Eşim eve varmadan cep telefonuyla evde ekmek kalmadığını, eve gelirken ekmem almamı söyleyince ekmek almaya yöneldim. Vakit akşam namazı sonrasıydı.

 Namazı Aydoğdu Geçit Camii'nde Hakkı Hoca'mızın arkasında eda etmiştik. Hakkı Hoca, yıllardır aynı camide görev yapmayı başarabilmiş bir kardeşimizdi.

Cemaatla tokalaşıp, Allah kabul etsin dileklerimizden sonra ekmek aramaya yöneldim. Evime yakın bakkaldan alayım ki o da kazansın diye düşündüm. Büyük alışveriş merkezleri açıldıktan sonra mahalle bakkalları ekmek ve sigara satarak ayakta durmaya çalışıyorlardı. Sadece evime yakın on iki süper market vardı. 

Ekmek kalmamış, erken tükenmişti. Hemen elli adım ilerdeki market-bakkala yöneldim. O da ekmeğini erkenden satmıştı. Yakınlarına açılan ekmek fırını nedeniyle ekmek satamadıklarını, ekmek sayısını azalttıklarını söyledi.

Çaresiz yönümü mahallemize yeni açılan unlu mamüller adını kullanan ekmek fırınından, ekmeğimi alarak evime doğru yürümeye başladım.

Yol boyunca evlerimizde kendi ellerimizle yaptığımız mis kokulu ekmekleri düşündüm.

 Rahmetli annemin, bahçe fırınında yaptığı fırın ekmekleri! Yine aşene(aşhane) dediğimiz bahçedeki mutfakta saç üzerinde pişirilen şebit ve bazlamalar. Yufkanın adı bizde şebit, şebitin biraz kalını ise bittik olarak söylenirdi. Bittik, günümüzdeki lavaş ekmeğini andırırdı.

 Annemin bazı zamanlar babamla, bazen komşularla, bazen kendi yakınlarımızla, kardeşlerimizle, kızlar ve gelinlerimizle pişirdiği, tadına doyamadığımız ev ekmekleri. Ayrı bir bereket, ayrı bir lezzetti.

Ev ekmeği yaparken hamurunu yoğurmak, hamurun mayalanmasını beklemek, hamurun mayası gelince bezeleri hazırlamak, bezeleri saçlara sıralamak ayrı bir zevkti. Bu arada fırının ve ocağın ateşini yakıp hazırlamak babamın göreviydi.

Ekmeğin pişinceye kadar geçirdiği süreyi sabırla beklemek, pişen ekmekleri selelere doldurup odalarda sofra üzerine sermek, soğumadan birkaç tanesini tereyağıyla yağlayıp yemek adeta bir görevdi. Bazen sıcak ekmek arasına kavurma ya da tulum peyniri koyarak dürüm yapmak unutulmaz bir damak tadı yaşatırdı, ekmeğin kokusunu duyan gelirdi. Ekmek yenildikçe, paylaştıkça azalmaz sanki artardı. Komşulara mutlaka nüfus sayısınca üçer dörder sıcak ekmek, bazlama yufka gönderilirdi. Hâsılı ev ekmekleri tadıyla kokusuyla bir başkaydı.

Şimdilerde ev ekmekleri de bir ticaret metaına dönüştü. Geçim derdi veya para kazanma gibi sebeplerden çoğu aileler evde yaptıkları ev ekmeklerini şehir merkezlerinde, sokaklarda, meydanlarda ve pazar yerlerinde satarak para kazanmaya çalışıyorlar.

Ekmek parası kazanmak için ekmek satıyorlar. Bu insanları, tebrik etmek lazım. En azından ev ortamında da olsa bir şeyler üretip boş durmuyorlar.

Bir diğer yandan da modern hayatın getirdiği hazır yiyicilik, tembellik, rahatlık sonucu insanların evde bahçelerinde ekmek yapmayı bırakmaları, bir şey üretmemeleri aklıma geldi.

Bir gün Allah korusun ekmekler üretilmese, ekmek bulamasa günümüz insanı ne yapar acaba? Kuyruklar oluşsa metrelerce ne olur? Ekmeğin kıymetini bilmeyip çöpe atanlar, hoyratça israf edenler ne eder?

Bütün bu karmaşık duygularla eve geldiğimde fırından aldığım sıcacık ekmekler soğumuştu. Ama benim içim yanıyordu.

Eşim haberleri dinliyordu TV kanallarından birinde. Gündem yerel seçimlerdi. Siyasi parti liderleri gittikleri seçim meydanlarında birbirlerini acımasızca eleştiriyorlardı.

Acaba bunların derdi, bunların kavgası neydi? Ekmek kavgası mıydı? Pasta kavgası mıydı?

Ekmeğimiz bereketli olsun. Selâm ve dua.

 

                                              ÖZÜR VE DÜZELTME

17 Mart 2014 Pazartesi günü yayınlanan “Ölü Seviciler” başlıklı yazımız sehven ve hata ile ”Görme Nimetini Görebilmek” şeklinde çıkmıştır. Düzeltir, okuyucularımızdan özür dilerim.

                                          HEM NALINA HEM MIHINA

TEOMAN RIZA GÜNERİ'NİN BURNU

Konya eski Milletvekili ve eski Devlet Bakanı, Teoman Rıza Güneri, “Konya aklıma gelince, Konya dışında olduğum için burnumun direği sızlıyor” demiş.

Bence üzülmesine gerek yok, biz içindeyiz de ne oluyor? Biz de Konya'nın içinde olunca burnumuzun direği sızlıyor.

Baksanıza şu güzel şehrin haline!

 

ÖZEL ANTİFRİZ

Konyalı sanayici ve iş adamı Mehmet Küçük, çiftçileri, tarımla uğraşanları, bahçe sahiplerini sevindiren özel bir antifriz icad etmiş. Artık çiçekler dalında üşümeyecekmiş. Soğuk ve dondan kurtulacaklarmış. Mehmet Küçük'ü tebrik ediyorum.

Yalnız bir iyilik yapsa da bir de insanları üşütmeyecek özel antifriz keşfetse.

 

 

                                                     GÜNÜN SÖZÜ

DENİZE DÜŞEN DEĞİL, DENİZDEN ÇIKAMAYAN BOĞULUR.

                                                                                                  Çin Atasözü