Evet bu hainlik hazırlıkları yıllar evvelinde başlamış.

Bu ara bazı olaylar meydana getirilip amaçlarına ulaşmak istemişlerdi.

Bu ulaşma olaylarındaki hakikati değil de..

“Yaaa öylemi imiş” diye olaydan zarar görenleri değil de olayı yaratanlar alkışlanıyor hatta muhalefet bile bundan bir şeyler çıkarmak için destekler gibi idi.

Malum 17 – 25 Aralık ta olanları bir hatırlayalım!

*** 

Baş savcıdan izin almadan telefon dinlemeleri evlere yapılan baskınlarda beş adet para kasası, para sayma makineleri ayakkabı kutularında paralar bulmuşlar suçluları derdest etmeye başlamışlardı!

Medya ve Muhalefet yüklendi suçlu görünenlere. Hatta hükümet düşsün nazariyesi bile ortaya atıldı 

Suçlu görünenler bunun bir komplo olduğunda ısrar ettilerse de pek inandıramadılar 

*** 

Bazı yazarlar bunun komplo olduğunu analize etmişlerdi ama duyan olmadı gibi. 

Bu yazarlardan birisi Süleyman Özışık'ın 24 Temmuz 2014 de yazdığı “17 Aralık'tan bir gün önce bakın neler yaşanmış” başlıklı yazısından parçalar okuyalım ve bu günün hadiselerin o günlerde de olanın hükumet düşürme olduğunu anlayabilelim.

*** 

Tarih 16 Aralık 2013! 

Operasyonun düğmesine basılan ilin Emniyet Müdürü'ne bir telefon geliyor. Telefondaki sesin sahibi tanıdık biri... Lafı hiç dolandırmadan tüyler ürperten o sözleri söylüyor: 

"Yarın sabah Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı tarihe karışacak. Yargı ve polis gerekli bütün hazırlıkları yaptı. Telefonunu kapat ve kaybol, git!"

Duyduklarına inanamıyor müdür! "Siz çıldırmışsınız! Bunu yapacağımı, bu söylediklerinize izin vereceğimi nasıl düşünürsünüz?" diyor hiddetle!..

Karşısındaki kişi oldukça sakin bir şekilde sözlerine devam ediyor: 

"Ailenden birinin kimlerle neler yaşadığı bilgisi ve görüntüleri sadece sana gelmedi. O görüntü ve bilgiler bizim elimizde de mevcut. Sen dirensen de bu operasyon yapılacak. Türkiye'de bir devir kapanıyor. O devrin suçlularından biri olarak cezalandırılmak istemiyor ve kızın yüzünden insan içine çıkamayacak hale gelmek istemiyorsan bugün mesai saatinden sonra telefonunu kapat ve kaybol git!"

O konuşmadan 11 buçuk saat sonra operasyon başlıyor. Bakan çocukları, Halkbank Genel Müdürü, Rıza Zarrab, Ali Ağaoğlu ve Fatih Belediye Başkanı'nın evleri ardı ardına eş zamanlı operasyonlarla basılıyor. 

Kabinede operasyondan ilk haberdar olan İçişleri Bakanı Muammer Güler. Oğlu Barış Güler'in kendisini arayıp, "Baba polisler evi bastı ne yapayım?" demesi üzerine hemen İstanbul Emniyet Müdürü'nü arıyor ancak hiçbir telefon numarasından ulaşmayı başaramıyor! 

O gün İstanbul Emniyet Müdürü'ne 17 saat boyunca hiç kimse ulaşamıyor. Vali Hüseyin Mutlu, köşe bucak müdürü arıyor ama o da bir türlü ulaşamıyor! 

Operasyonun detayları hakkında sabah saatlerinde bilgi sahibi olan Erdoğan operasyona operasyonla cevap veriyor: 

"Müdür'ü derhal görevden alın. Yarın sabaha kadar görevinin başındaymış gibi bulunsun. Hiçbir şeye müdahil etmeyin. Selami Altınok'u İstanbul'a getirin!"”

