Sonbahar hazan mevsimidir.

Hazan  hüzün taşır. Sonbahar hazan mevsimidir.

İbret alacaklar için tabiat, bir nev'i dünya hayatının niceliğini anlatır ve hal dili ile beni temaşa edin der ademoğluna.

“Her nefis  ölümü tadacaktır” ilahi fermanı nebatad türü canlılarda tecelli eder. Yeryüzü büyük bir  tiyatro sahnesidir adeta. Kimi canlılar tek perde halinde hayattan sonra ölümü canlandırırlar büyük bir ustalıkla. Her biri kendilerine verilmiş “ölüm” rolünü tam bir yetkinlikle icra ederler. Rollerine o kadar uyum sağlarlar ki, bakanlar gerçek mi rol mü anlamazlar. Bir suflöre asla ihtiyaç duymazlar. Şaşmaz bir ezberleri vardır.

Hayatın hay huyuna dalmış insan  bu muhteşem gösteriyi seyretmeyi bilmez; kaldırım dipleri düşen yapraklardan kirlendiği için galiz küfürler savurur. Her yer ölmüşlerle dolduğu için keyif kaçırıcıdır. Hem de büyük bir eziyet. Durduk yerde devasa “çöp” yığınlarıyla uğraşmak zorunda kaldığını düşünür.

Ah zavallı insan; bilmez ki onlar ölümleriye  bir sonraki süreç için hayat  olacak besine dönüşürler.

Bilmez ki, onlar ilk baharda “ba'su ba'del mevt” bölümünü icra edeceklerdir. Ölümden sonra yeniden dirilişi!

Ah zavallı insan; bilmez ki; asıl uğraşmak zorunda kaldığı çöp, kendi cehaletiyle tükettiği şeylerden oluşan çöptür.

Hey bedbaht!.. keşke biraz akladebilseydin!...

Pek çok insan gibi ben de hüzünlenirim sonbaharda. Hatta zaman zaman korkuya kapılırım. Aldatıcı dünyanın geçiciliği şamar gibi çarpar yüzüme.

Korkarım. Ama korkunun kazanmasından daha çok korkarım. Çünkü bilirim ki, “korku kazanırsa iman gider”

“iman” güvendir, korku ise güvensizlik.