Okumak; yemek, içmek, uyumak gibi temel ihtiyaçlardan biridir. İnsan yalnızca etten kemikten husule gelmediği; beynindeki düşüncelerini, kalbindeki hissiyatını ve yeme içmeyle beslenemeyecek ruhunu inceltmek; yükseltmek, geliştirmek için okumaya muhtaçtır.

Tabiat, insan, kâinat bir kitaptır okumasını bilene. Amenna! Fakat tabiatın, insanın, kâinatın dilini öğrenmeden eğitimini almadan okumak kabil midir? Elbette ki hayır!  İşte sayfalarını çevirerek, kokusunu içine çekerek, dokunarak okunan kitaplar sayesinde ancak yukarıdaki mefhumlar okunur hale gelir. Geçenlerde okuduğum kitabın bir yerinde talebe hocasına soruyor; ''hocam şimdiye kadar birçok kitap okudum fakat hiç birisi hatırımda yok. Kitap okumaya çok ehemmiyet veriyor, sıklıkla kitap okumanın elzemliğine vurgu yapıyorsunuz. Bana hatırımda kalmayan kitabın ne faydası var?'' Hoca şu muhteşem cevabı veriyor: ''Evladım yediğin yemek de tükeniyor ve görünüşte hiç kalmıyor. Fakat sen yediklerinin sana mal olduğunu, ete kemiğe kana karışıp dönüştüğünü biliyorsun. İşte kitaplar da unutulmuş gibi gelir insana fakat hakikatte o yok olmamıştır; fikir olur, düşünce olur, kafandaki sorulara cevap olur görevini öyle yapar da sen bilmez unuttum gitti sanırsın!''

Okumak pek çok sorunun farklı muhataplarca çözümlenmiş halinin bir zihinde tomurcuklanmış, filizlenmiş; devşirilmeye hazır hale gelmiş meyvelerini tabakta sunulan lezzetli bir nimet gibi tadını alarak, hazzına vararak özümsemek ve çoğaltmaktır diyebiliriz. Zira malum olduğu üzere bir tohumu toprağa saçtığınızda daha fazla tohum verecek mahsule sahip olur; o tohumları dağıttığınız ölçüde de çoğaltmış olursunuz.

Okumaya zamanım yok diyenler genellikle vakitlerini televizyon, bilgisayar, telefon ve tablet gibi sözde iletişim araçlarının başında amaç dışı faaliyetlerle israf ettiklerinden öne sürdükleri sebep arkasına sığınılamayacak kadar çürük ve altı boş bir bahanedir. İhtiyaç duyulan çözüm yolu ise vakti belli bir plan doğrultusunda ayarlamaktan geçer. Vakti planlamak zor gibi görünse de aslında çok kolaydır. Bir kez planlandıktan sonra o bulamadığımız zamanın hatta arttığına şahit olur hayretler içinde kalırsınız. 

Şimdi size bazı rakamlar vereceğim. Bunlar size hem ilginç hem inanılmaz gelebilir. Söz gelimi Ömrünü sadece okuma-yazmaya adayan Latin Amerikalı yazar Jorge Luis Borges 86 yıllık hayatı boyunca 3 bin kitap okumuş; 

 Buna karşın onca askerlik hayatı ve katıldığı savaşlara rağmen Atatürk 3 bin 937 kitap okumuş. Ünlü yazar, akademisyen, gazeteci vb. yayın hayatı içinde olanlar hayatları boyunca pek çok kitap okumuşlar; o okudukları kitaplar sayesinde dehalarını besleyerek ortaya çıkarma imkânı bulmuşlardır. E! Ne demişler? Başarı asla tesadüf değildir.

Tamam, belki o kadar çok okumaya zamanımız olmayabilir. Fakat en azından kendine ve çevresine varsa çocuklarına, eşine faydalı olacak; kendini belli bir eğitim seviyesine ulaştıracak kadar okunabilir.

Bu hem kişinin kendine hem de sorumluluğu altındaki bireylere karşı borcu, vazifesidir düşüncesindeyim. Toplumun hayatı okuyabilen bireylere olan ihtiyacı günümüzde her zaman olduğundan daha fazla; bilinçli hareket edebilmek ve sorumluluk hissetmek ilerisi için en elzem mükellefiyettir. İyi hafta sonları!