***

“!Şimdi diyeceksiniz ki, "Bu operasyonları yaparak Erdoğan'ı nasıl devireceklerdi?"

Anlatayım... 

17 Aralık operasyonu daha başlamadan, 4 bakanla ilgili fezlekeler hazırlanmıştı. Plan şöyle işleyecekti: 

Fezlekeler jet hızıyla Meclis'e gönderilecek, Erdoğan yolsuzlukla adı anılan bakanları derhal bakanlık görevinden alarak partiden ihraç edecek, Meclis de bu bakanların dokunulmazlıklarını kaldıracaktı. Bu bakanlardan bazıları, harcandıklarını düşündükleri için tıpkı Erdoğan Bayraktar gibi "Ben talimatları Başbakan'dan aldım" diyecekti 

Operasyon bu kez Erdoğan'a uzanacak ve bir fezleke de Erdoğan için Meclis'e gönderilecekti. "Madem bakanları harcadın, sen de istifa et" diye baskı altına alınan Erdoğan koltuğu bırakmak zorunda kalacaktı. 

Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Erdoğan bakanları koruyarak yargının kendisini alaşağı etme girişiminin önüne geçti. 

İşler sarpa sarınca bu kez 25 Aralık operasyonu için düğmeye basıldı. Muammer Akkaş, Bilal Erdoğan başta olmak üzere pek çok işadamı hakkında yakalama kararı çıkardı.

Operasyon için bütün hazırlıklar tamamlındı. Hatta operasyon başlamadan birkaç saat önce paralel yapıya bağlı gazete ve televizyonlarda, "Bilal Erdoğan için yakalama kararı çıkartıldı. TCDD Genel Müdürü gözaltına alındı" şeklinde haberler yer almaya başladı. 

Ancak Cumhuriyet Başsavcısı, "Bu operasyona izin vermiyorum" diye rest çekince oynanmak istenen oyun deşifre oldu. 25 Aralık gecesi Başsavcı'nın kesin emrine rağmen operasyonun devam edeceği bilgisi gelince Bilal Erdoğan özel bir ekip tarafından Erdoğan'ın yanına alındı.

7 Şubat MİT krizinde Hakan Fidan'ı evine operasyon yapmak için gelen paralelci polislere, "Vur emri var. Yaklaşan buradan canlı çıkamaz" diyerek engel olan özel harekat timleri bir kez daha sahne aldı o gece... 

Beklendiği gibi oldu... 

Bir süre sonra Başbakan Erdoğan'ın konutunun etrafı polis kaynamaya başladı. Hedefleri, içerideki Bilal Erdoğan'ı almaktı. Ancak karşılarında, İçişleri Bakanlığı'ndan gelen, "Erdoğan'ın konutuna yaklaşan kim olursa olsun vurun!" talimatını uygulamaya hazır özel harekatçıları bulunca tıpış tıpış geri dönmek zorunda kaldılar. 

O gece Erdoğan'ın evini saran polislere bir talimat daha verilmişti. Talimatı alan bazı polislerin, "Meslek hayatıma mal olsa bile bunu yaparım" çığlığı emniyet koridorlarında yankılandı. 

O talimat şöyleydi: 

"Bilal Erdoğan'la beraber, terör örgütü PKK ile herhangi bir yasal dayanak olmaksızın pazarlık yapan-yaptıran Başbakan'ın koluna kelepçe takarak konutundan çıkarın!"

Tam bir çıldırmışlık, tam bir akıl tutulması yani... 

Anlayacağınız, Erdoğan'ın bu yapıya taktığı "Haşhaşi" sözü boşuna değil... “ 

***

Evet boşuna değildi ve o rollerin savcıları yurt dışına kaçmış ağa babalarının yanında ikamete başlamışlardı.

*** 

Hoşça kalınız