“Muhakkak siz, önceki ümmetlerin yolunu karış karış, adım adım takip edeceksiniz. Hatta onlar bir kertenkele deliğine girmiş olsalar siz de onları takip edip gireceksiniz.” (Buhârî, İ"tisâm, 14)

 Ashap :“Sizden öncekiler derken, Yahudi ve Hristiyanları mı kastediyorsun ya Rasulullah!” dediklerinde başka kim olacak diyordu Allah’ın Rasulü. Namazlarımızın her rekâtında Fatiha’yla: ” Aman ha, bizi sapmış Hristiyan ve gazaba uğramış Yahudilerin yoluna uğratma ya Rab!” diye tazarru ediyoruz biz de. Lakin “hakuna matata” deyiveriyoruz selamı verince.

 Hani bilirsiniz; 90’lı yılların çocuk animasyon filmi “Aslan Kral’ı. Simba, kral babasının krallığının varisidir. Babası, amcasının kurduğu hain tuzakla ölür. Amca Scar Simba'ya, bunun kendisinin suçu olduğunu kabul ettirir. Yavru aslan Simba ülkesinden ayrılır, uzak bir ormana yolu düşer. Ormanda arkadaş olduğu mirket Timon ve yaban domuzu Pumbaa sayesinde hakuna matata (bunu düşünme) felsefesini öğrenir, benimser ve rahatını bozmadan sorumsuzca yaşar. Yakın arkadaşları mirket ve domuzla, “hakuna matata!” sarhoş narası ata ata, bir avuç kertenkele, kurtçuk, börtü böcek için heybetli başını, ışıltılı yelelerini sefilce her deliğe ve kovuğa sokar. Avlanmayı unutur. Hançeri pençeleri körelir. Sonra eski arkadaşı Nala ile karşılaşır, sorumluluklarını hatırlar, domuz ve mirkete veda eder. Hakuna matataya da. Var oluş amacına ve gereklerine uygun bir kükreme yankılanır ormanda, zincirin en üst halkası tamamlanmıştır.

“Aman ya Rabbi, sonunda nimetlerine gark olacağımız bir yol tuttur bize!” derken, hem de biz zamirini kullanırken, ne kadar bireyselmiş duamız. Kur’an’ı hıfzediyor, beş vakit namazımızı seccademize dürüp koyuyor, Kâbe’ye yüz sürüyor, cami yaptırıyoruz sıkıntı yok. Yalnız ormanda bir alışverişe dalmışız ki; hakuna matata. Dinler, davalar, ideolojiler ya da aslanın etle beslenme doğası, ormanı kategorize ediyormuş. Ben diyeyim besin zinciri, siz deyin tedarik zinciri, paramparça olmuş. Daha az çatışma daha iyi anlaşma için Paris iklim anlaşması gibi anlaşmalar etrafında küremizin çıkarları için çalışılmalıymış. Hipotezi ortaya koyanların kendi çıkarlarını her hakkın önüne koyma imtiyazı varmış. Dahası; Dünyanın kontrolünü elinde tutmak, fesadı yaygınlaştırmak, dünyanın kaynaklarını; istediği yeri karıştırıp, soykırım ve katliam yapmakta, harcamak, kanla beslenip, çocuk cesetlerinin üstüne imar edecekleri ultra lüks otel şezlonglarında, müteahhitlerle hakuna matata hayali kurmak...

Ormanın Gazze denen bir köşesine çekilip, kükremekten kendini alıkoyamayan aslan, mirket ve domuzun alay ve şamatacı dostluğu hatırına birkaç kurtçuk lüpletip sesini bastırmış. Ormanın çıkarları ayağına hakuna matataya alıştırılan aslanın omurgası yumuşamış. Mirket ve domuzla girmediği keler deliği kalmamış. Arkadaşı Nala, iyiki ziyaret ve nasihatlerine hiç ara vermemiş.

Domuz domuzluğunu, mirket mirketliğini, arslan arslanlığını bilmeli. Bir duruşu olmalı müslümanınların. Sadece Allah’a vereceği hesaba dair korkusu, sorumluluk bilinci; takvası. Yalın ayak olsa, toza toprağa bulansa, üstünden bombalar yağsa, altından yer çekilse aslan kalmalı.

“Allah tanımazların, refah içinde, keyiflerince, şımarıkça ülke ülke gezip dolaşmaları seni sakın aldatmasın. Bu gelip geçici bir yararlanmadır. Sonunda varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir (şezlong) yataktır.” (Al-i İmran 196-197)