Bir baştan bir başa tarihi eser,
Volkanik kayalar sanki bir cevher,
Mimari dokusu görmeye değer,
Konya’mızın antik kenti Kilistra.
*
Helenistik, Roma dönem mekânı,
Üs kurmuş burada halkı, erkânı,
Oyulmuş kayalar, olmuş iskânı,
Konya’mızın antik kenti Kilistra.
*
Kral Agustus’un mühim merkezi,
İki bin yıl önce vuruldu izi,
Tarihi dokusu bekler herkesi,
Konya’mızın antik kenti Kilistra.
*
Gözü kamaştırır verdiği şule,
Şapeller, manastır, sığınak, kule,
Antik yollar, sarnıç tarih bilcümle,
Konya’mızın antik kenti Kilistra.
*
Doğal güzelliği zevk verir göze,
Tefekkür ettirir yüreğe, öze,
Paulus burada başladı söze,
Konya’mızın antik kenti Kilistra.
*
Gezdik Kilistra’yı TYB ile,
Derdik gönlümüze gül, sümbül, lale,
Yazdırır bizlere şiir, makale,
Konya’mızın antik kenti Kilistra.
*
Âdetim olmadığı halde bu yazıma konu ile ilgili yazdığım bir şiirle başladım. Zira TYB Konya Şubesi’nin düzenlediği harika gezilerden sonra bu şiiri yazmadan edemezdim. Gezilerin etkisi ile ruhumda oluşan coşku bu şiiri yazdırmış oldu.
Kısa süre önce düzenlenen Hatay gezisinin tadı hâlâ damağımızda dururken bu defa düzenlenen Kilistra gezisi, o gezinin üstüne bal, kaymak oldu adeta…
Kilistra ve Kilistra’ya varmadan önceki Lystra antik kentleri, Konya’mızın Meram ilçesine bağlı Hatunsaray’ın sınırları içindedir.
Doğum yerim olan Akviran (bugünkü adıyla Akören) yolu üzerinde olmasına ve Akviran’a da çok yakın olmasına rağmen bugüne kadar görme imkânı bulamadığım ama her zaman merak edip durduğum Kilistra’ya gidileceği söylenince elbette duramazdım.
Yıllardır Akviran’a giderken Hatunsaray’a varmadan sağa dönüp de 13 - 15 km. içerde olan Lystra ve Kilistra’yı görmemek elbette benim için büyük bir eksiklikti. Bu eksikliği TYB Konya Şubesi sayesinde gidermiş oldum.
TYB Konya Şubesi’nin düzenlediği gezilerin yararlarından birisi de yeni dostlar edinmemizdir. Bu hususa önemine binaen Hatay gezisi yazımda da değinmiştim. Bu gezide de böyle oldu. Kilistra gezisine katılan daha çok gençlerin oluşturduğu grup, bizim de ruhen gençleşmemize vesile teşkil etti. Gençlerle birlikte dağ bayır yaptığımız 10 km. den fazla yürüyüş öyle güzel geldi ki rahatsız olan bel ve dizlerimin ağrısını saymazsam gönlümün ve ruhumun dinlendiğini hissettim. Ayrıca gün boyunca oradan aldığımız oksijen de Covid’in akciğerimde bıraktığı hasarın hiç olmazsa bir kısmını tamir etmiştir İnşallah… Bel ve dizlerimdeki ağrı da bir günlük dinlenme ile geçti hamdolsun.
Hatay’dan sonra Kilistra gezisinin de vücuduma, gönlüme ve ruhuma yaptığı olumlu katkı ve dostlarla bir arada olma mutluluğu tarif edilmez derecede harika bir duygu oluşturdu bende…
Şunu da hemen belirtmek gerekir ki Kilistra, Konya için çok önemli tarihi bir değere sahiptir. Bunu gidip görünce daha çok anlıyorsunuz.
Bu harika geziye geçtiğimiz Pazar günü sabah saatlerinde güzel bir havada başladık. Gezi esnasında ne sıcaktan bunaldık, ne yağmura yakalandık. Gezilebilecek güzellikte şahane bir havada şahane bir gezi yapmış olduk.
