veya ninelerine “Beni de kaldırın ne olur” diye yalvarırlardı.

Yalnız evin hanımefendileri sahur için Suböreği, Kıvrım, Katmer gibi börek yapacaklarsa çok evvel kalkar hamur yoğurma ve pişirme işlemlerini yaparak hazırlamış olurlardı.

O zamanlar bu işlemleri her evin hanımı yapar bu günkü gibi çığ gibi çoğalan börekçilerden satın almazlardı.

***

Sahurda çeşitli yemek bulunmaz ailelerin % 60'ı ramazan evveli mahalle kadınlarının her evde sıra ile yaptıkları erişte kesme ve şehriye dökme işleminden hazır olan. 

Karapınar'ın yavşan kokulu tereyağı ile pişirilmiş leziz Erişte veya Şehriyeyi etsiz olarak pilav yaparlardı. 

Tüm aile zamanın meşhur Konya tahta kaşıkları ile bir ondan, bir de kayısı veya erik hoşafı, yoksa pekmez sulandırılarak yapılmış içecekten alırlardı. 

Uyanamayanlar imsak tan beş dakika evveli atılan birinci top ile uyananlar acele ile bir şeyler atıştırır imsak başlangıcı ikinci top da ağızlar kapanırdı.

***

Sahur yemeği sonrası yapılan duadan sonra gençler yatmaya, yaşlılar Kuran okuma veya namaz kılma ile ezan vaktine ulaşırlardı.

Ezan okununca beyefendiler mahalle mescidi veya yakın caminin yolunu tutarlardı ama!

Çoğunluk olarak Sabah namazını Kapı, Sultan Selim, Aziziye camiinde kılmaya giderlerdi. O zamanlar Alâeddin ve iplikçi kapalı idi. 

*** 

Hanımefendiler, Camiye gitmekte olan beyinin eline. Kamış sepeti veya zembili tutuşturup ihtiyaçları sıralarken, fakir komşular içinde alınacaklarını belirtmiş olurdu.

***

Beyler iş yerini açar veya işe başlarken, komşu esnafın Ramazan'ını o sırada. 

Diğer uzaktakileri de açılıştan sonra birbirlerinin dükkânına giderek “Ramazanınız mübarek olsun. İşlerinize bereket getirsin, müşterilerinizi bol etsin!” diyerek işlerinin başına dönerlerdi.

Öğle ve İkindi ezanı okununca tüm esnaf çıraklarına varıncaya kadar camiye gider, dükkânının kapısını ve önündeki eşyayı şöyle bir örter yakın camide namaz kılmaya giderlerdi. Hırsızlık olayı mafiş idi!

Ramazan ilk gününde başlardı, çarşı ve mahalle sokaklarında bir sessizliğe bürünmesi. 

Kimsenin bağrışıp çağrıştığı duyulmaz çocukların neşeli oyun sesleri neşe saçardı!

*** 

İnsanlar arası münakaşa, kavga görülmezdi. Görülse de etraf hemen ilgilenip sulh ederler di.

Nitekim yedi yaşlarımda inanılamayacak bir olayı görmüştüm ki 1937 yılları idi.

*** 

Bedestendeki asla eşya konulmayan boş kaldırımda iki kişi konuşurken sesler yükselmeye başladı ve birisi diğerine vurmak için elini kaldırdı.

Diğeri ise hemen onun elini tutup “ben oruçluyum. Sen değil misin?” deyince!

İnanılmaz bir hareket oldu. Elini kaldıran ellerini karşısındakini kucaklamak için indirdi ve “Affet kardeşim unutmuşum” deyiverdi.

Bağrışımı duyan esnaf da dışarı çıkıp problemlerini hallettiler.

*** 

Esnaf Bereket ayıdır diye asla bugünün esnafı gibi zam yapmaz hatta düşürürlerdi fiyatları.

Kendilerince bildikleri fakir kişiler bir şey alırken zorlanıyorsa içinden Zekat veya yardım olarak düşünerek parasını almaz hediyem olsun deyiverirlerdi.

***

Herkesin değil hemen hemen kimsenin bir Oto'su olmadığı için! 

Bu günlerin trafik sorunu ile strese girip geç kalma derdi olmadığı o günlerde! 

Uzak, yani yıllar evvelinin bedesten etrafı çarşı ve iş yerlerinden.

Araplar, Sedirler, Uluırmak vb. gibi semtlerde evleri olanları bırakın, yakında olanlar bile iftar zamanına yarım veya bir saat kala alış verişi bırakır çalışanlarına izin verirlerdi. 

At arabası, merkebi (!) olmayanlar tabanvayla yola düşerlerdi. Bütçesi el verenler Payton (Fayton-Körüklü) ile giderdi.

***

Giderken, bazıları bu günkü gibi her mahallede bulunmayıp sadece çarşı içinde olan pidecilerden, bu gün üstü yumurtalı diye sıvazlanıp tahin de konan pideler mafiş olduğundan uzun sündürülmüş pide alıp sepetine kordu.

***

Siparişler evvelce alınmış olurdu. Şekerciden geçerken renkli ufak şekerler alır yolda gördükleri ve evde bulunan çocuklara vererek onların gönüllerini alır sevindirirlerdi.

Bu bakımdan sokağın başında gelişi görünen baba ve amcalar koşarak karşılanırdı.

*** 

Ezana vakit varsa eve uğrayıp hazırlanmış içli şepit (yufkanın pişmişi) olan dürümden birkaç tane alır cami veya mescide yollanırdı.

Evine gidemeyip dürümü olmayanlar, Top atılıp ezan okununca komşularının getirip verdiği dürümlerle (o zamanlar Hurma bulunmazdı) iftar açar, namazını eda eder, evinin yolunu tutardı.

*** 

Misafiri çok sevdiklerinden şayet namaz bitimi sonu gideceği yeri olmayan yabancıları evlerine davet ederlerdi.

***

İşte Ramazan'ın çocuk ve gençliğimizde gördüğümüz Ramazan günlerinden parçalar...

İleri yazılarım da günlük Ramazan yaşamın da ki hareketlerden dem vurmaya çalışmak isterim. 

İzleriz inşallah 

***

Hoşça kalınız.