Yazı dizisinin bundan sonraki bölümlerinde, son 15 yıldan itibaren FETÖ’nün yaptığı her türlü fitne faaliyetleri ile ilgili olarak değişik gazetelerde yazdığım yazıların burada bir araya getirilmesi amacıyla tekrar yayınlayarak FETÖ’nün içyüzünü açıklamaya devam edeceğim.

Kamyona Bindirilen Nur

Adına cemaat veya hizmet hareketi denilen yapılanmanın skandalları bitmek bilmiyor.

28 Şubat döneminde yapılan başörtüsü zulmüne bırakın karşı olmayı, başörtüsünün teferruat olduğunu söyleyerek o zulmü icra edenleri haklı gösteren ve o zulme karşı mücadele veren bacılarımıza büyük bir darbe vuran,

Dinler arası diyalog toplantılarında; İslâm’ın temsilcisi imamı, Hıristiyanlığın temsilcisi papazı ve Yahudiliğin temsilcisi hahamı kol kola sırat köprüsünden geçirerek temsili olarak cennete girdiren, böylece Hıristiyan ve Yahudilerin de Müslümanlarla birlikte cennete gireceği mesajını veren,

Yine diğer bir dinler arası diyalog toplantılarında okudukları ezanda “Eşhedü enne Muhammeden Rasulullah” kısmını okumayarak cennete girmek için Hz. Muhammed’e inanmaya gerek olmadığı mesajını veren bu gruba ait bir TV kanalında Hz. Peygamber Efendimiz ışık olarak tasvir edilerek kamyona bindirildi.

Filmde, güya Efendimiz gökyüzünden bir ışık görüntüsü olarak, bazı çizgi filmlerde meleklerin tasvir edildiği şekilde bir görüntü ile geliyor ve kamyonun kasasına binerek gidiyor.

Söz konusu filmin bu görüntüsünün hangi amaçla yapıldığını ve gösterildiğini ben pek anlayamadım. Sadece Efendimizi, en hafif tabirle kamyon kasasına binmeye lâyık görme ve kafalarda ışık olarak da olsa bir suret gösterme densizliği sezdim o kadar… 

Böyle bir görüntüyü, gayri müslimler tarafından yapılan ve İslâm’ı anlatan filmlerde bile bugüne kadar görmemiştik. Bundan sonra böylesine ve daha fazlası görüntüler, bunlardan cesaret alarak ve bunları referans göstererek çoğalırsa bu vebalin altından nasıl kalkarlar bilmiyorum.

Ayrıca bu grubun lideri, Peygamber Efendimizin Türkçe olimpiyatlarını kendisi ile birlikte izlediğini söylemişti.

Diğer yandan cemaatin lideri, kendisini telefonla arayarak “Efendimiz Aleyhisselam ile zat-ı aliniz il il teşrif buyurmuşsunuz. Bir de Peygamber efendimiz, ‘Twitleri ikiye katlayın’ buyurmuş" sözlerine "siz de öyle yapın inşallah, ne buyuruyorsa..." diye cevap vermişti.

Bu söylemler bile Efendimizin adının nelere ve uygun olmayan hangi işlere bulaştırılmak istendiğinin açık bir göstergesidir.

İçinde yaşadığımız dünyada İslâm ülkelerinde yaşayan Müslümanların çektiği sıkıntılar arşı âlâyı titretirken, Efendimizin; kadınlı erkekli, şarkılı türkülü, oynamalı danslı programı izlemeye geldiğini iddia etmek ne büyük bir çılgınlıktır.

Sosyal medyada daha güçlü olabilmek ve seslerinin daha güçlü çıkmasını sağlamak için yine Efendimizin adının kullanılması en hafif tabirle büyük bir gaflet, büyük bir cehalet örneğidir.

Daha da önemlisi bu söylemler Efendimize yapılan büyük bir iftiradır. Bu, Efendimizin adının kullanılarak, yaptıkları İslâm dışı uygulamaları meşru göstermekten başka bir şey değildir.

