Faizsiz bankacılık sistemi içinde kurulan Katılım Bankalarının çalışma şekli her zaman çeşitli tartışmaları da beraberinde getirmiştir.

Katılım Bankalarının tamamen faizsiz çalıştıklarını savunanlar olduğu gibi, bu kurumların faizle iştigal eden diğer bankalardan farkı olmadığını iddia edenler de vardır.

Bu görüşleri savunanlar her şeyden önce Katılım Bankalarının çalışma prensibini çok iyi bilmeleri gerekir.

Bir konunun içeriğini bilmeden onunla ilgili görüş beyan etmek doğru olmaz.

Bu sebeple Katılım Bankaları ile ilgili görüş beyan etmek için bu kurumların nasıl çalıştıklarını ve diğer faizli bankalarla hangi konularda ayrıldıklarını iyi bilmek şarttır.

Bu konuda iki hafta üst üste yazı yazarak geniş bilgiler veren değerli amcaoğlum eğitimci yazar Ömer Lütfi Ersöz kardeşimi hem tebrik ediyor, hem de şükranlarımı sunuyorum.

Bu konuda yazdığı söz konusu yazıların her cümlesine aynen katıldığımı beyan ederek, aleyhte düşünen ve yorum yapan bazı kişilere karşı destek ve katkı vermek üzere bu yazıyı kaleme alıyorum.

Bu yazının içeriği zaman zaman Ömer Lütfi kardeşimin yazdığı yazı ile benzerlik gösterebilir. Bu gayet doğaldır. Zira aynı konuda, aynı duygu ve düşünce içerisinde yazılan yazıların paralellik göstermesi son derece normaldir.

Yaptığım araştırmalara ve Türkiye Katılım Bankaları Birliğinin şartnamesine dayanarak aşağıdaki sorulu cevaplı yazıyı okuyucularıma sunuyorum:

KATILIM BANKALARININ KURULUŞ AMACI NEDİR?

Türkiye’de ve dünyada halkın bir kesimi, faiz gelirlerinden uzak durmaktadır. Bu nedenle klasik bankalara gitmeyen fonlar atıl kalmaktadır. Bu durum hem genel ekonomi açısından, hem de tasarruf sahibi açısından bir kayıptır. Katılım bankaları, mali sektörde bir yenilik olarak, faiz hassasiyeti nedeniyle klasik bankalara gitmeyen fonları ekonomiye kazandırmak ve tasarruf sahiplerinin fonlarını güvenle saklamalarına ve değerlendirmelerine yardımcı olmak, alternatif yatırım alanları sayesinde körfez fonlarını çekmek amacıyla kurulmuştur. Kuruluş aşamasında ve dünyadaki uygulamalardan örnek alınarak katılım bankalarının topladığı fonları değerlendirmek için çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Bu yöntemlerle elde edilen kazancın ticari kazanç niteliğinde olduğu ve faizden esaslı olarak farklılık gösterdiği hususunda görüş birliği oluşmuştur.

DİĞER BANKALARDAN FARKLARI NELERDİR?

Katılım bankacılığı, faizsizlik prensiplerine göre çalışan, bu prensiplere uygun her türlü bankacılık faaliyetlerini gerçekleştiren, kâr ve zarara katılma esasına göre fon toplayıp ticaret, ortaklık ve finansal kiralama vb. yöntemleriyle fon kullandıran bir bankacılık modelidir. Bankaların isimlerindeki “katılım” sözcüğü, yapılan bankacılık türünün kâr ve zarara katılma prensibine dayalı bir bankacılık olduğunu ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu bankalar, tasarruf sahiplerinden topladıkları fonları, faizsiz finansman prensipleri dahilinde ticaret ve sanayide değerlendirerek, oluşan kâr ve zararı tasarruf sahipleriyle paylaşırlar. TL, USD ve EUR bazında vadeli hesaplarda toplanan fonlar, kurumsal finansman desteği, bireysel finansman desteği, finansal kiralama, kâr ve zarar ortaklığı yöntemleriyle değerlendirilir. Ticaretin ve sanayinin ihtiyaç duyduğu hammadde, yarı mamul veya mamul madde, gayrimenkul, makine veya her tür teçhizatın temini, bu yöntemler aracılığıyla sağlanmaktadır. Bu bankalarda, her türlü bankacılık işlemlerinde faiz ve belirsizlik ihtiva eden, aşırı riskli ve spekülatif işlemlere yer verilmez. Alkollü içecek, şans oyunları, silah ve tütün ürünleri gibi toplum için zararlı bulunan konularda bankacılık işlemi yapılmaz. Katılım bankalarının varlık nedeni ve altın kuralı “Faizsizlik Prensibi”dir. “Faizsizlik Prensibi”nin özü de;

A) Faiz yerine kâr ve zarara katılma esasına göre fon toplamak,

B) Müşterinin ihtiyaç duyduğu malı satıcıdan peşin alıp o müşteriye vadeli satmak suretiyle (murabaha), ayrıca kiralama, ortaklık vb. yöntemlerle fon kullandırmaktır.