Hareketimizden sonra otobüste yol boyunca Hasan Bahar ve İlker Mete Mimiroğlu hocalarımızın verdikleri bilgiler bizim için oldukça değerliydi.
Tarihi Kral Yolundan geçerek önce Lystra’yı gördük. Lystra Antik Kenti, Roma İmparatoru Agustus döneminde ülkenin uç tarafındaki stratejik önemi olması nedeniyle koloni kurularak kontrol noktası haline getirilen önemli bir yerdir.
Roma devrinde çok tanrılı dinden vazgeçerek bölgeye gelen misyonerleri takip eden ve hristiyanlığı seçen Lystra sakinleri, bu tercihleri nedeniyle putperestlerin yoğun saldırılarına maruz kalmışlardır. Bu saldırılar karşısında savunmasız olan halk, daha iç kesime çekilerek Kilistra Antik Kentini saklanma ve savunma amaçlı olarak hazırlamışlardır. Bu sebeple Lystra’da bugün bir kent görüntüsü mevcut değildir. Kentin olduğu bölge yani o dönemde yaşam alanının hüküm sürdüğü bölgede bugün sadece bir höyük görüntüsü izlenmektedir.
Lystra’dan sonra Kilistra’ya giriş yaptık. Daha önce Glistra sonra Gökyurt olan şimdi de Kilistra adını alan ve tarihi Kral Yolu üzerinde bulunan antik kent, yapılan çalışmalara göre ilk olarak MÖ. 3.yüzyıl içerisinde iskân görmüştür.
Kilistra’da yerleşimin, volkanik bir patlama sonucu oluşan kayaların oyularak yaşam alanları oluşturulduğu yapılan çalışmalar sonucu ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Volkanik kayaların oyularak inşa edilen ören yerinde, Helenistik ve Roma dönemlerinde bir hayli nüfus yoğunluğu yaşadığı, erken hristiyanlık döneminde hızla iskân edilip büyüdüğü yapılan bilimsel çalışmalar neticesinde ortaya çıkmıştır.
Kısmen Kapadokya Peri bacaları şekline benzeyen yapıların, Adıyaman Perre, Mardin Dara antik şehirlerle de benzerlik taşıdığı yetkililerce belirtilmektedir.
Hasan Bahar ve İlker Mete Mimiroğlu hocalarımız ile Kilistralı olan ve Kilistra ile ilgili bir hayli bilgi sahibi olan İsmail Detseli ağabeyimiz de gezi sırasında çok güzel bilgiler vermeye devam ettiler.
Hocalarımızın verdiği bilgi ve gördüklerimiz ışığında Kilistra’da bulunan yapılarla ilgili şunları belirtmek mümkündür.
Kilistra antik kentte daha çok kilise ve mabet yeri bulunması, imar anlayışında inanç yerleşimi açısından özellik taşıdığını göstermektedir. Yerleşim yeri içerisinde kayalara oyulmuş olarak bulunan kiliseler, büyük su sarnıcı, manastır, haç planlı şapeller (küçük kiliseler), gözcü kuleleri, şaraphane, seramik atölyeleri, sığınaklar ve antik yollar gibi yapıların çoğunun erken hristiyanlık dönemi izleri taşıdığını ve bu dönemde yoğun imar faaliyetlerinin olduğunu göstermektedir. Bu bilgiler ışığında Kilistra’da hayatın yaklaşık 2 bin yıl önce başladığını söylemek mümkündür.
Antik kentte dikkatimi çeken bir diğer özellik de yaşam alanı ile iç içe geçmiş kaya mezarlarıdır. Kilistra’da bulunan kaya mezarları bölgenin önemli kalıntıları arasındadır ve bu mezarlarda arkeolojik kazılar yapılmıştır. Friglerin kullandığı kaya mezar yapılarına benzeyen Kilistra Kaya Mezarlarının en önemlisi bir krala ait olduğu tahmin edilen mezardır.
