‘’Kullarım! Ben zulmü kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram kıldım. Birbirinize zulmetmeyin! …Kullarım! İşte sizin amelleriniz. Onları sizin için saklar, sonra size iade ederim. Artık kim bir hayır bulursa Allah’a hamdetsin. Kim de hayırdan başka bir şey bulursa kendinden başkasını ayıplamasın’’ buyurur Rabbimiz bir kudsi hadiste.

Zulmü kendisine haram kılmış olan Rabbimiz ne zulmeder, ne de kendisine zulmedilmesi demek olan şirke rıza gösterir. Bize de zulmetmemenin ve zulme uğramamanın yollarını gösterir. Zulmedenlere meyletmekten, ‘’ateş size de dokunur!’’ diyerek sakındırır.

 Zulüm; bir şeyi yerinden etmek, bir hakkı sahibinin kullanmasına engel olmak diye tarif edilebilir. Tersi önermeyle de adaleti tarif edebiliriz.

Peki, bir insan ya da topluluk, bir insan ya da topluluğa neden zulmeder? Zulümsüz bir dünya mümkün müdür?

Firavun, Nemrut gibi ceberrut sulta sahiplerinin, iktidarlarını alaşağı edecek bir Musa ya da İbrahim ile karşılaşma korkusundan, zayıf bırakılmış halklarının çocuklarını öldürdüklerini yazar tarih. Bir kabus hikayesi sonucunda atılır zulmün tohumu. Korku, zulümle doğru orantılı büyür. Zulmün güç ile doğru orantılı seyri gibi. Çoğu zaman güç korkuyu, korku da zulmü besler. Zayıf birinin zulüm yaptığını göremeyiz. Yapsa da arızidir, devamlılık arzetmez.

Hırs, kibir, tamah…gibi pek çok kişisel, toplumsal ya da devlet aklı denilen forma bürünmüş kötü huylar zulme sebep olsa da, aileden, küreselleşmiş dünya reisliğine kadar her katmanda, zulmü ortaya çıkaran temel duygu korkudur. Zulüm, gücünü korkudan alır. Zulme maruz kalanlar açısından da, zulmün devamını sağlayan şey, korkarak rıza göstermektir. Zayıfların çok olduğu toplumlarda kendisi de bir zamanlar zayıf olan, merhametli ve adaletli sulta sahiplerinin bile zulme meyletmesi çok muhtemeldir. Zayıfların korkularından beslenip güçlenen zalimin zulmü, yine zayıfların korkularını besleyip büyüterek içinden çıkılamayacağını düşündüren bir kısırdöngü yaratır. Güçlü ve zayıfın, zulmeden ve zulme uğrayan olarak birbirini korkularıyla beslemesiyle dönen çark, hiçbir zaman zalime güven vermez. Bu çarka çomak sokacak birilerinin çıkmasından hep korkulur. Doğuştan hak sahibi olduğu vehmine kapıldığı konforunu kaybetmenin korkusunun her geçen gün artışıyla zalim, kasisli yolda kontrolü kaybetmekten korkan sürücünün direksiyona abanması gibi baskı ve kontrolü artırdıkça artırırken, insanları oyalayıp eğlendiren her türlü sapıklık da, dini ritüeller de dahil, özgürlüğün alanını genişlettikçe genişletir.

 Küresel zulmün görünen yüzü Netanyahu özelinden bakarsak; krallığının sona ermesi ve yargılanma korkusundan, laik kafa yapısına rağmen, halkının dini söylemlerinin hedefine, katmerli zulümlerle koşar. Hız keserse veya durursa bilir ki; bisiklet sürücüsü gibi düşecektir. Allah zalime mühlet verir, onu bir yakaladığı vakit de elinden kurtulamaz. Amerikan sömürü sistemi de, durursa düşme korkusuna dayanır. Onların kitabında ya zulmeden ya da zulme uğrayanlar vardır. Zulümsüz bir hayatı ancak kendilerine karşı mukavemet geliştirmesinler diye halkları oyalamak için sevgi ve hoşgörü diyalektiği çerçevesinde düşünebilirler.

 Mikro planda, aile içinde de, kontrolü kaçırmak, muktedir olamamak gibi korkular taşıyan birey, evde tansiyonu yükseltici bir rol oynar. Baskı ve kontrolü artırdıkça korkularından güvende olacağı zannına kapılır. Aile bireyleri ile eşit şartlarda geçim yapmak hiç güvenli gelmez. Tansiyonu düşürürse alaşağı olacağını düşünür.

Allah Rasulü, “Her ikisinde de hayır olmasına rağmen, Allah katında güçlü mü’min zayıf mü’minden daha hayırlıdır” der. Kastedilen güç, öncelikle, zulüm etmeye ve zulme uğramaya neden olan korkularla başa çıkma cesaretinin verdiği güç olmalı. Zulme engel olmakla adalet kendiliğinden tesis olacağı gibi, korkuların esaretinden kurtulmakla zalim zulümden, mazlum zulme uğramaktan kurtulur. Hz Ali’ye atfedilen bir söz; “Mazlum, en az zalim kadar cesur olmadıkça zilletten kurtulamaz” der. Rabbimiz korkunun adresini belli eder: “İnsanlardan korkmayın, benden korkun!...” (Maide Suresi 44)

Zulümsüz bir dünya mümkün olmakla beraber, dünya hayatının maksadına aykırıdır. Çünkü Allah ; hayatı ve ölümü hangimizin daha iyi davranacağını denemek için yaratmıştır.(bkz Mülk Suresi)

Zulüm, korkudan doğar, korku ve korkutmayla beslenir, büyür. Korkular sayesinde vazgeçilmez ve biricik zannedilir. Korkunun zıddı olan cesaret, insanlardan değil Allah’a vereceği hesaptan korkmakla anlamını bulur.

Ne zulmedin ne zulüm görün.

Çünkü; “Zulmedenler azabı gördüğünde, ne hafifletilir, ne de onlara mühlet verilir.” (Nahl 85)

Selam ile…