Hali hazırda Türkiye'de yaşananların cümlesinin adı fitnedir.
Meşru yollarla iktidar olmuş bir siyasi parti ve onun başkanının ne pahasına olursa olsun uzaklaştırılması senaryosuna dayalı bir fitne ateşi yakılıyor.12 yıldır sivil iktidara karşı denenmedik darbe girişimi kalmadı. Bunları tezgâhlayan çevreler fitneye var güçleriyle devam edeceklerdir. Meşru yollarla gelen meşru yollarla gider/gitmelidir.
Bugün yerinde yeller esen Türk solunun –yok bu oturaklı oldu, halk fırkası diyelim- muhibbanı, kendini temsil edecek bir örgütlenme bulamadı. O sebeple kendini gezi olaylarına kaptırdı. Nerede muhalefet bulursa büyük bir hırsla oraya atlıyor.
Aynı cephenin, iktidarın yolsuzluklara bulaştığına, fakat yargının bunu görmezden geldiğine dair kesin kanaati mevcut. Türkiye'nin okumuş kitlesinin kahir ekseriyeti sosyal medyayı iyi kullanarak bu kanaati pekiştiriyor, yayıyor. Sonuçlanmamış yolsuzluk davaları üzerinden Başbakan'a, hükümete hakaretler yağdırılıyor.
Muhafazakar kitlelerinse hala bu tür güçlerden haberi yok. Onlar daha çok mitinglere gitmeyi, alkış tutmayı tercih ediyor ve tuttukları siyasetin hak olduğuna inanıyorlar.
İktidarın bir an evvel yolsuzluk iddialarını açığa çıkarması ve vicdanları rahatlatması gerekiyor.
Kim hangi çevrede yetişmişse onu dillendiriyor. Makul olanı anlayışla karşılamıyor, yanlış olanı hakaret etmeden tavır koymak gibi iz'an bilmiyor.
**
Başbakanın bazı sosyal medya vasıtalarını kapatacaklarını açıklaması akıl kârı değil. Bu, ileri demokrasi –ne demekse- dediği yaklaşımla yan yana gelecek bir tavır hiç değil. Acaba, ülkenin muhafazakârları bu medya vasıtalarını aktif kullansa ve karşı görüşte olanlara baskın çıksa idiler böyle bir söylemi olur muydu? Sana lazım olan başkasına da lazım. Kırıp dökmedikçe milletin fikrini açıkça beyanından kime ne zarar gelir? Sürüyle yasak yaşayarak bugünlere gelmiş mevcut iktidara böyle girişimler yakışmıyor.
**
Sırf gönül kazanmak uğruna yurdundan binlerce kilometre uzak diyarlarda eğitim hizmeti veren insanları yerinde görmüşlüğümüz var. Bunların hizmetine gıptayla baktık. Otuz yılı aşan çalışmaları heba olacak gibi görünüyor. Bir vaizin inanması zor ama devlete egemen olma niyeti, kıtalar ötesi maden yataklarıyla, küresel şirketlerle olan münasebeti, Protestanların dünyanın her yerinde açtıkları okullar üzerinden uluslararası nüfuz elde etme çabalarını akla getiriyor. Hareketin ulaştığı noktaya bakarak benim aklıma da ister istemez Crosby H. Wheeler (1823-1896) geliyor.
**
Herkes nasıl yetiştirilmişse öyle hayat sürer. Bu, mukallidin hayatıdır. Nasıl öğrenmişse kendinde onu bulur. Her kim sorgular, yapar, kendi hayatının devrimcisi olur. İnsanı sürünün parçası olmaktan kurtaran da budur.