Bu kaya mezarında eşya kalıntıları da bulunmuştur. Eşyaları ile birlikte gömülme durumu o dönemde Kilistra’da yaşayan halkın, ölümden sonraki hayata inandığının göstergesi olarak kabul edilmektedir. Kilistra Antik Kenti’nde hâlâ açılmayıp araştırma yapılmayan höyükler de bulunuyor.
Şimdi gelelim dini faaliyetlere…
Lystra ve Kilistra; o dönemde hristiyanlığın yayılmasında büyük rol oynayan Aziz Paulus ve Barnabas’ın, Romalıların kendilerini kabul etmemesi ve öldürme girişiminde bulunmaları sebebiyle Konya’dan (o dönemde İconium) kaçıp geldikleri ilk yerleşim alanı olmuştur.
Rivayete göre; Aziz Paulus ve Barnabas, Hristiyanlığı yaymak amacıyla MS.46 - 48 yıllarında çıktıkları ilk yolculuklarında, Pisidia Antiocheia (Yalvaç) üzerinden İconium’a (Konya) gelmişlerdir. İconium’da yaptıkları etkili konuşmalar sonunda aralarında ilk kadın azize olan Azize Thecla’da olmak üzere çok sayıda kişiyi hristiyanlığa kazandırmışlardır. Paganist ve saygıdeğer bir ailenin kızı olan on yedi yaşındaki Azize Thecla, evlerinin penceresinden Aziz Paulus’u dinleyerek kendini bu yeni dine adar.
Kendini dünyevi işlerden soyutlayan Azize Thecla’nın bu durumuna üzülen ailesi ve nişanlısı Tamiris, Aziz Paulus’u Romalı Vali Cestilius’a şikâyet ederler. Vali Cestilius, Aziz Paulus’un cezalandırılmasına, tüm ikna çabalarına kayıtsız kalan ve hristiyanlıktan döndürülemeyen Azize Thecla’nın ise yakılmasına karar verir. Ateşe verilen odunların aniden yağan yağmurla sönmesi sonunda Azize Thecla yakılmaktan kurtulur. Kendisine bir tuzak kurulup öldürüleceği haberini alan Aziz Paulus ise İconium’u terk ederek Lystra’ya gider.
Aziz Paulus ve Barnabas Lystra’ya ulaşarak burada doğuştan kötürüm ve hiç yürüyememiş olan bir gencin yürümesine vesile olurlar. Bu olaydan çok etkilenen paganist halk kendilerine olağanüstü ilgi gösterir ve kurban sunmak isterler. Paulus ve Barnabas halka; “Her şeyi yaratan Tanrıya dönün.” diyerek kendilerine kurban sunulmasını engellerler. Bu olay halkın büyük çoğunluğunun hristiyanlığı kabul etmesine sebep olur.
Aziz Paulus ve Barnabas’ın dini faaliyetleri çevrede yayılır. Halkın hristiyanlığa yoğun ilgi göstermesinden rahatsız olan İconium (Konya) ve Pisidia Antiocheia (Yalvaç) Musevîleri, Lystra’ya ajanlar göndererek halkı bu ikiliye karşı kışkırtırlar. Taşlanarak kentten kovulan Aziz Paul ve Barnabas, Laranda (Karaman) üzerinden Derbe’ye (Kertihöyük) giderek konuşmalarıyla hristiyanlığı yaymaya devam ederler. Aynı yolu dönüşlerinde de kullanan Aziz Paul ve Barnabas hristiyanlığa girmiş halkı inançlarını korumaları için cesaretlendirirler.
Azize Theacle ise uzun ve zorlu yolculuklardan sonra Seleukia’ya (Silifke) gider ve günümüzde “Meryemlik” denen bir mağaraya sığınır. Burada dini yayma faaliyetlerinin yanında hastaları iyileştirmeye de başlar. Durumdan rahatsız olan Seleukia (Silifke) ileri gelenlerinin adamları tarafından öldürülmeye çalışıldığı bir sırada ortadan kaybolur.
