Dünyada insan çok, adam az.

Adam bulursan altın kalemle yaz!

      

Bugün size, 8. vefat yıldönümünde babam Yusuf Ziya Boz’u anlatmak istiyorum. 1929 doğumlu, kökü Urfa, 160 yıllık geçmiş atası Urfa'dan gelmiş, Emirdağ'a yerleşmiş. Evlenmiş, nesilleri gelmiş.

Yedi kardeşler, kardeşlerin beşincisi. Dedem ismini Yusuf koymuş, büyük oğluna Yakup koyduğu için. Alnındaki ışıktan dolayı Ziya denmiş.

İlkokulu bitirmiş, zamanın şartlarından dolayı eğitimine devam edememiş, babasının yanında ticarete atılmış, küçük kardeşini, yüksek mühendis olması için desteklemiş, okutmuş, babasıyla birlikte ticaret için küçük yaşlarda İstanbul ve Eskişehir'e kadar gitmiş, oralarda işler öğrenmiş.

Askerlik zamanı gelince önce Polatlı Topçu Okulu’na, oradan da Diyarbakır'a iki yıl askerliğe gitmiş. Çalışkanlığı, titizliği, dürüstlüğü ve cesaretinden dolayı çavuş yapmışlar. Polatlı’da iken Kore'ye asker gönderilmiş, babamın bölüğüne sıra gelince göndermeler durmuş, giden arkadaşlarından dönen pek olmamış, hepsi şehit olmuşlar.

Diyarbakır hatıralarından hatırladığım, koğuş yoklamasında sıraya dizilmişler, temizlik yoklaması yapılıyor, tek babamda bit çıkmıyor. 1949-1950’li yıllar. Komutanından babama takdir edici sözler duyuyor.

Namazına düşkündü çocukluğundan beri kılmış askerlikte de bırakmamıştı.

Asker dönüşünde annemi yolda görmüş âşık olmuş. Annem 15 yaşında çifte belikli, boylu gösterişli güzel bir kızmış. Dünür göndermiş, evlenmişler.

Emirdağ, Türkmen boyu soyundan gelmektedir. Yüzden fazla soy vardır. Anne ve babam evlenince soyların çoğu bizde çocuklarında birleşmektedir. Geçmiş tarihimizden, tarihçilerimiz yazıp söylerler.

Babam gençliğinde bir müddet kasaplık yapmış, daha sonra adliyeye girmiş kâtip olmuş baş katiplik, noter vekilliği, icra müdürlüğü yapmıştır. Önce Afyon’un ilçesi Bayat'a sonra da Emirdağ da çalışmıştır.

Annemle birlikte 6 çocuğu olmuş, dördü erkek, ikisi kız. İlk oğlu vefat etmiş en son gülleri de benim.

Buraya kadar herkes gibi normal bir hayat.

Şimdi, Yusuf Ziya;

Adıyla müsemma yakışıklı, boylu, parlak bir şahsiyet. Ailesine ve kardeşlerine, ana babasına düşkün birisi. Ana babasının duasını annemle beraber çok almışlar, ellerinden geleni yapmışlar. Babam hayatına yalanı, riyayı, haramı sokmamış, Allah adamı, peygamber aşığı bir insan. Haksızlık karşısında pervasız, adalet için canını ortaya koyabilen, çok cesur, sözünü esirgemeyen, zayıfı düşkünü koruyan bir “adam”dı.

Ailesini, çevresini düşünür, elinden geleni yapardı. Bilge bir kişilikti. Danışılan, akıl sorulan, yol yordam bilen, kültürlü bir kişiydi. Herkesin güvenini ve saygınlığını kazanmıştı. Kimin derdi, borcu, sıkıntısı varsa muhakkak onu memnun ederek yanından gönderirdi. Adliye işlerinden çok iyi anlardı. Avukat olmadığı halde avukatın yaptığı işleri yapar dava vekili olarak mahkemelere çıkardı. Emekli olduktan sonra bu işlere başlamış, arzuhalci yazıhanesi açmıştı. Yüz köyün defteri ondaydı, her türlü Kanuni işlerini yapardı. Arkadaşlarına, dostlarına karşı öyle vefalıydı ki, her gittiği şehirde asker arkadaşlarını, vefat etmişlerse çocuklarını arar bulur onlarla hasbihal etmeyi çok severdi. Emirdağ’ın bütün köylerinde yaşayanları, bütün aile fertlerini çok yakından ismen tanır, hayatlarındaki detayları bi hakkın bilir ve unutmazdı.

Huyu Hz. Ömer efendimiz gibiydi, O'na çok benzetilirdi. Zalime karşı çok sert, mazluma çok merhametlidir. O yüzden işlerini gördürmek isteyen insanlar, hem adalet yönünden hem de insani yönden tüm ilçe çevre köy kasabalar Yusuf Ağanın kapısını çalar dertlerine derman bulunmasını isterlerdi. Husumetli olunan kişi bunu duyunca, kişinin hakkını teslim etmeyi tercih ederdi. Haksızlığa karşı sert duruşundan korkarlardı ve karşılarına almak istemezlerdi.

