Yıllarıdır süregelen bir gelenek halini aldı artık; her anne babanın çocuklarının sınavda yüksek bir başarı elde etme arzusu. Aslına bakarsanız dozunda olduğu müddetçe bu çok doğal bir durum. Sanırım sevgili ebeveynlerimiz farkında olmadan işi biraz  abartıyor.

SINAVA GİREN YALNIZCA ÇOCUK DEĞİL!

Her LGS ve YKS velisi, çocukları ile birlikte bu sınavdan geçiyor. Tek farkları ise çocukların niceliksel, ailelerin ise niteliksel bir sınavdan geçiyor olması. Kabul etmek  gerekir ki zorlu bir süreç ve tamamen bir sabır işi. Daha fazla başarıya ulaşma noktasında yapılan bir iş birliği de denebilir. Bu süreçte çocukların en fazla ihtiyaç duyduğu şeylerden biri de aile desteği. Yalnız burada dikkat edilmesi gereken bir husus var:

AİLE DESTEĞİ DOZUNU AŞINCA AİLE BASKISINA DÖNÜŞÜYOR.

Yalnızca sınav sürecinde değil, ilk doğdukları andan itibaren bir korumacılık içgüdüsü ile karşı karşıya kalıyor çocuklarımız. Bu, milletçe sahip olduğumuz korumacı tavrımızın bir sonucu olsa gerek. Yalnız sınırı geçmeden durulmalı.

‘Sana çok güveniyorum, başaracağından eminim.’ sözleri çocuğa moral değil, stres kaynağı oluyor.

Her çocuk ailesinin desteğini tabii ki ister. Fakat bunu fazlaca dile getirdiğimiz takdirde çocukta; ‘Ya başaramazsam, ailemin yüzüne nasıl bakarım!’ korkusu oluşmaya başlıyor. Bu durum da -doğal olarak- çalışmalarında şimdiye değil, sınav sonucuna odaklanmasına vesile oluyor. Yani aslında çocuklar bugünü değil, yarını yaşar hale gelerek çok fazla şey kaçırıyor. Elbette güvenin, fakat bunu ona zarar verecek boyutta dillendirmeyin. Şu anda çocukların yapmaları gereken tek şey, öğretilen bilgileri öğrenme çabası olmalı, aile beklentisini karşılamaya çalışmak değil.

KIYASLAMAYA GİRMEYİN! HER ÇOCUK AYRI BİR ÖZELDİR. 

‘Hatice teyzenin çocuğu çalışmaktan hiç uyumuyormuş neredeyse, sen daha dört saat çalışamıyorsun. Böyle giderse kazanamayacaksın.’ 

‘Ali amcan aradı, oğlu İstanbul’da Tıp kazanmış. Sen de kazan, aman ha bize laf getirme. ’

‘Sana sunduğum imkânlar bende olsaydı şimdiye pilot olmuştum.’

Ne kadar da tanıdık geldi cümleler değil mi? On aileden sekizinde bu ve benzeri söylemlere çok sık rastlanıyor maalesef.  Bırakın komşuyu, akrabayı;  kardeşler arasında bile var bu kıyaslama yersizliği.  Unutulan bir gerçek var ki, her öğrencinin kapasitesi bir değil, her öğrencinin hayali de öyle. Bırakın, başkaları yapıyor diye değil, başkaları oldu diye değil kendi istedikleri için uğraşsınlar çocuklarımız. En azından onlara bu imkanı tanımalıyız. Kaş yapalım derken göz çıkartmaya dönecek yoksa bu iş. Bu tarz söylemler çocuklarda hem dışarıya hem de kendilerine karşı yoğun bir güvensizlik duymalarına sebep oluyor. Özgüven problemi çeken bireylerde de buna bağlı olarak bir başarısızlık korkusu ortaya çıkar. Sonuç olarak da  çocuğun aileden uzaklaşması, agresifleşmesi gibi durumlarla karşı karşıya kalıyoruz. Ebeveynimiz unutmamalı ki, şu an onlara sırt dönme değil, onları kucaklama vakti.

HER ŞEY SINAVDAN İBARETMİŞ GİBİ DAVRANMAYIN! 

Çocuklar yaşları gereği de yanlış anlaşılmalara çok müsait bir konumdalar. Onların ergenlik evresinde olduklarını unutmamak gerek.

‘Annem ve babam benimle sadece dersler ve  sınav hakkında konuşuyor.  Bana nasılsın diye bile sormadan sınavımın nasıl geçtiğini soruyorlar. Onlar için ben değil, sınavı kazanmam daha önemli.’

Bu cümleyi yazarken bile ellerim titreyerek yazıyorum. Çünkü bunu söylerken ne kadar değersiz olduğunu düşünen bir sınav öğrencisi ile karşı karşıya kaldım. Stresli bir süreç geçiren bir sınav öğrencisinden bunları duymak çok üzücü. Biraz kendimizi onların yerine de koyabiliriz. Şöyle bir gerçek var ki; kim olursa olsun, kaç yaşında olursa olsun kimsenin karşı koyamayacağı bir duygu vardır: değer görme ve sevilme. Kişi değer gördüğünü farkettiği anda daha mutlu olur. Daha mutlu olan bireyler ise hayata karşı daha istekli olurlar. Daha istekli olanlar ise daha başarılı. Yani aslında mutluluk ve başarı doğru orantılı.

KENDİ HAYALLERİNİZİ ONLARIN ÜZERİNDE YAŞATMAYIN!

Çocuklarda sıkça karşılaştığımız sorunlardan biri de meslek çatışması. Ailenin istediği bölüm ile kendi istediği bölüm arasında savrulup duran öğrenciler var. Kendi hayali-isteği çerçevesinde sınava hazırlanmayan öğrencilerin motivasyonu, buna bağlı olarak da başarı oranları düşük oluyor. 

‘Ailem sayısalcı olmamı istedi, iş olacağı daha fazlaymış,  ama bu alanda bana göre hiçbir meslek yok.’

‘Aslında ben Hukuk okumak istiyorum, fakat babam Tıp istediği için sayısaldan devam ettim.’

Hedefsiz veya istenmeyen hedefler doğrultusunda çalışan öğrenciler gerçek potansiyellerini tam olarak sergilemiyor. Bunun için öncelikle istenen bir hedef belirlenmesi gerekiyor. Unutmamak gerekir ki istenilen şey uğrunda daha fazla emek harcanıyor. Belki çocuklarımıza bu bölümü oku, şu mesleği yap derken biraz da altını doldurmak gerekiyor. Mesela mesleğe yatkınlığını değerlendirebileceğiniz alanlar oluşturabilirsiniz. O mesleği icra eden herhangi biri ile mini bir sohbet ortamı sunabilirsiniz. En önemlisi de çocuğun kararına saygı göstermeyi deneyebilirsiniz. Bu satırları okurken bana kızacak birileri de çıkacak muhakkak. Bunları söylerken aklıma hep ilkokuldaki öğretmenimin şu dedikleri gelir: ‘Çabuk kalk, bana bir bardak su getir.’ dersem eğer suyu getirirsin, ama söylene söylene ve ağır ağır. ‘Kızım çok susadım, bana bir bardak su getirir misin?’ diye istersem koşa koşa ve güle oynaya getirirsin. 

Bırakın onlar da güle oynaya mesleklerini ellerine alsın, hayallerini yaşatsın.