Kimi insanlar vardır; hayatta ona ne verirseniz verin, memnun olmaz, hep daha fazlasını ister. Alttan aldıkça, üstünüze gelirler. Sesinizi yumuşattıkça, sertleştirirler.

İyiliği ve halis niyeti kötüye kullanırlar. Böylece iyilik arsızı olup çıkarlar. Tavizlerle yaşarlar. Hakkını almak başkadır, taviz koparmak başka. Bilmezler mi? Elbette k bilirler. Kendilerinden vermezler. Çünkü 'alma ağacı'nın altında büyümüşlerdir. İzandan, insaftan yoksundurlar. Halden ve yoktan anlamazlar. Sadece kendileri, kendi dertleri. Onların gözünde ve gönlünde, 'başkaları' diye bir şey yoktur. Kadir kıymet bilmezler. Vefalı değillerdir. Belki de bundan dolayı, sürekli gergin ve mutsuzdurlar. İsterler ki, her kötülüğü yapalım ve hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam edelim. Bedel ödemeyelim. İsrail gibi. Kadim kuraldır: ''İstediğini söyleyen, istemediğini işitir.'' Bir de bu: ''Rahat durmayan rahatsız olur.'' Bunlara da yanaşmazlar. Böylelerine derdinizi de anlatamazsınız. Gözleri görmeyene gösterir, bunlara gösteremezsiniz. Kulakları duymayana izah eder, bunlara edemezsiniz. Dilsizle konuşur, bunlarla konuşamazsınız. Tahammül sınırınıza saldırır dururlar. Sadi Şirazi, ''adi insana hoşlukla, güzellikle söz söylersen, kibri ve inadı ziyadeleşir'' diyor. Tam olarak böyle. Yapma dersin, yapar. Etme dersin, eder. Dur dersin, durmaz. Ta ki, durdurulana kadar. Bütün bu çirkin huylar, bir grubun, örgütün, partinin alışkanlığı haline de gelebilir. Sonrası yakıcı, yıkıcı ve yorucu bir süreçtir. Süreç demişken. Adına ''çözüm süreci'' denilen çaba, onlarca yılın ve yüzlerce yanlışın açtığı yaraları kapatmak, söküleni dikmek içindi. Afyonkarahisar vilayetinden derlenen bir söz ise şöyle diyor: İğne oynarsa, iplik geçmez.

Evet, biraz manidar oldu.

 

***

İnsan, her istediğini yapamayandır. Bizi hayvandan ayıran en önemli farklardan biri de budur. İnsan olan, komşusunun dükkânını yağmalamaz, ekmek teknesini ateşe vermez. Masumları katletmez. Neler yaşanırsa yaşansın; mektepleri, halkın bindiği otobüsleri, ilk yardım ve yangın söndürme araçlarını tahrip etmez. Engelli vatandaşların kullandığı asansörü parçalamaz. Birbirlerine sabrı tavsiye edenlere suikast düzenlemez. İnsan olan... Kendini kaybeden, tekrar bulabilir. İnsanlığını kaybedenler neyi bulacaktır? Bütün bu yaşananlar, ''akıl tutulması'' olarak tanımlanıyor. Bana göre, günlerdir, bir vicdan tutulmasına şahitlik ediyoruz. Merhametin garip kalışına. Öyle bir tutulma ki bu, haktan ve hakkaniyetten bahsettiğiniz vakit, faşistlikle suçlanıyorsunuz. Hamaset yapma diyenler, habâset yapıyor. Akil, adil ve asil insanlar sindirilip susturuluyor. Yıpratılıyor. Barış diyenden savaş, demokrasi diyenden zulüm gördüğümüz gibi; halkların kardeşliği masalını anlatanlardan da düşmanlık görüyoruz. Olan ve bitmeyeni başka türlü izah etmek güç. Tek taraflı olarak saldırıyor, sonra da ''tüm taraflar'' diye açıklama yapıyorlar. Hem provokasyonun en çirkinine imza atıyor, hem provokasyon uyarısında bulunuyorlar. Özetlersek; acımasız bir şekilde, insanların acısıyla alay ediyorlar. Üstelik, bir acıya sahip çıkmak adına.

 

Devamında, bir de soru soralım: İnsanlara haksızlık yaparak hak aranır mı? Aranmaz. Şair Süleyman Çobanoğlu, 'Türkiye ağır yüktür, bilmeyen ne bilesi'' diye yazmış. Daima aklımdadır. Bu topraklarda yaşayıp da kendini milletten görmeyenler, yükün ağırlığını ve emanetin kıymetini elbette bilemezler. Öte yandan, şunu da bilmemiz gerekiyor: ''Birliğimizi kimse bozamaz'' sözünü tekrar ede ede; Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu''nun aziz beldelerinden Trakya''ya, Anadolu''ya kadar geri çekildik. Pekala bozuyorlar. Pekala bölüyorlar. Şimdi de burada rahat bırakmıyorlar, bırakmayacaklar.