Heykeltıraş Adnan Baysan tesadüfen tanıştığı heykeltıraş sanatını başarıyla sürdürüyor. Heykeltıraşlarında daha çok insan portrelerine yer veren Baysan, “Tesadüfen bulduğunuz yöntemler bilinçle gelişiyor ve bir tekniğe dönüşüyor. Sizin yonttuğunuz her taş aslında sizi şekillendiriyor” diyor.

Adnan Baysan kimdir? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

1975 de Aksaray’da doğdum. 1985 de Bursa’ya taşındık, ortaokul ve lise eğitimimi burada tamamladım. İstanbul Teknik Üniversitesi, Maden mühendisliği bölümünü kazanınca İstanbul’da yaşamaya başladım. Mühendislik eğitimi yanı sıra karakalem desen çalışmaları, portre çalışmaları ve amatör tiyatro çalışmaları yaptım. 2000 yılının başında tamamen portre çalışmalarına ağırlık verdim. O yıllarda Ressam Yeltekin Çakır atölyesinde eğitim alıp, çalışmalarımı orda devam ettirdim. Evli ve 3 çocuk babasıyım.

4-138

Heykeltıraş olma yolculuğunuz nasıl başladı? İlk heykel deneyiminizden bahseder misiniz?

Heykeltıraş olma yolculuğum, çoğu yolculuklar gibi tesadüflerle şekil almış bir yolculuk oldu benim için. Resim çalışmalarına ara verip aile şirketinde çalıştığım dönemde (2005 yılı) bir mermer fabrikasını ziyaretimle birlikte ilk heykel çalışmalarım başladı. Bu mermer fabrikasında (ÜRÜN mermer) doğal taş çalışmalarını 2 yıl boyunca aralıksız devam ettirdim. 2007 yılında İstanbul-Kapalıçarşı’daki firmalar için mikro ölçekli heykeller yapmaya başladım. 5mm-10 mm boyutlarında değerli ve yarı değerli taşlarla çeşitli organik malzemelerden heykeller yaptım. En hafifi birkaç gram olan heykeller ile 15-20 ton ağırlığındaki heykelleri aynı dönemde çalıştım.

Doğal taşla olan ilişkiniz sanat yaşamınızda nasıl başladı?

ÜRÜN mermer fabrikasındaki çalışmalarım ilk zamanlar endüstriyel çalışmaları da barındırıyordu. Rusya’daki projeler için mermer dış cephe kaplamaları üreten bu fabrikada İyon ve Konrint tarzı kapitaller, çeşitli konsollar ve rölyefler yaptım. Bu süreçte doğal taşı işleme tekniğimi geliştirdim. Aynı dönem figüratif taş çalışmaları yaptım. Bu fabrikadaki süreç benim için gerçek bir “otodidaktik” süreçti.  Hem hammaddeye sorunsuz ulaşmanın hem de kesici ve yontucu aletlerin çeşitliliğinin avantajını kısa sürede çok fazla üretim yaparak değerlendirdim.

1-192

Heykeltıraşlık alanındaki sanatınızın evrimini açıklar mısınız? Başlangıçta hangi yolları izlediniz ve bugüne nasıl geldiniz?

 Sanatsal bir evrimin mi yoksa tamamlanmış bir sürecin içinde miyim, bilmiyorum. Malzemeyi tanımak, işlemek, tema belirlemek bütün bu süreçler bitmeyen bir devinim, gelişim ve dönüşüm içinde. O evrenin içindeki yerinizi belirlemek hiç de kolay değil. Hatta belirlemeye, tanımlamaya çalışmak da gereksiz. Toz bulutu dağıldığında yıllar veya yüzyıllar sonra ne yapıp yapamadığımız bir nebze belli olacaktır. Geleceğin kaygısının bugünün üretimine çok dahil olması taraftarı değilim açıkçası. Başlangıçta her şey basit bir imge, küçük bir merakla başlar. Önünüze koyduğunuz doğal taş kütlesinin yontuldukça aldığı şekil, sizin varoluş yolculuğunuzdan çok farklı değildir. Göründüğü kadar kolay, bilindiği kadar zor olmayabiliyor. O taşın aldığı şekil ve sizin vermeye çalıştığınız şekil uzun yıllar sonunda doğru yerde buluşuyor. Tesadüfen bulduğunuz yöntemler bilinçle gelişiyor ve bir tekniğe dönüşüyor. Sizin yonttuğunuz her taş aslında sizi şekillendiriyor.  Heykel yapımında kullandığım malzemenin doğallığı, sertliği, direnci benim üretim şeklimi ve düşünce yapımı etkiliyor. Malzemeden bağımsız davranamazsınız. Kağıt üstünde tasarım yaparken bile onun bir gün mermerden bir esere dönüşeceğini biliyorsunuz. Karşılıklı bir etkileşim var ve bu hiç bitmeyecek.