KATILIM BANKALARI İLE DİĞER BANKALAR (MEVDUAT BANKALARI) ARASINDAKİ BAŞLICA FARKLILIKLAR NELERDİR?

Katılım bankaları ile mevduat bankaları fonksiyonel olarak birbirine benzemektedir. Her iki tür bankacılık da halktan ve çeşitli kuruluşlardan topladıkları tasarrufları tüccar, sanayici ve tüketicilere kullandırmakta, tasarruflar ve yatırımlar arasında aracılık yapmaktadır. Ayrıca dış ticaret, teminat mektubu, çek, senet ve kredi kartı gibi diğer bankacılık faaliyetlerini gerçekleştirmektedir.

Ancak bu iki tür bankacılığın fon toplama ve fon kullandırma yöntemleri birbirinden tamamen farklıdır. Mevduat bankaları faizle fon (mevduat) toplamakta ve faiz karşılığında ödünç para vermektedir.

Halbuki katılım bankaları kâr ve zarara katılma yöntemiyle ortaklık esasına göre fon toplamakta, ticaret, ortaklık, kiralama vb. esasına göre fon kullandırmaktadır. Ayrıca bu bankalar, işlemlerinin hiçbirinde faize yer vermemektedir. Katılım bankacılığında faiz yasağı bulunmakla birlikte; mal ve hizmet satın alımında paranın müşteri yerine fatura karşılığında satıcıya ödenmesi uygulaması, mutlaka finansmanın bir mal veya hizmet karşılığında sağlanması gibi prensipler de bulunmaktadır.

ANA FAALİYETLERİNDEKİ BU ÖNEMLİ FARKLARA RAĞMEN KAMUOYUNDA BÜYÜK ÖLÇÜDE, “BU BANKALAR ARASINDA FARK YOK, İKİSİ DE AYNI” ALGISI BULUNMAKTADIR. BU ALGININ SEBEBİ NEDİR?

Bu algı yanlış anlamalardan kaynaklanmaktadır. Yanlış algının temelinde yatan esas neden, her iki tür bankacılığın fon kullanan müşterilerinden sağladıkları faiz ve kâr oranları ile tasarruf sahiplerine verdikleri faiz ve kâr payı oranlarının birbirine yakın olmasıdır. Bu yakınlığın nedenini şu şekilde açıklamak mümkündür:

Aynı piyasa ve ekonomide faaliyet gösteren her iki bankacılık türü de, tasarruf sahiplerinden sağladıkları kaynakların kısa vadeli olması nedeniyle (ortalama vade 35 gün) büyük ölçüde piyasanın kısa vadeli finansman ihtiyacını karşılamaktadır. Kredi faiz ve kâr oranları, faaliyette bulunulan piyasada oluşmakta ve bütün bankalar piyasada oluşan fiyatlara göre fon kullandırmaktadır. Piyasada oluşan oranlar birbirine yakın olduğu için kredi müşterilerinden sağlanan finansman gelirleri de birbirine yakın oluşmaktadır. Finansman gelirleri birbirine yakın olduğu için bu defa her iki bankacılık modelinin tasarruf sahiplerine dağıttıkları kâr payı ve faiz oranları birbirine yakın olmaktadır. Böylece hem finansman (kredi) oranları hem de katılım fonu (mevduat) oranları birbirine yakın seyretmektedir. Katılım bankacılığında oranların yakınlığına değil, fon toplama ve fon kullandırma yöntemlerinin farklılığına yani ticaret helal, faiz haram emrine uyulup uyulmadığına bakmak gerekir. Ayrıca, yöntem farkından dolayı her iki tür bankacılığın tasarruf sahiplerine dağıttığı kâr payı ve faiz arasındaki fark zaman zaman açılabilmektedir. Bu açılma çoğunlukla krize giriş ve krizden çıkış dönemlerinde olmaktadır.

