Türkiye 1946 yılında çok partili sisteme geçmişti ama, 46 seçimlerinde uygulanan açık oy- gizli tasnifli çoğunluk sistemi iktidar değişikliğini 4 yıl geciktirmişti.

4 yıl sonra 14 Mayıs 1950 günü yapılan seçimlerde bu defa gizli oy – açık tasnifli çoğunluk sistemi uygulanıyor ve Demokrat Parti yüzde 53 oy alarak 27 yıllık CHP iktidarını yıkıyordu.

1950 seçimleri ile Türkiye'de yeni bir sayfa açılmıştı. CHP'nin baskısından kurtulan halk Demokrat Parti’ye akın etmişti. Demokrat Parti 1950 seçimlerinde “Yeter Söz Milletindir" diyerek yeni bir döneme imza atmış ve %53 oyla 408 milletvekilliği kazanmıştı. CHP ise %39.4 ile 69 milletvekili kazanabildi. Eski bir CHP milletvekili olan Adnan Menderes Türkiye’nin yeni Başbakanıydı. Demokrat Parti dönemi fiilen başlamıştı ama bundan rahatsız olanlar vardı. Rahatsız olanların başında askerler geliyordu.

22 Mayıs 1950’de TBMM tarafından Celal Bayar, Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü Cumhurbaşkanı seçildi.

DP Hükûmetine; kurulduktan hemen sonra Genelkurmay’ın CHP’ye bağlı komutanları tarafından darbe teşebbüsünde bulunuldu ama darbe karşıtı komutanların haber vermeleri üzerine bu teşebbüs önlendi. Hükümet, 6 Haziran 1950'de, askerî darbe planladıkları gerekçesiyle başta Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman ve bütün üst komuta kademesi olmak üzere 15 general ve 150 albayı re'sen emekliye sevk etti.

DP iktidarı 1950 -54 arası iyi bir performans gösterdi. Dini alandaki yasakları kaldırdı. Arapça ezan yasağı, dini eğitim ve dini yayınlar yasağı kaldırıldı. Kapatılmış olan Camiler açıldı. Kur’an öğrenimi serbest bırakıldı. Ekonomik alanda da bir hayli rahatlama görüldü. Dış krediler alındı. Üretimde daha önceki yıllara göre büyük artışlar gerçekleşti. Sanayi politikasında şeker ve çimento sanayinde önemli gelişmeler sağlandı. Eğitim, sağlık ve ulaştırma konularında iyileştirmeler yapıldı. Haftalık ücretli tatil hakkı yasalaştırıldı. 1952 yılında Türkiye NATO’ya girdi. Halkevlerinin malları hazineye devredildi. Halkevleri 1932’de açılmış, Cumhuriyet Halk Fırkasının programındaki ilkeler doğrultusunda çalışan yaygın eğitim kurumları idi.

2 Mayıs 1954 seçimlerinde Demokrat Parti oylarını yüzde 57.78’e çıkarıyor, hâlâ kırılamayan, tarihin en yüksek oy oranına ulaşıyordu. DP’nin ilk kez iktidar partisi olarak, CHP’nin de ilk kez muhalefet partisi olarak katıldığı bu seçimde DP 502 milletvekilliği kazandı. % 35,2 oy alan CHP sadece 31 milletvekili kazanabildi.

54 seçimlerinin ardından DP, eleştiri oklarının hedefi olmaya başlayacaktı. O eleştirilere göre; Demokrat Parti baskıcı politikalar üretmeye başlamıştı. İzlediği ekonomik politikalar ülkeyi bir darboğaza sürüklüyordu. Anayasa ihlal ediliyor ve ülke hızla kamplaşmaya doğru gidiyordu.

İkinci iktidar döneminde (1954 - 1957) iktidar ile muhalefet arası gerginleşti. Ekonomide olumsuz gelişmeler görüldü. Enflasyon kavramı ortaya çıktı ve gittikçe yükseldi. Türkler ve Rumlar arasındaki ilişkiler Kıbrıs sorunu ile gerilmişti. 1955 yılında Atatürk'ün evinin bahçesine bomba atıldığı haberi ile gelişen 6-7 Eylül olayları İstanbul'u yangın yerine çevirmişti. Beyoğlu'ndaki azınlıklara ait tüm mekânlar yağmalanırken, kiliselere saldırılar yapılıyordu. İstanbul'da can ve mülk emniyeti kalmamıştı. Asker olaylara tanklar ile müdahale etmişti. Türkiye'nin uluslararası kamuoyundaki saygınlığı yerle bir olmuştu. Tüm bu olaylar, ekonomide yaşanan darboğaz, siyasi çalkantılar ve siyasi gerilim nedeniyle DP seçimleri bir yıl önceye aldı.