İmparator Konstantin’in 312 yılında hristiyanlığı resmen tanımasına kadar geçen sürede yoğun baskı gören hristiyanlar, Kilistra’nın saklanmaya ve savunmaya elverişli bir konumda olmasından dolayı buraya yerleşerek inançlarını yaşamaya çalışmışlardır. Bu sebeple bu dönemde Kilistra’nın nüfus yoğunluğunda büyük bir artış olmuştur.
Kilistra’da bir mevkiye halen “Paulönü”, buradaki bir kiliseye “Sümbül İni” ve kentin antik girişinde bulunan bir çeşmeye de “Sümbül Çeşmesi” denmektedir. Sümbül kelimesinin “Sen Pol” (Saint Paul) isminin yöresel telaffuzu olduğu sanılmaktadır. Görüldüğü gibi, Kilistra, Aziz Paulus’un yaşamında önemli bir yer olması bakımından da ön plana çıkmaktadır.
Kilistra 13. yy ortalarından itibaren Karamanoğlu Beyliğinin hâkimiyetinde kalmış, 1466 yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Gezi yazılarımda gezip gördüğüm yerlerle ilgili bilgiler vermek âdetimdir. Bu yazımda da bunu yaptım ve gerek Lystra, gerekse Kilistra ile ilgili bilgiler vermeye çalıştım. Bunları yaparken de çok çeşitli kaynakları araştırmak zorunda kalıyorum. Böylece hem kendim hem okuyucularım bilgilenmiş oluyoruz.
Kilistra sadece tarihi ve dini özelliği ile değil aynı zamanda doğal güzelliği, nereye baksan insanın içini ferahlatan yeşil örtüsü, tarihi evlerin yapısının büyük ölçüde korunması ve şiirde de vurguladığım gibi insanı tefekküre sevk eden yapısı gibi özellikleri ile de ön plana çıkmaktadır.
Gezi esnasında öğle saatlerinde verdiğimiz kısa bir arada Meram Belediyesinin hazırladığı kumanyaları yeşillikler arasında dostlarla birlikte yediğimizi ve cemaatle kıldığımız öğle namazından sonra geziye devam ettiğimizi de belirtmiş olalım.
Her gezide elde olmayan sebeplerle bazı olumsuzluklar yaşanabiliyor. Bu gezide de Raşit Keskin hocamızın düşmesi sonucu aşık kemiğinin kırılması ile geziyi yarıda bırakmak zorunda kalması durumu hasıl oldu. Gezi dönüşünde öğrendiğimize göre Raşit hocamızın ameliyat olması gerekiyormuş. Kendisine geçmiş olsun diyor, Allah’tan acil ve kâmil şifalar diliyorum.
Bir kere daha böylesine harika bir geziyi düzenleyen TYB Konya Şube Başkanı Ahmet Köseoğlu beye, geziyi organize eden Mustafa Güden ve gezide emeği geçen Saffet Yurtsever kardeşlerime, rehberlik yaparak emek veren İsmail Detseli ağabeyime, fotoğraflamada emek harcayan Ahmet Aka kardeşime, gezinin başından sonuna kadar grubumuzun bilgilenmesi için çaba harcayan Hasan Bahar ile İlker Mete Mimiroğlu hocalarıma, hiçbir probleme mahal vermeyen grup üyelerinin tamamına ve gezi için katkı sağlayan Meram Belediye Başkanı, yetkilileri ve emeği geçenlere sonsuz şükranlarını sunuyorum.
Diğer yandan İlker Mete hocamızın hazırladığı ve Meram Belediyesince bastırılan Kilistra kitabının grubumuza dağıtımının yapılması da ayrı bir kazancımız oldu. Bunun için de adı geçenlere teşekkür borcumuzu ifa etmiş olalım. Sonsuz teşekkürler… Yeni bir gezide, gezi olmasa da TYB’nin Cumartesi kültür faaliyetlerinde buluşmak dileğiyle sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.