Hazmedemiyordu bir türlü! Şu kandırılmaya müsait, safiy, yumuşakbaşlı, topraklı varlığın emrine girmesi istenmişti.

Zekası yakıcı, ateş gibi hızlı, kurnaz, cevvalken kendisine yapılan bu haksızlık...olacak şey miydi! Hırslı ve azimliydi. Âdem ve oğullarının hiç de sanıldığı gibi yeryüzünü imâra yetkilendirilesi ( hilafet) varlıklar olmadığını ispat etmeli, kendisinin azdırılması sonucu dönemeyeceği anavatana, Onun ve soyunun da dönmesine mânî olmalıydı.

Ömür istedi. Kıyamet'e kadar mühlet verildi. Sadece Yaratıcısının hoşnutluğunu istemekle saf kalabilen kullar dışında bütün Âdemoğullarını peşine takana kadar. Bütün imkanları bu amaç için kullanmasına da müsaade edildi.

 Şanslı görünüyordu. Kısa ömürlü her bir âdem ile yeni aldatma taktikleri geliştiriyordu. Uğraştı, didindi çok tecrübe biriktirdi. Kendisi  boyun eğmekten kaçındığında, hayır şer, her emrine boyun eğecek meleklerle desteklenmişti Âdem. Kitaplar ve peygamberlerle de takviye ediliyordu yeri geldikçe. Saf Âdemoğullarının peygamber ve kitaplarla ve aktarımla biriktirdiği zırhı geleneğiyle arasını ayırıyor, Ademiyeti beşeriyet eşiğine düşüren, 'nankör insan' tarafını güçlendirecek yatırımlar yapıyor, onlardan hizmetkarlar ediniyordu. Gelişmiş tecrübe ağı, bilim ve teknoloji vasıtasıyla bütün küreyi avcunun içine alacak kadar ileri ve moderndi şimdi.

Adem'i ve eşini ilk aldatırken kullandığı metod ise hiç modası geçmeyen en etkili yoldu:

Kuzu postuna bürünerek, Âdemoğlunu kusursuz ve ölümsüz olabilecekmiş gibi bir yanılgıya saplamak. Rabb'ine teslim olma saflığını, O'nunla yarışa ve savaşa döndürmek. Çünkü kendinden biliyordu ki, kibirlenir, ilahlaşırsa, Gerçek İlah'a düşman olur.

İslam düşüncesinde kalemle ilk yazı yazan ve ilk elbise diken İdris peygamberin kalemi; entellekti, dikiş dikmesi; teknolojiyi temsil eder. Bilgiyi, yaradanın hoşnutluğunu umarak insanın istifadesine sunan İdris peygamber, İsa Peygamberden önce göğe yükseltilir.

Batı medeniyetinin temellendiği Yunan mitolojisinde ise (iblisin suflörlüğüyle); tanrılaşan yöneticilerin bitmek bilmeyen çatışmalarını görürüz. Nihayet Prometeus insanın yanında yer alıp Zeus'u kızdırmak pahasına Olimpus'dan ateşi çalar. Zenginliğe ulaştıracak bilgi zalim tanrıdan çalıntıdır. İnsanın yanında olmanın cezası bir kayaya bağlanıp, hergün yeniden oluşan ciğerini, hergün bir kartalın yemesidir. Ta ki Zeus devrilene kadar.

(Karşılaştırmanın geniş anlatımı için, bkz. İsmet Özel, Üç Zor Mesele)

Batı düşüncesinde "ilerleme" denen şey savaş ve çatışma, acı, katliam ve işkenceyle özdeşleşmiş Prometeus orjininden bağımsız değildir. 

"Avrupa'da Rönesans ve Reform hareketleriyle başlayan bilim, sanat, edebiyat, mimari...pekçok alanda ilerleme, İspanya'da 800 yıl hüküm süren Müslüman Endülüs mirasının, Prometeusca yağmalanıp, Yunan ruhu içirilmesiyle elde edilen sonuçtur" dense hata edilmez. İblis hep işinin başındadır.

 Batı, Roma İmparatorluğu döneminde önünü alamayıp kabul etmek mecburiyetinde kaldığı İsa Peygamber'in teslimiyet dinini bile, haç ile paganlaştırmak, teslis ile Yunan ruhu üflemek suretiyle Hristiyanlaştırdı. İblis tatile çıkmamıştı. Her edindiğine tanrıyla çatışma ruhu üflüyordu batının.

Fakir Avrupa, ağız kokusunu giderecek Hindistan'ın baharatlarına nasıl musallat oldu? Afrika'nın muzuna, ceplerini dolduracak altın ve elmasına, hattâ insanına? Amerika kıtası'nın petrolüne, buğdayına, toprağına...?

 Endülüs'ün zenginliklerini sermaye eden tefeci Yahudi aklıyla, gaddar ve yağmacı vikink ahlakıyla.

