İster Budist bir keşiş olun, ister bir Müslüman ya da farklı bir inanca sahip bir birey, eylemlerinizin sadece sizi değil, tüm evreni etkilediği gerçeğini göz ardı edemezsiniz.
“Karma” terimi genellikle Hinduizm, Budizm ve Jainizm gibi Doğu dinleriyle ilişkilendirilse de, bu kavramın evrensel ahlaki yasaları açıklayan bir felsefi altyapı sunduğu söylenebilir. Karma, basitçe “ne ekersen, onu biçersin” anlamına gelir: Eylemlerimiz, düşüncelerimiz ve niyetlerimiz hem bu dünyada hem de gelecekte hayatımızı şekillendirir. Peki, bu fikir yalnızca Doğu felsefesine mi özgüdür? Yoksa farklı inanç sistemlerinde de benzer anlayışlara rastlamak mümkün müdür?
Karma Nedir?
Hinduizm ve Budizm gibi öğretilerde karma, sebep-sonuç yasasıdır. Her düşünce, söz ve eylem, evrene bir enerji yayar ve bu enerji mutlaka bir şekilde geri döner. Ancak karma, sadece yüzeyde görünen eylemleri değil, bu eylemleri yönlendiren niyetleri de dikkate alır. Örneğin, birine yardım ederken samimiyetsiz bir niyetle hareket ediyorsanız, karma bu niyeti de bir "tohum" olarak görür ve sonuçlar buna göre şekillenir.
Budizm, karma’yı bireyin manevi gelişiminin temel bir unsuru olarak ele alır. Olumlu ya da olumsuz tüm eylemler, ruhun bir sonraki yaşamına kadar uzanan bir yankı yaratır. Hinduizm’de ise karma, insanın "samsara" adı verilen doğum-ölüm-yeniden doğum döngüsündeki ilerleyişini etkileyen bir güçtür. Amaç, iyi karma biriktirerek bu döngüden kurtulmak ve ruhun özgürleşmesine ulaşmaktır.
Karma ve İslam Perspektifi
Karma, İslam dininde doğrudan bir kavram olarak yer almasa da, benzer bir ahlaki ve manevi sistemin Kuran ve hadislerde ifade edildiğini görebiliriz. İslam’da her insanın yaptığı eylemlerin ve niyetlerinin kaydedildiği kabul edilir. Niyetin önemi, şu hadiste açıkça vurgulanır:
"Ameller niyetlere göredir." (Buhari, Bed’ül-Vahy, 1)
Bu hadis, karma’nın niyet boyutuyla İslam’ın ahlaki anlayışı arasındaki paralelliği gösterir. İslam’a göre her insan, niyetine ve amelinin sonucuna göre değerlendirilir. Kıyamet gününde herkesin amel defterinin kendisine sunulacağı ve hiçbir eylemin karşılıksız kalmayacağı belirtilir:
“Kim zerre ağırlığınca bir iyilik yapmışsa, onu görür. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük yapmışsa, onu görür.” (Zilzal Suresi, 7-8)
Bu ayet, karma'nın temel ilkesini hatırlatır: Eylemlerinizin sonuçları mutlaka size döner, bu dünyada ya da ahirette.
İyiliğin ve Kötülüğün Enerjisi
Karma, sadece bireysel eylemleri değil, kolektif sorumluluğu da kapsar. İslam'da, bir toplumun iyiliği veya kötülüğü, o toplumu oluşturan bireylerin davranışlarıyla doğrudan ilişkilidir. Kuran'da şöyle buyrulur:
“Bir topluluk, kendi nefislerindekini değiştirmedikçe, Allah da onların durumunu değiştirmez.” (Rad Suresi, 11)
Bu ayet, karma'nın toplumsal boyutuna işaret eder. İnsanların bireysel eylemleri, yalnızca kendilerini değil, içinde bulundukları toplumu da etkiler. Bu bağlamda karma, İslam’daki “sorumluluk bilinci” kavramıyla örtüşür.
Karma’nın Evrenselliği
Karma’nın evrenselliği, birçok farklı inanç ve felsefede karşılık bulur. Ancak bu anlayış, bir cezalandırma ya da ödül mekanizması olarak değil, evrensel bir denge yasası olarak yorumlanmalıdır. İnsanlar eylemleriyle sadece kendi yaşamlarını değil, çevrelerindeki insanları ve hatta doğal dünyayı da etkiler.
Keşişlerin dingin yaşam tarzları, karma’nın bu boyutunu anlamaya yardımcı olur. Budist keşişler, meditasyon ve tefekkür yoluyla eylemlerinin etkilerini anlamaya çalışır, yalnızca bu hayatta değil, geçmiş ve gelecekteki yankılarını da düşünürler. Benzer şekilde, İslam’daki itikaf geleneği, insanın kendini arındırması ve manevi bir yenilenme yaşaması için bir fırsat sunar.
Karma ve İnsanlığın Ortak Yasası
Sonuç olarak, karma'nın öğrettiği şey, insanın eylemlerinin sorumluluğunu alması gerektiğidir. İster Budist bir keşiş olun, ister bir Müslüman ya da farklı bir inanca sahip bir birey, eylemlerinizin sadece sizi değil, tüm evreni etkilediği gerçeğini göz ardı edemezsiniz. İslam, Budizm ve diğer öğretiler arasındaki bu paralellik, doğru ve yanlışın kesin sınırlarını sorgulamamıza da yol açar.
Belki de karma, insanın evrensel bir ahlak yasasıyla bağ kurma çabasının bir yansımasıdır. Dinlerin ve felsefelerin farklı yorumları, bu yasayı daha derinlemesine anlamak için birer araçtır.