İlçesinin ve dahi mahallesinin saygınlığını kazanmıştı. Sokak kapılarına çıkan kadınlar babamı gördükleri vakit Yusuf Ağa geliyor diyerek evlerine çekilirlerdi.

Haksız para almaz, parası olmayana harçlıklar verirdi.

Hayır işlerinde öncüydü. Emirdağ İmam Hatip Lisesi'nin kurulup yapılması için öncü olmuştur. Muhtaç olan öğrencilere, evinin bahçesinde odalar yaptırmış oralarda onları barındırır, giyim kuşamları ve yiyip içimleriyle ilgilenirdi. Hapishanedeki fakirlerle de ilgilenir onlara yemeklerde gönderirdi. Fakir aileleri belirlerler onlara da günlük yemekler gönderirdi. Tabi bu yemekleri annem veya ablam yapardı.

Babam anneme, annem de babama düşkündü. Sabah namazdan sonra ve akşam yemeklerinde hepimizi masanın etrafında toplar, yemeklerimiz birlikte yenilirdi. Bahçesinde çok çeşitli meyve ağaçları dikmişti, sebze ve meyve yetiştirir, her fırsatta onlarla da ilgilenirdi. Ekim dikim işleri de yapar, her yıl arpa buğday kaldırırdı. Her şeyin doğalını sever ve yedirirdi.

Allah ve Resul'ü yolundaydı. Namaz, oruç, zekât, sadaka, nafile ibadetlerini bırakmadı. Günlük Yasin ve Kuran’ı okurdu. Sabah namazdan sonra uyumaz, işyerini erkenden açardı.

İmam-ı Rabbani ve Mevlâna sevgisi çok vardı. Rabıtalıydı.

Eğitime önem verdiği için beş çocuğunu okutmuş, diğer Emirdağlıların aksine hiç birisini Avrupa'ya göndermemiştir.

Kendi anne babasına baktığı gibi, kayınvalidesi ve kayınbabasına da bakıp ilgilenmiş,

Kayınbabası onun için; "Yusuf'un ekmeği yenir" demiştir.

Aklından bizlerin matematik derslerindeki problemleri çözer sonucunu söylerdi. Kendisi ayaklı tarihti. Bilhassa torunlarına, eşine dostuna havadan sudan konulardan değil, tarihten konuşup anlatırdı. Bilgi aktarımını çok yaptığı için, onunla konuşan her defasında yeni bilgilerle dolu dolu kalkardı. Bir sonraki sohbeti ne olacak diye beklenirdi. Vefatından bir hafta öncesinde torunuyla konuşurken "bugün ayın kaçı "diye sordu;"22 Kasım dendiğinde, John Kennedy'nin ölüm yıldönümü "dedi. Zihni o kadar dinçti. Bulmaca günlük çözerdi, zihninin dinç kalmasını buna bağlardı muhakkak günlük gazetesi alınır, okunur ve bulmacası çözülürdü. Öğle yemeğinde de Türk kahvesini içerdi. Tarih bilgisi çok genişti. Disiplinli ve titiz yapısı vardı. Günün her anını planlar, öyle hareket ederdi. Köstekli saat takardı. Yanında sigarayı ağzına sürmediği halde ateşi, cımbız ve çakısı muhakkak olurdu. Tek başına bir ineği devirir, keser, parçalar hallederdi, güçlüydü…

Miskini sürer ibadetine öyle otururdu. Gece Teheccüt namazını geçirmezdi. Akyazılı gibi bembeyaz alnı geniş ve parlak nurlu bir adamdı benim babam.

Siyasi hayatı oldu; MSP Emirdağ ilçe başkanlığı yaptı. Arzuhalci yazıhanesinde arka panosunda asılı, "Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Allah'ındır" levhası vardı.  Darbe döneminde askerler ve komutan yazıhanesine gelerek levhayı indirmelerini söylemişler, babam da: "Gücünüz yetiyorsa indirin" demiş, bir şey diyemeden gitmişler. O levha benim evimin salonunda asılıdır.

Urfalı olmasını yazımın başında belirtmiştim. Kişinin asilliği, asaleti genlerinden gelir. Atalarından Hz Yusuf ve Hz Eyüp peygamber olduğu söylenir. Bunun yanında da atalarında yedi evliyası vardır. Onlardan gelen yansımalar babamda görülmekteydi. Soyunda şehitler vardır ve en yakını babası Seydi bey kurtuluş savaşı gazisidir.

Babam Konyalı olmadığı halde, Konya'yı çok sevmiş ve kızını vermiş, oğullarına da iki kız almış. Akabinde de Konya 'ya yerleşmiştir.

Şimdi eşiyle birlikte Konya’da üçler kabristanında Hz. Mevlana'mıza ve Hz. Metli Babaya, Hacı Veyiszade Hazretlerine komşu oldular. Cennet bahçesinde olduklarına inanıyorum.

30 Kasım, vefatının sekizinci sene-i devriyesi. İnşallah tüm geçmişlerimizle birlikte siz değerli okurlarımızın da yakınlarına olmak üzere üç İhlas bir Fatiha okumanızı rica ediyorum.

Selametle kalın.!