Misafirdir insanoğlu, rüzgâr gibi eser geçer hayatın içinden! Bazen lodosun getirdiği yağmurlar gibi ağlar, sırılsıklam olur. Bazen poyrazın esintisi gibi soğur her şeyden... Kimi zaman meltem eser bahar olur, güler yüzü mutlulukla! Kimi zaman da karayel sarar dört bir yanını yaprak gibi döker en güzel anılarını!

Ve memlekete yine bir bahar geldi. Yüreğimize aheste aheste yağdı yağmur. Ortalık buram buram huzur koktu. On bir ay boyunca gönüllerde hüzün ile yoğunlaşan dualar, semâda rahmetle buluştu. Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan, sefalar getirdin. Eli boş da gelmedin farkındayız. Rahmet, merhamet, bağışlanma! Kesenin içi ağzına kadar dolu bir şekilde çaldın kapılarımızı!

Bizim kültürümüzde esas olan misafire hürmettir. Bizim nasibimize de seni hakkıyla ağırlamak düştü. Kısa da olsa Osmanlıdaki Ramazan geleneğinden de bahsetmek istiyorum. Çünkü yazı sadece duygu ve düşüncelerden meydana gelmez. Bilgilenmek ve geçmişimizi unutmamak da gerekir. Ecdat tarih yazmış! Biz de bilgi hazinemize yenilerini ekleyerek payımıza düşen küçük nasip kırıntılarımızı almalıyız.

“Osmanlı'da Ramazan günlerinde zenginler, hiç tanımadıkları mıntıkalardaki bakkal, manav vb. dükkanlara girer, onlardan veresiye defterini çıkarmalarını isterlermiş. Baştan, sondan ve ortadan rastgele sayfaları yırtar 'Silin borçlarını! Allah kabul etsin.' der çeker giderlermiş. Borcu ödenen borcu ödeyenin kim olduğunu; borcu sildiren, kimi borçtan kurtardığını bilmezmiş.” Özer Akpınar'ın dediği gibi; “İyilik yapar gibi görünmeyin, iyilik yapın GÖRÜNMEYİN! Asıl mesele budur!” sözü tam da Osmanlıdaki bu güzel geleneğe tercüman olmuştur.

Şimdiler de her ne kadar gösteriş ve toplum içindeki itibarımız artsın diye gözlere sokula sokula yapılsa da bu iyilikler; ben kenarda köşede hâlâ gizli bir kahraman edasıyla gönüllere mutluluk tohumları serpiştiren ve geleceğe olan inançları tazeleyen insanların olduğuna inanıyorum. Wolf J. Rinke'ın benzetmesine göre; “Olumlu bir tavır, banka hesabı gibidir. Hesaba hiçbir şey yatırmazsanız, bir süre sonra çekecek hiçbir şeyde bulamazsınız.” Yani iyilik görünmeyen bir yatırımdır insanların hayatına! Düzenli yatırım yaparsak bizimde nasipleneceğimiz nimetlerimiz olur.

Velev ki muhatap işitmese de bir mutluluk kapısı kapandığında diğeri açılır. Ramazan-ı Şerif de karşımızda duran kocaman bir kapı gibi kendini araladı. Geçmişteki hayallerimiz, iskambil kâğıtlarından kule gibi yıkıldığında, o enkazın altında ezilmemek için güçlü olmak zorundaydık. Bu ayda ise tüm acizliğimiz ve ürkekliğimizi sırtlayıp çaldık umut tokmağını!

Teravih namazında bulduk kendimizi nefes nefese! Ya Hû! Kelime kelime nuru bütün iliklerimize kadar hissettik. Sevgilinin kelamıyla manevi hazza eriştik. Her hareketin anlamını, her dudak kıpırtısıyla dilden mana bulan huzuru etrafa yaydık. 

Vuslatın kapılarının aralanmasında anahtar görevi gören, iftarında huzura varışı simgeleyen! Her susadığını hissettiğinde bir günahtan daha arındığın! Gerçek ile hayalin birbirinden ayırt edilemediği, eşsiz bir âleme yolculuk yapmaktır. Bedenin, ruhun dünyasına gidip gelmesinin diğer bir adıdır oruç.

Biliriz ki orada bizim dertlerimize deva olacak Tek'e ulaşmak ve yalvarmak vardır. Hz. Hacer'in Safa ile Merve arasında koşturarak nimet beklediği gibi bizde sahur ile iftar arasında bağışlanma, huzur ve muhabbet temennileriyle aç susuz bir halde zemzemimize koşturmayı umuyoruz. Allah ibadetlerimizi ve yapacağımız tüm iyilikleri makbûl eylesin. Ramazan ayımızın tüm güzellikleriyle hayatlarımıza anlam katması ve bu ayda edilen duaların hakkıyla kabul olması dileğiyle! Dua eder, dua beklerim! Selam ve dua ile!