27 Ekim 1957 günü yapılan seçimler öncesinde kampanya oldukça sert geçti. Seçimler iktidarı zayıflattı, muhalefetin elini güçlendirdi. Seçim sonuçlarına göre DP %47.9 oyla 424 milletvekili çıkardı. Muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi ise oyların %41.1'ini alarak 178 milletvekili aldı.

1950 – 54 ve 1957 seçimlerinde partilerin çıkardığı milletvekili sayılarında çoğunluk sisteminin etkisi büyüktür. Çoğunluk sistemine göre, her il bir seçim çevresi kabul ediliyor ve her bir seçim çevresi için partiler kendi milletvekili listelerini hazırlıyordu. Seçimlerde bir bölgede en yüksek oyu alan parti o bölgenin tüm milletvekillerini kazanmış oluyordu.

1957 seçimlerinden sonra siyasi ortamda sertlik günden güne daha da artmaya başladı. Ağustos 1958, DP ve Cumhuriyet Halk Partisi gruplarının karşılıklı sert açıklamaları ile geçti. İhtilal sözleri dolaşmaya başladı. Aynı zamanda bu süreçte ordu içinde 7 farklı cunta kurulduğu çok sonra anlaşılacaktı.

Gündemde bunlar yaşanırken Başbakan Adnan Menderes Türkiye ve Yunanistan görüşmeleri için Londra’ya hareket etti. Menderes’in uçağı 17 Şubat 1959 tarihinde Gatwick Havaalanı yakınlarında düştü. Yaşanan uçak kazasında 14 yolcu hayatını kaybederken Adnan Menderes mucizevi şekilde kurtuldu.

Uçak kazası olayı bile ülkedeki gerginliği düşürmeye yetmemiş, İktidar ve muhalefet arasındaki kavga 1959’un ikinci yarısından itibaren en yüksek haline ulaşmıştı. CHP lideri İsmet İnönü Uşak'ta saldırıya uğradı. İzmir'de, İstanbul'da ve Ankara'da CHP liderine saldırılar oldu.

CHP'nin 1959 yılındaki kurultayında, ülkenin acilen ihtiyaç duyduğu bazı değişiklikler için çaba gösterilmesi kararlaştırıldı. "İlk Hedefler Beyannamesi" adıyla hazırlanan bildirinin, 1961 Anayasası'nın temelini oluşturduğu ileri sürülür. Bildiri metnindeki başlıklar şu şekildeydi:

1. Eşit Muamele, 2. İkinci Meclis kurulması 3. Anayasa Mahkemesi, 4. Seçimlerde Nispi Temsil Usulü, 5. Yüksek Hakimler Şurası'nın kurulması, 6. Memurlar Kanunu'nun düzenlenmesi, 7. Baskıdan uzak tutulan bir basın rejiminin kurulması, 8. Üniversite muhtariyeti, 9. Sosyal Güven ve Sosyal Adalet esaslarının teminat altına alınması, 10. Yüksek İktisat Şurası'nın kurulması.

CHP'yi ihtilal hazırlığı içerisinde olmakla suçlayan iktidar, Nisan ayında basını ve muhalefeti soruşturmak amacı ile gazete kapatmaktan, muhalif düşüncede olanları tutuklamaya kadar geniş yetkilere sahip bir Tahkikat Komisyonu kurdu. Bunun karşısında mecliste söz alan muhalefet lideri İsmet İnönü bunun demokratik rejim yolundan çıkıp bir baskı rejimi yoluna girmek olduğunu belirtti ve o ünlü sözünü söyledi. 18 Nisan 1960 günü İnönü Mecliste şöyle konuştu:

“Biz demokratik rejim dedik, bu rejim kurulmuştur. Demokratik rejim istikametinden ayrılıp, baskı rejimi haline götürmek tehlikeli bir şeydir. Bu yolda devam ederseniz, ben bile sizi kurtaramam. Şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilal, meşru bir haktır.”

21 Mayıs'ta Harbiyeliler Ankara'da sessiz bir yürüyüş yaptı.

Meclisteki kargaşa sokağa taşmakta gecikmedi. 28 ve 30 Nisan 1960 tarihlerinde polisle öğrenciler arasında çıkan çatışmalarda öğrencilerin hayatını kaybetmesi, ülkedeki ortamı kutuplaşmaya sürükledi. DP mitingi için Kızılay Meydanı'na gelen dönemin Başbakanı Adnan Menderes, bir anda kendini protestocuların arasında buldu.

Hatta Cemal Süreyya'nın aktardığına göre Vedat Dalokay, Menderes'in “Ne istiyorsunuz?” sorusu üzerine Başbakanın yakasına yapışıp “Hürriyet istiyoruz!” demişti. Menderes ise şu soruyla cevap vermişti: “Başbakanın yakasına yapışıyorsun, bundan büyük hürriyet olur mu?”

