Meşhur hikayedir; bundan yıllarca önce, tarihin bir devrinde yani henüz kadılık makamı icra'yı faaliyette iken, her doğruyu her yerde  söylemesi ile maruf “doğrucu Davut” namlı bir adem  var imiş.

Bu zat  günün birinde  bir iş için kadılık makamına gitmiş. Biraz bekleyip huzura alınmış, bakmış kadının  gözü kör. Selamünaleyküm kör kadı demiş.

Elbette kadı hiddetlenmiş ve pür hiddet adama çıkışmış; evet ben körüm ama her doğru her yerde söylenmez ki!

Yazıya neden  böyle bir hikaye ile başladığımı merak ediyorsanız hemen merakınızı gidereyim. Ben şimdi kör kadıya kör kadı diyip doğrucu Davut mu olayım, yoksa her  doğru her yerde  söylenmez diyerek doğru bildiğimi söylemekten vaz mi geçeyim? Buna karar vermeye çalışıyorum.

Zülfü yare dokunup, biraz sevimsiz olmayı göze alarak “selamünaleyküm kör kadı” demeye niyetleniyorum.

Malumunuz;

17 Aralık'tan bu yana operasyon üstüne operasyon yiyoruz halk olarak. Halk olarak  diyorum çünkü cereme  büyük ölçüde bize çıkıyor. En son geçen hafta para üzeriden yeni bir operasyon yedik.

Ben yükselen döviz kurlarına karşı faiz  artırmaya yanaşmayan Merkez  Bankası'nın  tutumunu geçen hafta olumlu  bulmuş ve bunu ifade etmiştim. Ne yazık ki klişe tabiriyle henüz yazının mürekkebi kurumadan MB Para Politikası Kurulu deyim yerinde ise “çılgın” faiz artışlarına gitti. Tam anlamıyla neye uğradığımızı  şaşırdık.

Üstelik bu “çılgın” faiz artışına rağmen dövizde beklenen düşüş yaşanmadı.

Hem yüksek kur, hem de  yüksek faiz, nur topu gibi iki kazık!..

 “Garip gureba, fakir  fukara, her türlü mal ve hizmete yansıyacak zamlar, ekonomik durgunluk ve sonucunda katlanacak işsizlik problemleri ile karşı karşıya kalıverdik.

Bütün sülaleleriyle akraba olmayı göze alacak kadar “sevdiğimiz” faiz lobisi yine malı götürdü.

Bize de sinkaf ile radyatörde suyu dolaştırıp motorun hararetini  düşürmek kaldı.

Aralık ayında açıklanan ihracat ve ithalat rakamları ortaya koydu ki, dış ticaret açığı yaklaşık 100 milyar dolar. (yıllık bazda)

İhracatım arttı diye hava atıyorsun ama kapı gibi dış açık burada!

Kusura bakma kardeşim, doğru dürüst bir üretimin yok, ürettiklerinde katma değer oluşturamıyorsun. Küçük marjlarla çalışıyorsun ve işin vahimi ucuz diye dışarıdan kredi alıp tüketimi artırıyorsun.

Şimdi yolun sonu göründü. Bu terazi bu ağırlığı çekmez.

Bu açıdan Konya belediyelerinin icraatlarına da bir göz attığımızda manzara elem verici! Yatırımların büyük bölümü gider artırıcı, katma değer oluşturmayan yatırımlar.

Zat-ı muhteremler “kongre merkezi”  yarışına girmişler. Sanırsınız Birleşmiş Milletler Genel Merkezi Konya ya taşınmış. Selçuklu Belediye'si devasa ölçekte bir kongre merkezi inşa ediyor.

65 trilyonluk(eski para ile) yatırımı duyunca feleğim şaştı. Büyükşehir geri mi kalacak. Al sana bilmem kaç bin kişilik bir kültür merkezide ondan.

Bu ne beyler; bu yatırımların ekonomiye  katkısı nedir? Ürettiği katma değer  ne kadardır? Bu devasa yatırım rakamları ile kaç kişiye istihdam sağladınız?

Siz  buraların bakım onarım, enerji ve işletme  giderlerinin altından kalkamazsınız.

Elbette ben bu yazıda  Konya  belediyelerinim bütün  icraatlarını ele alıp eleştirme  niyetinde değilim. Sayın  Başkanların hepsi ile de konuşur görüşürüz. Beşeri ilişki anlamında bir problemimiz de yoktur. Ama kadim kültürümüzde  güzel bir söz vardır. Dost acı söyler.

Kamu kaynaklarını en verimli bir şekilde kullanmak bir görevdir. Kılı kırk yarmak sizin asli vazifenizdir.

Bir miktar sevimsiz olmayı  göze alarak, kör kadı ya “ selamünaleyküm kör kadı” demek zorundayız diye düşünüyorum.