“Ne söylesem ki harabım, ne eylesem ki harab”

Zahiren mamur hatta şatafat içinde bir hayata rağmen gönül kırık ise; hanümanların haraba dönüşmesi kaçınılmazdır.

Öyle ki mekânı mekân yapan bizatihi gönül eri insandır.

Gönül kaç dolarla çalışır veya kaç gram som altın gönül için “gönül almaya” kâfidir; bilen varsa beri gelsin.

Gönlün dili “hal” üzeredir. Sessiz bir iletişimdir bir bakıma. O nedenle aşk ehlinin işidir.

Yar ile ağyar arasında olmaz. Yar ile yaran arasında mümkündür.

Yar ile yaran arasına ağyarın girmesi imkânsızdır.

Hiçbir cihaz o iletişimi dinleyemez, zinhar kaydedemez.

“Hal” dilinin kodunu, şifresini çözecek bir cihaz icat edilemedi, edilemez.

 Çünkü bu dünyanın dili değildir o!

Çok söze hacet yok.

“Hal”den anlamak “kemalat”ın işaretidir.

Yar ile yaran arasında böyle bir mertebe aranır, olmalıdır!

“hal”den anlamayan “yar” ise! “ne söylesem ki harabım, ne eylesem ki harab!”

Anadolu irfanı “halimden anlamaz ben o yari neyleyim” der ki, tam yerine denk düşmekte.

Oysa “Yar”in yanağıdır dünyada paylaşılmayacak tek şey! Bu denli kıymeti haiz biri “hal”den anlamaz ise ızdırabın  büyüklüğünü varın siz hesab edin.

 “Hal” imi arzetmek için son sözüm;

“Ne söylesem ki harabım, ne eylesem ki harab”