555K; 5 Mayıs 1960’da, Ankara, Kızılay'da Demokrat Parti aleyhtarı öğrencilerin yaptığı protesto eylemidir. Adını 5. ayın 5. günü saat 5`te Kızılay'da gerçekleşmesinden alan eylem cumhuriyet tarihinin ilk "sivil itaatsizlik" eylemi olarak da anılır.

Eylemleri bastırmakla görevli askerler de öğrencilere destek veriyordu.

1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti'nin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü gerekçelerini ileri sürerek Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde bir grup subay tarafından 27 Mayıs 1960 darbesi gerçekleştirildi.

27 Mayıs 1960’ta, Silahlı Kuvvetler adına Milli Birlik Komitesi ülke yönetimine el koydu. Org. Cemal Gürsel, Milli Birlik Komitesinin başına geçti. Önce kritik mevziler ele geçirilmiş, Genel Kurmay Başkanı başta olmak üzere ordunun komuta kademesi etkisiz hale getirilmiştir.

Kısa sürede 235 general ve 3500 civarında subay emekliye sevk edilmiş, 147 üniversite öğretim görevlisi görevden alınmış, bazı üniversiteler kapatılmış, 520 hâkim ve yargıç görevden alınmış böylece tüm yurtta hâkimiyet kurmuşlardır.

38 subaydan oluşan Millî Birlik Komitesi bu harekât ile anayasa ve TBMM'yi feshetti, siyasi faaliyetleri askıya aldı, Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere Hükümet Üyeleri ve birçok Demokrat Partiliyi tutuklattı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun, Kuvvet komutanları, İstiklal Savaşı kahramanlarından Ali Fuat Paşa, Kore gazisi Tahsin Yazıcı ve emekli olduktan sonra DP'den milletvekili seçilen eski Genelkurmay başkanı Mehmet Nuri Yamut da tutuklananlar arasındaydı.

3. Ordu Komutanı Orgeneral Ragıp Gümüşpala'nın, eğer darbenin lideri kendisinden daha kıdemli değilse ordusuyla Ankara'ya yürüyüp isyancıları yakalayacağını söylemesi üzerine darbeden haberi olmayan Emekli Orgeneral Cemal Gürsel Milli Birlik Komitesi'nin başına getirildi ve Millî Birlik Komitesi ülke yönetimini üstlendi.

28 Mayıs 1960 günü Org. Cemal Gürsel başkanlığında bir hükumet kuruldu. Yeni anayasa ve siyasi kurumların kurulması için çalışmalara başlandı. Tutuklu Demokrat Partililer yargılanmak üzere Yassıada'ya gönderildi. Demokrat Parti, 29 Eylül 1960'da kapatıldı.

Bu darbenin daha sonraki yıllarda meydana gelen askeri darbelerden farkı, Türk Silahlı Kuvvetleri emir komuta zinciri içinde yapılmamış olmasıydı.

Türkiye’nin ilk askeri darbesiyle tanışacağı o sabah Başbakan Adnan Menderes bir miting için Eskişehir'den Konya’ya gelmek üzere Kütahya’da idi. Cumhurbaşkanı Celal Bayar ise Çankaya Köşkü'nde idi. Sabah saat beş buçukta radyodan Kurmay Albay Alpaslan Türkeş’in sesi duyuldu. “Türk Silahlı Kuvvetleri el ele vererek ülkenin idaresini ele almıştır” dedi.

Türkiye ilk kez 14 yıl önce tanıştığı demokrasiye bir cümleyle veda etmişti. Ankara’da tanklar sokakları ve Çankaya Köşkü'nü kuşatıyordu. Jetler Çankaya Köşkü'nün üstünde alçak uçuş yapıyordu. Başbakan Adnan Menderes Kütahya’da gözaltına alınıyor, darbeye karşı olan komutanlar birer birer tutuklanıyordu.

Alparslan Türkeş'in okuduğu bildiri:

"Sevgili Vatandaşlar, Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır. Bu harekâta Silahlı Kuvvetlerimiz; partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında, en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi, hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır.

Müttefiklerimize, komşularımıza ve bütün dünyaya hitap ediyoruz. Gayemiz, Birleşmiş Milletler Anayasası'na ve insan hakları prensiplerine tamamen riayettir. Büyük Atatürk'ün 'Yurtta sulh, cihanda sulh' prensibi bayrağımızdır.

Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız. NATO ve CENTO'ya inanıyoruz ve bağlıyız. Düşüncemiz 'Yurtta sulh, cihanda sulhtur.”

Böylece Cumhuriyet tarihinde ilk olarak askeri bir darbe yapılmış, demokrasi ilk olarak kesintiye uğramış, halk iradesi hiçe sayılmış, Başbakan ve Bakanlar idam edilmişti. 27 Mayıs 1960 darbesi, bundan sonrası için de çok kötü bir örnek teşkil etmiştir. (Devam edecek)