Hıçkırıklar duyulurken Mekke’nin boğuk havasında,

Sefaleti görürsün, şakaklarda ağaran saçların karışmış halinde,

Yayılmıştı her yere mazlumun ah-ı figanı,

Kavrulan insanlık sabrının son doruğunda,

Nihayete erdireni bekler bitmeyen çilelerde.

Esir ağlar hüzün içinde gelecekten umutsuz,

Gecede ayın yansıyan ışığıydı sadece aydınlatan kör sofraları,

Yakarışlar dilde ama fayda yoktu kimselerden,

Zalim durmaz, sabi ağlar, kız çocukları kızgın çölün gülü edilmekte,

Bağrı kanayan analar başına kumları saçardı, merhametsiz törede.

Panayırlar kurulurdu çılgınca eğlenceye,

Mal gibi satılan kadınların yalvarışı, pazarda ağlayan bebek sesine karışırdı,

Sabahlar olmasın gün doğmasın kölelerin üzerine,

Var mı çaresi, nedir? Bu düzeni kuranlar şaşkınlık içinde bir zulmette,

Salınır ipekli zinetlerle kabile liderleri, rakkaseler peşinde.

Devir bozuk, insanlık soğuk, üşüyordu garip, kimsesiz biçâreler,

Tutunacak bir dal, kurtaracak bir el lazımdı,

Karanlık geceden çıkartacak gün yüzüne,

Çölün yakışı kadar keskindi kokusu ölümün,

Batıyor kanatıyor bir yetimin öksüz çığlıkları kalpleri derinden.

Ağlıyor insanlık, ağlatıyor cahil töre,

Emarelerin görüldü izleme de kâhinlerde,

Gıpta edilen günlerin başlangıcı senle olup yaklaşmaktaydı âlemlere,

Ey beklenen, bekleyenlerin çok ağıtlarda,

Sabırlar tükendi, kurtarıcımız nerede?

Kolay değildi doğum, sancılar çekmekte olan Amine’ye,

Tatlı bir bahar olur doğumların getirdiği neşelerde,

Kurtlar kuşlar müjde verdiler bunu hep birbirlerine,

Kâbe’de yıkıldı tüm putlarda,

Yağmur yağdı son buldu çekilen susuz kuraklıklarda.

Sen doğdun hanelere cevheri nurunla,

Kaotik durumların yaşandığı zamanda,

Şeref kazandı insanlığın yerlere düşmüş şerefi,

Kubeys dağından dağan nur hüzmeleri,

Yayıldı tüm kainatın üzerine çöken kara bulutları dağıtmaya.

Başladı senin gelişinle yaşanacak olan Asr-ı Saadet’te,

Tohumlar atılmada Medine’nin gülleri yetişme de,

Beklenen gelmişti katran gecelerin karaları bitmekte,

Düşen dallara bir el uzanıp çıkaracaktı,

Esaret çölünün keşmekeşindende.

Allah’a adanmışlık vardı, iki adanmış kurbanlığın oğlu gelecekti,

Taşlansın şeytan, kesmeyen bıçağın müjdeli çalışlarıyla,

Temiz nesillerden gelen asil nurun sahibi geliyordu,

Hatice’nin beklediği, muştularla gizlediği sevdasıydı,

Kâbe’den başlayıp, Kudüs’ten yükselen miracı görüşmenin muhteşemliğinde,

Nurlu alınlara mührü vuruldu çöl seccadesinde.

Sevinsin kâinat açılsın gökler ve yerler,

O’nu karşılamaya hazırlandı tüm âlemler,

Dualar ulaştı gülsün yüzler, kırılsın esarete kilit vuran zincirler,

Deve dikenleriyle tozu dumana katan fırtınalar usuksun,

Yorgun düşen gönüller yorgunluklarında durulsun.

Ey Habibullah, Ey Nebi, Ey Resul, Ey Yâr,

Gelişine şükredecek çok sebep ve haller var,

Bastığın yerlerde açar kara adetlere inat nevbaharlar,

Yaratan hayran, insanlar, melekler, mevcudat hayran,

Olsun yaratılanın hepsi de senin yoluna kurban.

Her yer sevindi gelişinle, şükürler dillerde, senalar edilme de,

Sema arza, arz semaya müjdeler gönderme de,

Meleklerin sevinci, cennetin coşkusu, cehennemin susuşu,

Yaratılan her şeyin sevinçle secdeye şükürle duruşu.

Mazlumların gönül pınarlarına dolan ilâhi nurlarınla,

Hoş geldin Sultanım, sefalar getirdin,

İyi ki geldin Yâ Resulallah sana olduk hayran,

Gelişinle oldu bizlere hep bayram, bayram!..