Dünyayı imâr etmek Yaradana sırtını dönmekle mümkün müydü İblis'ten bu yana, Prometeusca ya da Yahudice?

Ne kadar ileri Batı? Kızılderilileri katletmeye, yurtlarını işgal ve yağmaya yeni icat ettiği buharlı lokomotif ve tabancasıyla gidebiliyor olduğu kadar mı? Afrika'nın hür insanlarını köle ederken kullandığı kelepçeler ve işkence aletleri kadar mı ileri? Hindistan'ı işgal edip sömürürken kriket sopası ve spor kıyafetiyle verdiği poz kadar mı modern?

İnsanları katletmenin sıvılarla bilimsel yolunu bulduğu, iklimi havaya saldığı gazlara değiştirdiği kadar mı ileri? İnsanları her soksğın ve polisin başına takacağı kamerayla kontrol edecek kadar mı güvenilir?

Hayır hayır Gazze'ye boca ettiği füzeleri, yığdığı savunma! sanayisi kadar geri. Katlettiği çocuk sayısı kadar korkak ve alçak. Hırslı iblisin azimkar hizmetçilerinden ne hayır umulabilir ki!

Evet geri kalmak ne ki? Müslümanlar, vücuduna izi geçen hasırının üstünden, çamurdan odasının duvarlarının arkasından, kayserlerin, kisraların saraylarının yıkılışını gören peygamberinin inancını kaybetti. Kudüs fethedilmeden seneler önce, Mescid-i Aksâ'nın mimberini hazır eden ustanın ümidini.

Şehrinin etarafı düşmanla çevriliyken, bir kadının tek başına günlerce yol kat edip, vahşi hayvan saldırısından başka bir korku taşımayacağı emniyeti gören kararlılığı kaybetti.

"Karşıda Rum Ahalisi var. Katıra sen bin. Mü'minlerin emiri de bu muymuş demesinler" diyen arkadaşına: "Bedir Ashabı'ndan olmasan sana yapacağımı bilirdim! Bilmez misin Allah, peygamberi ve mü'minler zaten onurludur." diyen Ömer'in duruşunu kaybetti.

 İlerlemek, illaki teknolojik üstünlük ve toplumsal refah olarak anlaşılacaksa, Müslümanlar için ilerlemenin şartı bellidir. Kâfirlere sadece çabalarının karşılığı dünyada tastamam verilirken, bizim için çabamız yeterli görülmüyor. Çünkü tek başına çaba, dünyada izzet, ahirette rahmeti getirmez.  Âdemoğlunu vatanı cennete döndürecek olan da, "Ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım" ilamı gereği, yeryüzünde Allah’ın kelimesinin hakim olması davası da, Allah’ın zikri olan Kur'an'la uyumlu bir çaba gerektirir. Aksi halde; "Kim zikrimizden (Kur’an'dan) yüz çevirirse, O'na dar bir geçim vardır." kanunu yürürlüğe girer. Evet bu anlamda, Kur’an'dan yüz çeviren; hukuk, Laik siyaset, faizli ekonomik sistem, seküler; sanat, edebiyat, sosyal ahlâk... müslümanları bir adım ileriye götüremez. 

Müslümanları çeyrek asırda yalın ayak, mendilindeki üç beş hurmayla donanımlı Bizans ve İran ordularının karşısına çıkaran neydi:

 İslam ile insan arasındaki kayser ve kisra  denen etten engelleri aşmak.

Ne toprak ne maden, ne petrol, ne de köleler edinmek. İnsanı, ebedi  kurtuluşu olan İslam ile buluşturma davası. Dava Allah için olunca,  insanlar İslama koşarken, esasen müminler için olan dünya nimetleri de aynı pakete koyuluyordu. (bkz A'raf 32)

Çünkü bizim geleneğimizde, dünya, peşinde koşandan kaçar, sırtını dönenin peşinden koşar.

Asya içlerine, Konstantiniyye'ye, Kuzey Afrikadan İspanya'ya kısa sürede yayılan İslam silah zoruyla, hele katliamla kabul ettirilebilir miydi?

Bugün Gazze'de, toplu toplu katliamların aleti olan Rahman'dan kopuk ileri teknoloji, insanı yerin dibine batırırken -isteyen uzaya kaçsın- İblis sevinç içinde. Kim Âdem-i safiy kalabildiyse  hâlâ, ne mutlu Ona.

Kalemle ilk yazan İdris peygamberinki gibi Nebî işi bir entelektüel bakışa, ve Allah için, insan yararına hasbi bir bilime ve bilimsel ahlaka talibiz. Ve ilk biçilip dikilmiş elbisenin, teknolojik mucidi peygamberin üstünde duruşunun izzetine talibiz. Bir de, Allah için insana fayda sağlamanın göğe yükseltişine.

Selam ile...