Peygamber Efendimiz adına yapılan istismar ve Efendimizin adı kullanılarak kendilerine veya gruplarına menfaat temin etme gayretleri kimden ve hangi cemaatten gelirse gelsin karşı çıkmak Müslümanlık görevidir.

Efendimiz, insanlığın kurtuluşu için Allah tarafından gönderilen bir kutlu güneştir, bir nurdur. O, nur saçtı bütün âleme… Nuruyla ısıttı bütün dünyayı ve insanlığı… Nur-i ayn, nur-i çeşm (gözümüzün nuru) oldu bütün insanlığa… Nur-i iman ile hakikate, doğruya, iyiye, güzele ulaştırdı bütün kâinatı…

O’nu anlamayanlar ve O’nu istismar edenler bilsinler ki, Efendimizin yeri kamyon kasaları değil, Mü’minlerin gönülleridir. O suret olarak değil en büyük örnek olarak yaşamaktadır gönüllerimizde…

O nur, kamyon kasasına bindirilmekle nur olmaktan çıkmaz ama O nuru oraya lâyık görenler ve her dünyalık işlerinde O’nun adını kullananlar ahiret gününde O’nun yüzüne nasıl bakacaklar?

Allah ile konuşmak mı? Allah ile aldatmak mı?

Adına  cemaat veya hizmet hareketi denilen grubun ve liderinin meşru hükümete karşı darbe yapma girişimini, devleti ele geçirme teşebbüsünü, İsrail’e olan yakınlığını, insanları dinlemek ve yatak odalarına kadar girerek görüntülemek suretiyle bunları şantaj malzemesi olarak kullandıklarını bir tarafa bırakarak, din adına yaptıklarını ele alsak ve değerlendirsek altından bir sürü çapanoğlu çıkacağı muhakkaktır.

Bu grup tarafından düzenlenen dinler arası diyalog toplantılarındaki skandalları 2002 yılından itibaren zaman zaman kaleme aldım. Bu  toplantılarda imam, haham ve papazın kol kola sırat köprüsünden geçirilerek temsili olarak cennete girdirildiğini, okunan ezanda “Eşhedü enne Muhammeden Rasulullah” ın okunmadığını, Hıristiyan ve Yahudilerin de cennete girecekleri mesajının verildiğini, salonda bulunanların şarap ve votkalarını yudumlamaya devam ederken bir yandan da Kur’an-ı Kerim okunduğunu hayretler içerisinde görmüş ve yazmıştık.

Fethullah Gülen’in Papa II. John Paul'a yazdığı mektup, dinler arası diyalog toplantılarının amacını çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu mektupta geçen şu ifadelerin dikkatle okunması gerekir. “Pek muhterem Papa cenapları, Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik.”

 Demek ki neymiş? Dinler arası diyalog toplantılarının amacı, Papalık konseyi misyonunun bir parçası olmakmış ve bu misyonun gerçekleştiğini görmeyi arzu etmekmiş. Yani gaye, tevhid dini olan İslâm’ın, teslis dini olan Hıristiyanlığın bir parçası haline getirilmesi imiş. Din adına yapılanlar bununla da bitmiyor.

Peygamber efendimizin Türkçe olimpiyatlarına katıldığını ve programı beraber izlediklerini bizzat Fethullah Gülen söylemişti. Efendimizin, Türkçe olimpiyatları adı altında yapılan kızlı erkekli, türkülü şarkılı, oynamalı danslı bir programı izlediğini iddia etmek çılgınlıktan başka bir şey değildir. Efendimizin gökyüzünden indirilerek kamyon kasasına bindirilmesi de, O’na hakaretten başka bir şey düşündürmez insanlara…

Dahası da var. Hem de söylenen bu söz, şimdiye kadar yapılanları ve söylenenleri bastıracak cinsten. Yine bizzat Fethullah Gülen tarafından söylenen bu sözler aklın ve havsalanın alacağı gibi değil. Bakın ne demiş muhterem…(!)