Örneğin 2008 krizinden çıkış senesi olan 2009 yılında konjonktür gereği mevduat bankaları faizlerini 6-7 puan düşürdüler ve bu nedenle katılım bankalarının kâr payı oranları bu bankaların faiz oranlarına göre 6-7 puan yüksekte kaldı. Çünkü katılım bankalarında oran artırma ya da düşürme yöntemi bulunmamaktadır. Sadece elde edilen kâr, banka ve müşteri arasında paylaşılmaktadır.

Bu durumun tersine, yani katılım bankaları oranlarının diğer bankalardan düşük kalması durumuna da rastlamak mümkündür. Örneğin, 2013 Mayıs ayında ortaya çıkan Taksim Gezi Parkı olaylarında piyasanın kızışması sonucunda mevduat bankaları faiz oranlarını 3-4 puan artırdılar. Bu durumda katılım bankalarının dağıttıkları kâr payları diğer bankalara nazaran 3-4 puan aşağıda kaldı.

AB ile yaşanan gerginlikler ile 15 Temmuz kalkışması gibi siyasi olaylar, FED’in faiz artırımı gibi ekonomik olaylar nedeniyle piyasaların yeniden baskı altına girmesi sonucunda 2016 yılında da mevduat bankaları, faiz oranlarını artırmak zorunda kalmışlar ve katılım bankalarının 3-4 puan üzerine çıkmışlardır.

Netice olarak her iki banka türünün karşılaştırılmasında asıl kıstas, onların finansman müşterilerinden sağladıkları faiz ve kâr oranı ile tasarruf sahiplerine dağıttıkları kâr payı ve faiz oranları değil, fon toplama ve fon kullandırma yöntemleri olmalıdır.

KATILIM BANKALARININ FON TOPLAMA VE FON KULLANDIRMA İŞLEMLERİNDE KLASİK BANKACILIĞA GÖRE İŞLEYİŞ FARKLARI NELERDİR?

Bir malın peşin ya da vadeli satımından doğan kazanca “kâr”, paranın vadeli satımından doğan kazanca “faiz” denir. Klasik bankalar tasarruf sahiplerinden başta belirlenen faiz oranı karşılığında para toplamaktadır. Katılım bankalarında ise toplanan fonların sahiplerine baştan sabit bir gelir taahhüdünde bulunulmadığı gibi yatırılan anaparanın garantisi dahi bulunmamaktadır.

Diğer önemli bir fark ise, katılım bankalarında nakit kredi sistemi olmamasıdır (İstisnai durumlarda başvurulan karz-ı hasen ve teverrük işlemleri hariç). Bir başka ifade ile reel ekonomik faaliyetlerin ve mal alım-satımı ile faturalı ve kayıtlı işlemlerin finanse edilmesi söz konusudur. Bu şekilde kullandırılan fon, amacına uygun kullanılmış olmakta, piyasada ticareti hareketlendirmektedir ve bu suretle üreticiden nakliyecisine kadar birçok sektör, bu işten istifade etmektedir. Kullandırılan fon karşılığında bir mal olduğundan, geri ödenme kabiliyeti artmaktadır. Ekonomi kayıt altına alınmakta, devlete milyonlarca liraya varan KDV ödenmesine yardımcı olunmaktadır.

Mal satımında katılım bankalarının alacağı kâr başta tespit edilir ve müşteri hangi tarihte ne kadar taksit ödeyeceğini bilir. Uygulanan kâr oranlarında vade sonuna kadar bir değişiklik yapılmaz ve alacaklar vadesinden önce geri istenmez. Yani müteşebbis açısından bir belirsizlik yoktur. Bu da firmalar için önemli bir avantajdır. Herhangi bir toptancının yaptığı faaliyet sonucu elde ettiği kazanca nasıl ki kâr deniyorsa, katılım bankalarının temin ettiği kazanç da aynı şekilde kârdır.

KÂR PAYI İLE FAİZ ARASINDAKİ FARKLAR  (TOPLANAN FONLARDA)

KÂR PAYI:

*Vade sonunda belli olur. Vadeden bir önceki gün bile kesinleşmiş tutar belli olmamaktadır.

*Müşteriye ödenecek kâr payı, havuzda toplanan fonların kullandırılması sonucunda doğan kârdan ödenir. Müşteriye ödenen kâr payı ile fon kullanan müşteriden alınan kâr arasında bire bir ilişki vardır.

*Finansmandan alınan kâr payı ile tasarruf sahiplerine ödenen kâr payı arasında tam bir paralellik vardır. Makas sabittir. Açılıp kapanmaz.

