Bilmem farkında mısınız? Medeniyetimiz dipleri boylarken, buna paralel olarak kelime hazinemiz de daralıyor. Dilimiz fakirleşiyor, kısırlaşıyor. Bu durum, günlük yaşamımızda bizleri hem iletişim açısından zorluyor hem de kimi zaman komik durumlara düşürüyor. Anlatım bozukluklarımız adeta tavan yapmış durumda.
Özellikle sanal dünyanın “akrebinin kıskacında” büyüyen gençlerimizin söz dağarcığı, araştırmalara göre 300-500 kelimeye kadar düşmüş durumda.
Bazen sırf caka satmak, hava atmak adına; dilimizdeki o güzelim kelimeleri bir kenara itip yabancı sözcükleri kullanarak "farklı" olduğunu göstermeye çalışanlarla karşılaşıyoruz.
Sözgelimi, hiç ihtiyaç yokken "okey" ya da "yes" gibi kelimeleri kullananlar, kendi dillerindeki zenginliği ihmal etmekle kalmıyor, adeta imha ediyorlar.
Oysa “okey” yerine Türkçemizde meramımızı ifade edecek pek çok sözcük var: Olur, oldu, peki, tamam, ya, beli, ha, he, evet…
Medeniyetimizin zirvede olduğu dönemleri, Sinanları, Karahisarileri, Bakileri, Itrileri yetiştirdiğimiz çağları bırakın; elli yıl öncesini bile mumla arar hâle geldik.
Berrak, akıcı, argo ve yabancı etkilerden uzak, şiir tadındaki konuşmaların geçtiği o romantik siyah-beyaz Yeşilçam filmlerindeki dili özlüyoruz.
Son zamanlarda gençlerin, hatta kimi zaman yetişkinlerin sıkça kullandığı iki kelime var ki, tam anlamıyla evlere şenlik!
Bunlardan ilki: “Atıyorum.”
Öğretmen örnek vermek istiyor, “örneğin” ya da “söz gelimi” demek yerine “atıyorum” diyor. Bu nasıl bir garabet? Demek ki, konuya dair bir fikrin yok, “sallıyorsun”!
Hâlbuki dilimizde bu anlamı karşılayacak birbirinden güzel kelimeler var: Misal, örneğin, farz edelim, söz gelimi, mesela…
Gelelim ikinci kelimeye: “Artı.”
Dört işlem yapmadığımız hâlde, konuşmanın ortasında “artı” demek moda olmuş.
Oysa “ilave etmek”, “katmak”, “eklemek”, “takviye etmek” gibi onlarca Türkçe karşılık dururken neden matematik terimi olan “artı”yı tercih ederiz ki?
Unutmayalım, konuşmamız bizi ele verir.
İtibar görmek de, görmemek de konuşmamıza bağlıdır.
Bilgi düzeyimiz, mesleki derinliğimiz, zekâ seviyemiz ve kültürel altyapımız, konuşmamızdan anlaşılır.
Adam yerine konmak ya da konmamak, kelimelerle kurduğumuz o bağa dayanır.
Konuşmamızı etkili ve güzel kılmanın, onu zenginleştirmenin tek yolu vardır: Okumak.
Okuyacağız ki, söz dağarcığımız gelişsin, anlatımımız kuvvetlensin.
Unutmayalım, dilimizi virüs gibi saran anlatım bozukluklarından, “hıı” ve “eee”lerle dolu yavan konuşmalardan kurtulmanın tek ilacı vardır: Okumak.
Bu konuda görsel dünyanın esareti altındaki bizlerin aksine; Batı’da ve Uzak Doğu’da insanlar metroda, tramvayda, otobüste, havaalanında, istasyonda kitapların sayfaları arasında kayboluyor.
İlk emri “Oku!” olan bir medeniyetin mensupları olarak, bize düşen temel görev açıktır: Okumak, okumak, okumak.
Selam ve dua ile…