Eşime sordum: Kime oy vereceksin?  Diye.

Seçime gitmeyebilirim, dedi.

Neden? Dedim.

Nasıl olsa seçim olacak, dedi.

Ben gideceğim ama en iyisini bulduğum için değil.

Çevreme soruyorum kime oy vereceksiniz? Diye.

Kötünün iyisine diyor.

Ya da birine kızmış ötekine.

Adayları tartışıyoruz enine boyuna analiz ediyoruz ama kalbimizi mutmain edecek bir tercih ortaya çıkmıyor.

Particilik, ideolojik davranan taraftar seçmeni kastetmiyorum.

Bizim taraf olsun diye ısrar edeni de değil.

Hatta propaganda ile etkilenmiş aslında memleket için ne yapılacağından çok işin panayır havasına kapılmış olanlara sormuyorum bile, sorsam hemen yaftalama başlıyor yoksa bizim adaya vermeyecek misin?  Ötekiler sanki hainmiş sadece kendi tarafları memleket severmiş gibi davranıyorlar.

Memlekete bakıyorum;

Potansiyeli çok yüksek dünyanın ekonomi merkezi olabilecek bir şehir. Sadece ülkemizin değil Avrupa, Asya, Afrika, Ortadoğu, Akdeniz’in tam ortası. 3 saatlik uçakla dünya ekonomisinin yüzde 60’ından çoğuna erişilebilir.

Beceri kabiliyet birikim kapasite hazır ama harekete geçilemiyor.

Yıllık ihracat 3.2 miyar dolar. Aynı kategoride ancak yetenek beceri ve kapasite olarak daha geride bir Gaziantep 10.3 milyar dolar ihracat yapıyor.

Türkiye şehirlerinin en geniş yaya, bisiklet ve araç yolarına sahip ancak en kötü kullanılan ve yönetilen trafiği de Konya’da.

Yollar yapılıyor ancak çok kısa zamanda trafik yine tıkanıyor çünkü bütünsel çözümden çok bölgesel çözümlerle ilerliyoruz.

Şehrin 2050 ‘ nüfusunu, ekonomisini planlayıp da ona göre projeler üretmiyoruz.

Mevlana hazretlerinin çağrısına uyup bütün dünya bize gelse biz misafirlerin altında kalırız.

Gelsin de bir şeyler yaparız mantığı doğru bir bakış açısı değil.
Öngörülmeden,  şartların daha doğrusu sorunların bizi çözüme zorladığı çözme yönteminin şehir yöneticiliği ile alakası yok.

Bugün mesai başlangıcı ve bitişinde trafiği çözememiş bir yönetim aklı çok daha büyük çözümler üretebilir mi?

Tam mesai başında ve çıkışında yollarda tırlar, iş makinaları dev araçlar hem de tehlikeli bir şekilde trafiğe çıkıyorlar.

Bunu düzenlemenin yöntemi yok mu?

Nasıl İstanbul köprüsünden her saat her araç istediği gibi geçemiyorsa ve bunu bütün Türkiye kamyoncuları tırcıları,  şehir içinde kamyonetçiler, kamyon ve otobüs sahipleri biliyorsa Konya yollarında da belirli güzergâhlara ve zamana göre araçların trafiğe çıkışı ve şehirden geçişler planlanabilir. Bunu UKOME ve şehir yöneticileri beraber yapacaklar.

Trafiğe çıkan araç sahiplerini bilinçlendirmek ve şehir trafik kültürünü oluşturmak da şehrin yöneticilerinin görevi…

Şehir ulaşımı için klasik, taklit çözümler yerine şehri benzersiz kılacak innovatif ulaşım araçları ile zenginleştirmek de şehrin çekim gücünü arttırabilir.

Işıkları ve durakları bol, hızı arttırmayan zaman değeri düşünülmemiş kısa vadeli tramvay, yeraltı treni yol çözümlerini kastetmiyorum.

İnsan yaşamını kolaylaştıracak,  konfor ve zaman içinde insanların ulaşımını sağlayacak başka şehirlerde benzeri olamayan aynı anda birçok sorunu çözecek yatırımlar. Bu bakış açısına uygun metro, monoray tren, çok katlı yol vb.

Şehrin bütçesini aşabilir. O zaman şehrin bu projesini ülkenin stratejik projesi haline getirecek bir bakış açısı ile değerlendirilecek projeler hazırlanmalı.

Şehrin işgücü kaynağını harekete geçirilmesi, sanayi üniversite ve iş gücünün buluşturması için de şehrin yöneticilerin projesi olmalı. KOMEK eğitim kurumları büyük sanayinin de insan kaynaklarını temin için çözüme ortak edilebilir.

 Organize içerisinde bir KOMEK çok etkili olabilir. Sanayicilerin ihtiyacı doğrultusunda insan kaynaklarını yetiştirme ve bilinçlendirme merkezi olarak işlev görebilir.

Şirketlerin Kurumsallaşmasına da KOMEK aracılık yapabilir.

Bugün Sanayici kocaman fabrika inşaatları içinde imalatçı mantığı ile çalışıyorlar

Çözüm var mı?  Çözmek isteyen var mı? Ben görmedim gören varsa benimle paylaşsın onu da yazayım.

Tarımı, turizmi, sanayiyi, ticareti teknolojiyi, eğitimi top yekûn başka bir boyuta taşıyacak bir projeye henüz rastlamadım.

Mevcut vaatler de sadece güncel çözümlere cevap verebilecek şekilde.

Bir de hesap verebilir aday ve meclis imajına sahip bir yönetim biçimi yok.

Kimse sormadan kanuna gerek kalmadan seçilen herkesin toplum önünde kendini ibra edebilir olması lazım. Ve kimse sormadan kamuoyunun vicdanını rahat ettirecek şekilde şeffaf açıklamalarla beyan kültürünün yaşamımıza yerleşmesi lazım.

Suçlanınca kanuna her şeyin uygun olduğu savunması yeterli olmuyor.

Şeklen kanuna uydurulmuş ama gerçekte kanunun lafzına ve ruhuna uygun beyan olmayınca vicdan hep bir cevapsız soru ile yaşamaktan kurtulamıyor.

Şeffaflık yönetimin sorumluluğudur.

Çünkü patron millet olduğuna göre yani seçmen sormadan bütün cevapları sorumluluk emanet edilenlerden öğrenmelidir.

Seçmen ve millet ikna edilmek zorunda…

Her konuda hatta şehrin bekası ve gelişmesi için bakış açısının dışındaki projeleri izah ve ikna etmek lazım. Şehrin gelişmesi belki de bizlerin henüz hazır olmadığı yatırımlara ihtiyacı var.

Araf’tan kurtulmanın yolu, memleketin doğru tercihle yönetilmenin yolu açık, şeffaf bilinçlendirici çalışmalar olmalı.