*Müşteriye ödenecek kâr payı, bankanın kullandırdığı fonlardan sağladığı kâra bağlıdır. Banka az kâr ederse müşteri de az kâr payı alır. Çok kâr etmesi durumunda müşteri bundan yararlanıp çok kâr payı alır. Zarar ederse, müşteri zarara katlanmak zorundadır.

*Kâr payı, nakdi bir kredinin karşılığı olmayıp mutlaka bir mal veya hizmet alım-satımı veya ortaklık neticesinde ortaya çıkar.

FAİZ:

*Vade başında belirlenir.

*Müşteriye ödenecek faiz, bankanın çeşitli kaynaklarından elde ettiği gelirlerden ödenir. Bunların başında kredi faizleri gelir. Ancak kredilerden alınan faizle mevduata ödenen faiz arasında bire bir ilişki yoktur.

*Krediden alınan faizle mevduata ödenen faiz arasındaki paralellik güçlü değildir. Makas şartlara göre açılıp kapanır. (2008 krizinde açıldığı gibi)

*Müşteriye ödenecek faiz, bankanın kârına bağlı değildir. Banka az kâr etse de, çok kâr etse de ya da zarar etse de müşteriye ödenecek faiz baştan belirlenen oran üzerinden hesaplanır ve bu oran vade sonuna kadar değişmez.

*Faiz, bankacılıkta mutlaka bir borç ilişkisinin karşılığı olan fazlalıktır.

KREDİ İLE TİCARET RASINDAKİ FARKLAR  (KULLANDIRILAN FONLARDA)

TİCARET:

*Katılım bankası ticaret yöntemi ile fon kullandırırken müşterinin ihtiyaç duyduğu malı satıcısından peşin satın alır ve üzerine kârını ekleyerek müşterisine vadeli olarak satar.

*Ticaret yönteminde ödeme banka müşterisine değil, fatura karşılığında malın satıcısına yapılır.

*Ticaret yönteminde müşteri ile banka arasındaki akit, alım satım akdi şeklindedir.

*Ticaret yönteminde, herhangi bir alışveriş veya proje olmadan para ödenmez. Finansman mutlaka bir mal alımı, kiralama veya ortaklık projesi ile ilişkilendirilir.

KREDİ:

*Diğer bankalar müşterilerine kredi (faizli borç para) verirler. Kredi ile mal alım-satımı arasında bağlantı kurulmaz.

*Kredide ödeme esas olarak doğrudan banka müşterisine yapılır. (Kredi sağlamlığı açısından konut kredisinde olduğu gibi doğrudan satıcıya da yapılabilir)

*Kredi sisteminde müşteri ile banka arasındaki akit, kredi (faizli yani para fazlalığı ile ödünç para verme) akdi şeklindedir.

*Kredi de müşterinin işletmesi ile ilgili bir ihtiyacının karşılanması için verilir. Ancak ödemenin bir mal alımı karşılığında yapılma mecburiyeti yoktur. Müşterinin aldığı krediyi istediği şekilde kullanma imkânı vardır.

KATILIM BANKALARI, KÂR VEYA ZARARA KATILMA HESAPLARINA DAĞITACAĞI KÂR PAYINI NASIL BELİRLİYOR?

Vadeli olarak açılan katılma hesaplarına dağıtılacak kâr, bu hesaplardaki fonların kullandırılması neticesinde oluşan kâr seviyesine bağlıdır. Söz konusu fonlar, para cinsine göre TL, USD ve EUR havuzlarında toplanır. Fon kullanmak isteyen müşteriye, talep ettiği para cinsi ve vade grubuna göre ilgili havuzdan, ihtiyaç duyduğu malın peşin alınıp vadeli satımı suretiyle finansman sağlanır ve bu işlemden doğan kâr, günlük bazda katılma hesaplarına dağıtılır. Günlük bazda dağıtılan kârların vade sonunda biriken tutarı, müşteriye kâr payı olarak ödenir.

KATILIM BANKALARI DAĞITACAKLARI KÂRI ÖNCEDEN AÇIKLIYORLAR MI?

Dağıtılacak kârları önceden açıklamak hiçbir şekilde mümkün değildir. Kâr tutar ya da oranı, vadeden bir gün önce dahi bilinememektedir. Çünkü elde edilen kârlar günlük bazda katılma hesaplarına dağıtılmakta ve vade sonunda biriken toplam kâr anaparaya eklenmektedir. İlan edilen kâr payları ileriye yönelik dağıtılacak kârları gösteren bir tablo değil, açıklanan rakamlar verilen tarih itibarıyla gerçekleşmiş ve vade gruplarına göre dağıtılmış kâr paylarını göstermektedir.