Çalışmalarınızı nerede yapıyorsunuz, kendinize ait bir atölyeniz var mı?

Büyük kütleli çalışmalarımı Afyonkarahisar’daki atölyemde yapıyorum. Yaptığım çalışmalarda blok haldeki mermerleri kullanıyorum. Bu blok mermer ağırlıkları 15- 20 ton ağırlığında olabiliyor. Bu malzemenin mermer ocaklarından alınıp atölyeye getirilmesi, çalışma alanına yerleştirilmesi büyük endüstriyel ekipmanlarla mümkün olabiliyor. Afyonkarahisar şehri bu ölçekte çalışmalar için doğru bir şehir. Antik dönemde ‘Synnada Mermeri’ olarak bilinen bu taşlar ‘DOKİMEİON’ denen bu bölgeden çıkar ve Roma imparatorluğu topraklarındaki şehirlere dağıtılırmış. Günümüz de bu kimliğini kaybetmemiş, yine aynı mermerler aynı taş ocaklarından çıkartılıp dünyanın her yerine dağıtılmaktadır. Büyük çalışmalarımın yanı sıra orta, küçük ve mikro heykel çalışmaları da yapıyorum. Mikro heykel boyutunda negatif heykeller de çalıştım. Kuvars gibi yarı değerli taşların içine mikro çalışmalar yaptım. Orta küçük çalışmalarımı İstanbul-galata da (ARTİSTGALATA) yapıyor ve sergiliyorum.

8-93

Eserlerinizde genellikle hangi temaları işliyorsunuz? Tema seçimindeki düşünce süreciniz nedir?

Resim ve heykel çalışmalarımda değişmeyen tema sanırım ‘portre’ kavramı. Yaptığım her çalışmada bir yüz var. Bunun sebebi ilk resim çalışmalarımın portre çalışması olması olabilir. Bilinen anlamda yüzü olmayan birçok şeye kendiliğinden “yüz” yakıştırmamız da bundan olabilir. İlk karşılaştığımız şey “yüz “olsa gerek. Bizi en çok rahatsız eden şey “yüzsüzlük” değil mi? Bize göre binaların da “yüz”ü var, yorganların da Yüz ilk temas yeri, en çok veri aldığımız alan. Güzelin en çok yüzü anlatılır, çirkin yüzünden bilinir.  Bu yüzden de yüz değişmeyen tek tema.

Heykel ve doğal taş sizin için ne ifade ediyor? Doğal taşın karakterini nasıl tanımlarsınız?

Uzun yıllardır üzerinde çalıştığım ve üretim yaptığım için olsa gerek “heykel” benim için sadece bir heykel olmaktan çok daha fazlasını ifade ediyor. Her heykelin bir öyküsü var. İlk çağda kabilenin çoğunun yiyecek için dışarda avlandığı sırada mağaranın duvarlarına “av resmi “yapmayı tercih eden o insandan günümüze kadar taşınan bir “anlam birikimi” bu. Yaptığım her resim, her heykel o birikim zincirine bir halka daha ekliyor. Evrende bize ayrılan sürenin sonuna geldiğimizde göreceğiz; avlanan ilk insan ve o duvara resim yapan ilk insan ne demek istedi.

 5-108

Heykeltıraşlıkta kullandığınız temel malzemeler ve teknikler nelerdir? Hangi malzemeleri ve teknikleri tercih ediyorsunuz ve seçimlerinizin arkasındaki düşünce nedir?

İtibar suikastı yapılıyor! İtibar suikastı yapılıyor!

Taş heykellerde kullandığımız temel malzemeler; kesici aletler, kırıcılar ve zımpara ekipmanları.  Günümüzdeki kesici aletler, elekrolize elmas bıçak takılmış elektrikli el aletleridir. Onlarla kesim yapıp madırga ve keski yardımıyla kırımlar yapıyoruz. Detay ve ince hatlarda daha küçük kesici uçlar taktığımız frezeler kullanıyoruz. İşin son aşamasına geldiğimizde zımpara bezleriyle pürüzleri gideriyoruz.

Geleneksel heykeltıraşlık unsurlarını eserlerinizde koruma ve gelecek nesillere aktarma konusundaki görüşleriniz nelerdir?