“Ben Allah’la konuştum. Bana dedi ki; Ben bu kâinatı Muhammed’im için yarattım ama senin için devam ettiriyorum."  

Bu kadar da değildir dediğinizi duyar gibiyim ama Fethulah Gülen’in bu sözleri söylediğini 40 yıl boyunca ona sırdaşlık yapan Latif Erdoğan aktarıyor. Latif Erdoğan’ın aktardıkları şöyle:

“Hocaefendi, haşa devamlı meselelerini Cenab-ı Hak ile görüştüğünü söylerdi. Eskiden Peygamber Efendimizle görüştüğünü söylerdi. Sonra haşa Cenab-ı Hak ile görüştüğünü söylemeye başladı. Bu sözler, bana hususi olarak söylenmiş sözler değil, herkesin oturduğu bir salonda konuştuğu şeyler bunlar.”

Latif Erdoğan, Gülen’in “ben kızınca dışarıda fırtına olur, kasırga çıkar” dediğini de aktarıyor. Demek ki, yaptığı bedduanın da anında gerçekleşeceğine inanıyordu.

Şimdi soralım: Bu yapılanlar dini istismar etmek değil de nedir?  Bütün bunların aslında ve özünde Allah ile konuşmak mı, yoksa Allah ile aldatmak mı vardır? Aldatmanın en büyüğü Allah ile aldatmak, en büyük istismar da din istismarı değil midir? Bütün bunlardan sonra bu gruba cemaat demeye gönlüm razı değil, dilim de varmıyor. Tabanda Allah rızası diyerek koşan kardeşim, gör artık bunları…

Her olayda İsrail’in tarafında olmak tesadüf mü? 

Ülkemizde 17 Aralık’ta başlayan operasyon süreci bütün hızıyla devam ediyor. Bu süreç gerçekten bir ‘yolsuzluk ve rüşvet’ operasyonu mu, yoksa devlete yuvalanmış olan ve kendilerini hizmet hareketi olarak adlandıran bir grubun hükümete karşı yaptığı bir ‘yargı operasyonu mu’ olduğu konusunda farklı düşünceler mevcut.

Gözlem ve deliller odur ki; yıllardır farklı iktidarlar tarafından devletin en önemli birimlerine yerleştirilmiş olan bu hareket mensuplarının, bir talimatla hükümete karşı harekete geçme ihtimali çok fazla görülüyor. Bunların bu operasyonu kendi güçleri ile mi yoksa dış güçlerin desteği ile mi yapıyorlar sorusu da akılları kurcalıyor. 2009 yılında Davos’ta meydana gelen ‘One Minute (Van Minüt)’ olayından sonra Amerika derin devleti ile İsrail tarafından tezgâhlanan plan, ‘gezi olayları’ ile patlak verdi ve ‘yargı operasyonu’ süreci ile devam ediyor.

Operasyonun nereye kadar varacağını ve hedefini kestirmek güç. Hükümet, görünmeyen gizli bir güçle mücadele halinde… Öyle ki bu gücün mahiyeti, sınırı, elindeki silahı ve hangi boyutta olduğu kesinlikle bilinmiyor. Bu gücün kendisi açısından en büyük avantajı da dışarıdan değil içeriden hem de devletin içinden olması. ‘Paralel devlet’ diye adlandırılması da bunun için…‘Paralel devlet yapılanmasını inlerine girip yok edeceğiz’ diyen Başbakan, yargı operasyonunun bir darbe teşebbüsüne dönüşmesini ve hükümetin yıkılmasını önlemek için tedbir olarak emniyette ve yargıda bazı değişiklikler yapıyor. 