Netice itibarıyla, bu oranlar müşterilere geçmişte dağıtılan kâr payları hakkında fikir vermek ve geleceğe yönelik karar vermelerine yardımcı olmak amacıyla ilan edilmektedir.

KATILIM BANKALARI HEP KÂR DAĞITIYOR, HİÇ ZARAR DAĞITMIYOR, NEDEN?

Katılım bankaları kârlarının büyük bölümünü mal alım-satımı şeklinde gerçekleştirdiği finansmandan sağlamaktadır. Bir malı örneğin peşin 100 liraya aldıktan sonra vadeli 110 liraya satarak 10 lira kâr elde etmektedir. Banka hiçbir zaman 100 liraya aldığı malı 90 liraya satmamaktadır. Bu nedenle alım satımdan zarar etmesi mümkün değildir. Bankanın zararı, ancak sattığı malın bedelini (yani kullandırdığı fonun taksitlerini) tahsil edememesinden kaynaklanabilir. Tahsil edilememe oranı da toplam finansman hacminin azami %3-4’ünü aşmadığı için banka neticede zarar etmemekte ve hesap sahiplerine kâr dağıtmaktadır. Bu yüzden yüzde 3-4’lük oran, sadece dağıtılacak kârı bir miktar aşağıya çekmektedir. Örneğin %8 yerine %7,5 gibi. Ancak ciddi kriz dönemlerinde (2001 krizinde olduğu gibi) alacakların tahsil edilememe oranları %10 hatta daha yüksek oranlara çıktığında dağıtılacak kâr oranı daha alt seviyelere inebilmektedir.

KATILIM BANKACILIĞININ FAİZSİZ BANKACILIK ESASLARINA UYGUNLUĞU NASIL  SAĞLANMAKTADIR?

Katılım bankalarının faizsiz bankacılık ilkelerine uygun faaliyet göstermeleri için her katılım bankası bünyesinde “danışma kurulları” oluşturulmuştur. Katılım bankalarının ürün ve süreçleri bu kurulun onayından geçmektedir. Yönetim kurullarına bağlı ancak kararlarında bağımsız hareket eden bu kurullar, katılım bankalarının ürünlerinin piyasaya sürülmeden önce gereken incelemelerini yaparak uygunluk görüşü bildirmektedir. Katılım bankalarındaki iç denetim ve iç kontrol birimleri bankaların faaliyetlerinin danışma kurullarının kararına ve faizsiz bankacılık ilkelerine uygunluğunu denetlemektedir. Ayrıca birlik merkezinde, aldığı kararlar bütün katılım bankaları için tavsiye niteliğinde olan “Danışma Komitesi” kurulmuştur. Bu komite, “borcunu geciktiren müşterilere uygulanacak gecikme cezası” gibi hassas, oldukça önemli ve bütün katılım bankalarını ilgilendiren konularda standart görüş belirlemektedir.

Diğer taraftan BDDK bünyesinde, katılım bankacılığının gelişmesini ve faizsiz bankacılık ilkelerine uygun faaliyet göstermelerini gözetmek amacıyla Uygulama Dairesi kurulmuştur. Bunun yanı sıra, mevcut Danışma Komitesi’nin yerini alacak, bütün faizsiz finans sistemi için bağlayıcı nitelikte standartlar üretecek olan bir Merkezi Danışma Kurulu kurulması çalışmaları devam etmektedir.

Sonuç olarak faizsiz bir sistemle çalışan Katılım Bankaları yukarıda açıklanan prensipler dahilinde faaliyet yaptıkları için bu kurumları diğer bankalarla eşit derecede görmek çok büyük bir haksızlıktır.

Bu görüşün sonu Rabbimizin koyduğu “alış veriş helal haiz haramdır” ana kuralına da aykırıdır. Yukarıda açıklanan kurallar dahilinde faaliyet yapan bu kurumları faiz yuvası olarak görmek helal ticarete haram deme gibi bir sonucu doğurur ki bu Allah korusun çok  tehlikeli bir sonuç ortaya çıkarır.

Müslümanlar olarak faizden kaçarak ama helal uygulamalara da karşı çıkmadan uygulamalarımızı ölçülerimize göre ayarlamamız gerekir.  Sağlıklı ve mutlu yarınlar efendim.