Yavaş yavaş süzülerek geldi göklerden bir kar tanesi! Geleceği, bahara yaklaşmayı simgeleyerek! Gözlerinden akan yağmur damlası gibi gözyaşları, kar tanelerinin soğukluğu ile birleşti. Bir titreme geldi tüm insanlığa! Gelecek göz göre göre buz tutmaya bırakıldı.

Ne çok yol aldık, ne çok vurulduk, ne çok kırıldık, incindik, yaralandık. Sustuk, konuşunca bir yere varılmıyor anladık. Sessizliğin sesine sığındık. Kelimeleri demledik harabe gönlümüzde, birilerinin çıkıp sessiz çığlıklarımızı duymasının umuduna sarıldık. 

Göç etti kursağımızda kalan heveslerimiz, yolu yarılamış cümleler bir bir yere serildi. Hançerlendik en değer verdiğimiz hayallerimizden! Biriktirdiğimiz umutlar karşılıksız çek gibi kaldı elimizde! Avucumuzda bir düş ölüsü, mazide bırakılmış birkaç hayal! Konuşmadan da ne çok şey anlatıyordu gözlerimiz!

Dünyada önüne geçilemeyecek hadiseler vardı ve biz bunların sebep ve mantıklarını anlayamıyorduk, bu doğruydu; fakat bazı mantıksızlıklar vardı ki, güya doğru olduğu düşünülerek yapıldığı halde, yapılmaması da mümkündü. 

Hayat bize kötü bir oyun oynuyordu. Biz de; hadiseleri olduğu gibi kabul ediyor ve sessiz çığlıklar atarak katlanıyorduk. Geleceğin hayaline merbuttuk.

Sabahattin Ali şöyle telaffuz ediyor; “Bir kadın, trenin penceresinden dışarı bakabilir, bu sırada gözüne bir kömür parçası kaçar, o ehemmiyet vermeden bunu ovuşturur ve bu minimini hadise dünyanın en güzel gözlerinden birini kör edebilir. Yahut bir kiremit, hafif bir rüzgârla yerinden oynayarak, devrin gıpta ettiği bir kafayı parçalayabilir... Göz mü mühim, kömür parçası mı, kiremit mi mühim, kafa mı?..” Bunu düşünmek hiç aklımıza gelmiyor. Bunları nasıl eleştirmeden kabule mecbursak, hayatın birçok cilvelerinde de aynı tevekküle mecbur kalıyoruz.

Lâkin göz göre göre kafalarımıza fırlatılan kiremitler bu istisnaya makul değil!.. 

Söze, Gençliğe Hitabenin ilk cümlesi ile başlamak istiyorum. “Ey Türk Gençliği, birinci vazifen Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.”  Bizlerin en büyük hazinesine dikkat çeken bu söz ile geleceğimiz olan gençlere (bizlere) büyük bir sorumluluk verilmiştir. Bu sorumluluk ise birer bilgi avcısı olarak yerine getirilir. 

Söze başladık başlamasına ama uçurumun kenarında, son gücüyle dayanmaya çalışan eğitim sisteminin hali içler acısı bir durumda! Okumak için çabalayan milyonlarcası elleri boş, gözleri yaşlı ortada kalmakta!  

Hababam sınıfı adlı film serisine hepimiz gülerek bakıyoruz bakmasına ama aslında o filmlerin senaristi, çöken eğitim sisteminin içler acısı halini seneler önce gözler önüne sermek istediği için böyle bir şey ortaya koyduğundan bihaberiz. 

Gelecek neyin üzerine kuruluyor? Bilinçlendirilmeyen ve yetenekleri keşfedilmeyen gençler bu milleti nasıl ileriye götürecek?  

Endişeliyim! Yaptıklarımız bize hiçbir alaka vermiyor. Bir makine gibi ne yaptığımızı bilmeden çalışmaktayız. Buna rağmen konuştuğumuz şeyler, insanı şaşırtacak derecede lüzumsuz. Ara sıra hayatımızın ardından bakıp alay edercesine gülümsüyoruz işte! Ne olacağız endişesiyle!

Merbuttum, geleceğime ve geçmişe olan hasretime! Bu kar da bitecek elbet, kendini bahara bırakarak. Buz tutan her şey bir bir çözülecek mütemadiyen! Her nasip vaktine esirdir. Vesselam.