Heykelde üretiminde “Geleneksel” kullandığınız malzemeyle de ilintili. Mermer bir heykel çalışıyorsanız temanız ne olursa olsun biraz Roma biraz Helen esintileri taşıyor. Daha derinde Anadolu’nun kadim izleri var. Bizden 12000 yıl önce de bu topraklarda taş heykeller yapılıyordu. Onlardan tamamen bağımsız işler yapmak çok zor.  Daha önceki işlerden etkilendiğimiz kadar gelecek olan işlere ilham vermek güzel olurdu.

6-118

Heykeltıraşlıkta en çok etkilendiğiniz sanatçılar, akımlar veya dönemler nelerdir?

M.Ö. 28000-26000 yılları arasında Venüs (Willendorf Venüsü) heykelini yapmış olan ismini bilmediğimiz heykeltıraştan, 1900’lü yılların başında eserler veren Henri Laurens’ a kadar yüzlerce isim sayabilirim. En çok etkileyenler, (şüphesiz kullandığı malzemenin mermer olmasından da kaynaklı) Lorenzo Bernini, Michelangelo Buonarotti, Donetollo, François Rude, Auguste Rodin ve mühendislik okuduğum dönemde önünden çokça defa geçip her seferinde hayran kaldığım “Akdeniz” heykelini yapan İlhan Koman. Dönemsel olarak da Rönesans, Manıyerizm ve Barok dönemindeki çalışmaları hep seveceğim. Günümüzde her şey gibi, heykel akımları da hızla değişip dönüşmekte. Zamanın ruhuna uygun olarak kalıcı eserler vermeden akıp giden akımlar var ve belki de heykel yapmaya gerek kalmayacak akımlar olacak.

Sanatınızın izleyicilerde bırakmayı umduğunuz etkiler nelerdir?

*Resim ve heykel çalışmalarımda bilinçli olarak bırakmayı umduğum etki sanırım “hayret” duygusu. Hayret duygusunun içinde barınan birçok duygu var şüphesiz.   Şaşkınlık, merak ve hayranlık duygusu birleştiğinde “hayret”e dönüşüyor. Canlılığımızın en güzel duygularından biridir hayret.

2-163

Sizi en çok heyecanlandıran çalışmanız hangisi?

Her çalışma ya başında ya sonunda heyecan barındırıyor mutlaka ama bende heyecanı uzun süre devam ettiren çalışmalarım var. Frig vadisi için Traverten taşından yaptığım “Kral Midas”, Oniks mermerinden yaptığım “Çiçekli Medusa”, Afyon mermerinden yaptığım “Adem Ve Havva” ve en ağır heykellerimden biri “Kerem ve Aslı” bunların heyecanı hala bitmedi.

Heykeltıraşlıkta karşılaştığınız zorluklardan birini paylaşabilir misiniz? Bu zorluğu nasıl aştınız?

Her iş gibi heykel yapmanın da birçok zorluğu var. Tonlarca ağırlıkta bir taş kütlesi içinde yapmayı planladığınız formu belirleyip, doğru fazlalıkları atma süreci, işin en zor kısmı sanırım. Blok mermerin içinde yapmayı istediğiniz form mükemmel haliyle milyon yıl boyunca saklı duruyor ve onu bulmaya çalışıyorsunuz. Fazlalıkları doğru bir şekilde kesip-attığınız sürece istediğiniz formu ortaya çıkartabilirsiniz. Taş heykel her seferinde bir imalattan çok bir “keşif” yolculuğuna dönüşüyor.

9-73

Genç heykeltıraşları veya sanatla ilgilenenleri cesaretlendirmek için ne tür tavsiyeleriniz olabilir?

Genç Heykeltıraşlar ve genç olan herkes için verebileceğim tavsiye aynı olurdu; üretmekten, okumaktan ve farklı disiplinlerle ilgilenmekten asla vazgeçmeyin. 

Sanatınızın yerel ve küresel ölçekte nasıl bir etki yarattığını düşünüyorsunuz?

Yaptığım çalışmaların etkisini görmek isterdim ama sanırım şimdilik bu çok mümkün değil. Uzun yıllar boyunca üretmeye devam etmeyi istiyorum. Bu çalışmaların etkileri belki çok uzun yıllar sonra olacak, belki hiç olmayacak. İşin bu kısmıyla ilgilenmek istemem açıkçası.

Heykeltıraşlık alanındaki güncel gelişmeleri takip ediyor musunuz? Hangi trendleri veya değişimleri gözlemliyorsunuz?

Sanatın ve hayatın güncel halini takip ediyorum, ama asıl kaygı verici olanın takip edememek değil de “takipçi” olarak kalmak olduğunu düşünüyorum. Takip, doğası gereği geride olmayı gerektiriyor. Önde olmayı ya da  kaybolmayı yeğliyorum.

Kaynak: ALAADDİN ALADAĞ