İnat, kötü huylardan olup altta kalmama, ipin iki ucunu koparıncaya kadar asılıp, sonunda koparma, ısrarla geri adım atmama yarışıdır. Sonunda zarar olacağını bile bile bu yarışa devam etmektir.

İnat, şeytanî bir davranış, Şeytan'ı mutlu eden bir davranıştır. Çünkü Şeytan'ı Şeytan yapan, Allah'ın huzurundan kovulmasına neden olan da inattır.

 Allah'ın Hz. Âdem'i yaratıp, bütün meleklere Âdem'e secde edin emrine karşın meleklerin secde edip, Şeytan'ın “Ben ateşten yaratıldım, O ise toprakta, ben O'ndan daha üstünüm, secde edemem” diyerek secde etmemesi kibir ve gururun yanı sıra biraz da inat değil midir?

Her inat kendi içinde biraz kibir, biraz gurur, biraz nefsini putlaştırma, biraz karşısındakini küçük görme, biraz karşıdakine değer vermeme gibi özellikler taşır. 

İlim öğrenmede, güzel işler yapmada, kendimizi olumlu manâda geliştirmede inat bir şekilde hoş karşılanabilir ise de, nefsin ve hevânın isteklerinde kötülükte inat etmek, hatalarda ısrar etmek, sonunda olumsuz neticelere, tedavisi imkânsız yaralara yol açabilir.

Toplumsal hayatta kuru bir inat yüzünden nice felaketlerle karşılaştığımızı nice ailelerin yıkıldığını, nice dostlukların düşmanlığa dönüştüğünü çok iyi görürüz. Bir inat yüzünden nice canların yok edildiğini, nice değerlerin kaybedildiğini iyi biliriz. İyi biliriz de yine de inadımızdan, “dediğimiz dedik, çaldığımız düdük “ demekten asla vazgeçmeyiz.

İpin iki ucunu koparıncaya kadar asılırız. Tıpkı, bir nehir üzerinde, dar ve ağaçtan olan bir köprüde karşılaşıp bir birine yol vermeyen iki keçi gibi. 

Biri diğerine “Ben daha güçlüyüm, bana yol vermek zorundasın” diğeri ötekine “Ben daha akıllıyım ve daha büyüğüm, sen bana yol vermek zorundasın” deyip inatlaşıyorlar ve meydan okuyorlar.

 İkisi de inadından vazgeçmiyor, daracık köprü üzerinde bir birlerine kafalarıyla vurmaya, birbirlerine toslamaya başlıyorlar, sonunda aşağıya yuvarlanıp, nehrin coşkun suları arasında boğulup gidiyorlar. İnatlarının bedelini canlarıyla ödüyorlar. 

Oysa biri centilmenlik gösterip, geri adım atsaydı, ikisinden biri ipin ucunu bıraksaydı, karşıdakine saygı gösterip yol verseydi, sorun hemen çözülecek, kavga bitecek, ikisi de boğulmaktan kurtulacaklardı.

Ama yapmadılar, yapamadılar.

İnat için altta kalmama, her zaman üste çıkmaya çalışma, haksız da olsa haklı olmada ısrar etme virüsü de diyebiliriz.

Bu virüs, sabır ve kanaat, sevgi ve hoşgörü, fedakârlık ve feragat duygularıyla, alçakgönüllü davranmak suretiyle yok edilebilir.

Hiç unutmam yıllar önce, görev için bulunduğum Almanya'nın Köln şehrinde, Karamanlı olan bir gurbetçiyle tanışmıştım. Adı Mustafa olan yaşı yetmişlere yaklaşmış bu gurbetçi vaktinin çoğunu camide geçiriyor, caminin yemekhanesinde yemeğini yiyip içiyor, geç saatlerde evine gidiyordu.

Kendisine bunun sebebini sorunca, iki yıldır eşiyle küs olduğunu, aynı çatı altında ama ayrı odalarda yaşadıklarını, birbirlerini görmemek için, bir araya gelmemek için çaba sarf ettiklerini, bu işi inatla sürdürdüklerini, çocuklarının bile kendilerini barıştıramadıklarını anlatmıştı.

Bu traji-komik, bu insanı hayretten donduran hayatın tek sebebi kuru bir inattı.

Sonuç ne oldu bilmiyorum? Ama şunu iyi biliyorum ki, iyi günde, kötü günde birbirini sevip, birbirini sayıp, birlikte yaşamaya söz veren bu iki insan, hayat köprüsü üzerinde birbirine toslayan, birbirini boynuzlayan iki keçiye dönüşmüş, birbirlerine hayatı zehir ediyorlardı.

Ortada ne din, ne ahlâk, ne edep, ne de terbiye vardı?

Evet, hayatımızın her safhasında, bulunduğumuz her alanda, özellikle aile hayatımızda, insanî ilişkilerimizde bilgisizliğin geliştirdiği ve getirdiği kuru inattan vazgeçmeliyiz. Karşılıklı sevgi ve anlayış kuralları içinde, birbirimize değer vererek saygılı davranmalıyız.

İpin iki ucunu asılıp, gerginleştiğimiz zamanlarda, ipin bir ucunu asılmaktan vazgeçip bırakan daima biz olmalıyız. Öfkemizi yutup, kontrol edebilmeli, karşı tarafı affedebilmeliyiz.

O zaman göreceksiniz ki, sonunda üzülen Şeytan ve Nefsimiz olacaktır.

                                                 GÜNÜN SÖZÜ

KİBİR VE İNAT BİR KİŞİNİN KENDİNİ ÖNCE MÜKEMMEL GÖRMESİNİ, SONRA DA SONUNU OLUŞTURUR.

                                                                                                                    Tolstoy

 

KAMİL BİRCAN  23.05.2016