Bu satırların yazarı kesin olarak inanıyor ki, yıllardır devletin en önemli birimlerine yerleştirilen ve dış güçlerin planı doğrultusunda hareket eden grubun lider kademesi, Amerika’nın derin devleti ve İsrail ile işbirliği halindedir. Bu işbirliği sayesindedir ki, bu hareket mensupları hem devlet içinde bu kadar yuvalanmışlar hem de yargı operasyonunu uygulamaya koymuşlardır. Aksi halde bu operasyonun bu derecede büyük boyutta olması mümkün olmazdı. Hiçbir hareket ve hiçbir cemaat mensubunun hükümete karşı böylesine büyük bir operasyona kalkışması mümkün değildir. Bunu ancak dış güçlerle irtibat içinde olanlar yapabilir.

Ayrıca bu hareketin en büyük lideri konumunda olan zatın daha önce yapmış olduğu konuşmalar ve icraatlar da bu görüşümüzü desteklemektedir. Körfez savaşında “Ölen İsrailli çocuklar gözümde tülleniyor” diyen bu zatın gözünde yıllardır ölen Filistinli çocuklar tüllenmiş miydi acaba?  “İsrail’den izin alınmadan yapılan Mavi Marmara seferi otoriteye başkaldırıdır” sözleri İsrail’i destekleyen net ifadeler değil midir? Bir insan bu sözleri hangi amaç uğruna söyler? Müslüman bir Başbakan’a beddualar eden zat, Siyonist İsrail devletini haklı gösteren bu sözleri sarf ediyorsa amacı ne olabilir? Diğer yandan İsrail’in açıktan karşı çıktığı Hakan Fidan’a bunların da aynı anda karşı çıkması da oldukça manidardır.

Ayrıca bu zatın darbecilerin yanında yer aldığı da artık gün gibi ortaya çıkmıştır. 28 Şubat döneminde Ecevit’e, Demirel’e ve de Papa’ya selam ve saygılarını göndererek övgüler yağdıran bu zat, dönemin Başbakan’ı merhum Necmettin Erbakan için “O zatla hiçbir gönül bağım yok” ve “hükümet etmeyi beceremediniz bırakın gidin” demiş ve yazdığı mektuplarda darbecilere methiyeler düzmekten geri kalmamıştır.

Amerika’nın isteği ve desteği  ile yapılan 12 Eylül 1980 darbesinin mimarı Kenan Evren’e yazdığı mektupta şunları yazmıştır: “İşte şimdi, bin bir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin ümit ışığı saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekasına alamet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz.”

Dış güçlerin planı doğrultusunda yapılan 28 Şubat darbesinin en büyük mimarı Çevik Bir’e yazdığı mektupta da şu ifadeler dikkat çekici: “Genel Kurmayımız’ın çok değerli İkinci Başkanı. Sayın Komutanım. (…) Yüksek af ve hoşgörünüze sığınıyorum. Değerli Komutanım. Kahraman ordumuzun şerefli bir mensubu ve en yüksek rütbede bir komutanı… Tamamen Türk eğitim sistemine bağlı olarak faaliyet gösteren bu okullarda eğer, Türkiye Cumhuriyeti’nin lâik, bağımsız ve sosyal bir hukuk devleti özelliğinin aksine bir faaliyet varsa, devletimizden önce ben, bu okulların açılmasını teşvik etmiş biri olarak kapatılmalarını teşvik ederim. Böyle bir mektupla kıymetli vakitlerinizi işgal etme sû-i edebinde bulunduğum için tekrar özür diler, yeni yılda sıhhat ve afiyet dileklerimle birlikte, en derin saygılarımın kabûlünü arz ederim efendim.”

Her olayda İsrail’in tarafında olmak tesadüf olamaz. İslâm ahlâk ve faziletini yerleştirmek için faaliyet yapan insanlara gönül birliğini tamamen kapatan, gönlünü İsrail yanlılarına ve darbecilere açan bu zatın ve grubunun, Başbakan’ı hedefe koyan İsrail ile birlik olup bu operasyonların içinde yer almasına artık şaşmamak gerek… (Devam edecek)