Baş döndüren gündem; yazı, haber işiyle iştigal eden insanlar için lehte ve aleyhte sonuçlar barındırır. Bir yönüyle konu sıkıntısı çekmezsiniz ama bir diğer yönüyle adeta başınız döner olan biteni kavrayamaz, sağlıklı sonuçlar çıkarmazsınız.
Bu açık bir zafiyettir ve bundan hemen hepimiz bizar oluruz.
Dünyanın belki en kritik coğrafyasında ikamet ediyor olmak, üstüne üstlük dünya tarihinin bölge merkezli olarak yeniden yazılıyor olması gibi çok önemli etkenler, bu coğrafyada hemen herkesin başını döndürmeye yeterlidir.
Sizler de kolaylıkla fark edersiniz ki, ülkemizi yönetenler dahi baş döndürücü gündem den baş dönmesi ile malul durumlara düşebilmektedirler.
Sıralı seçimler yaşayacağımız 2014 ve 2015 yıllarında pek çok kafa karıştırıcı, baş döndürücü olayla karşılaşacağımız önceden belliydi.
Nitekim henüz 2014'e girmeden ilginç ve bir o kadar da karmaşık 17 Aralık  operasyonu geldi.
Üç aydır gerilim hiç düşmedi ve düşecek gibi de görünmüyor.
Muhalefetin ve  iktidarın gerilimi tırmandırma stratejisi izliyor olmalarına alışık bir toplum sayılırız. Şerbetliyiz yani.
Alışık olmadığımız cemaat denilen bir yapının kendini taraf olarak ilan etmesi, elindeki bütün vasıtalarla ölümüne bir savaşa girişmesidir.
Bildiğim kadarıyla böyle bir durum  Cumhuriyet tarihinde bir ilktir. Doğal olarak şaşırtıcı bir gelişmedir. Pek çok şey yazılıp çizilmesine rağmen tam olarak cemaat neden ölümüne bir savaşı göze almıştır/alabilmiştir sorusunun cevabı henüz verilememiştir.Tayyip Erdoğan  ve Fethullah Gülen şahıslarının ötesinde adeta savaşın komutanları gibi davranışlar sergiliyorlar.
Tayyip Erdoğan'ın günlerdir coşkulu kalabalıklar önünde yaptığı salvolara karşı bugün Fetullah Gülen kendi gazetesinden cevap vermeye çalışıyor.
Her zamanki yoğun mağdur edilmişlik söylemi aynen tekrar edilmiş.
Siz sanırsınız bu ülkede onca hadise hiç yaşanmamış, yaşanılan olaylarda bunların hiç ama hiç dahli yok.
Sormadan edemiyorum; dışarıdan bakınca toplum olarak (afedersiniz), biraz salak  gibi mi görünüyoruz.
Herkesin gözleri önünde  yaşanan onca olay varken sütten çıkmış ak  kaşık gibi davranabilmek; zulme uğramışlık edebiyatı yapabilmek büyük bir marifet olsa gerek.
Ben sadece objektif gözlemci olarak söylemek zorundayım. Sayın Gülen hoca, hiçbir şey yapmasan bile yaptığın o beddua yeter.
En basit İslami kural çiğnenmiştir. Evrensel ilke “suçların şahsiliği ilkesidir”. Sen; “evlerine ateş düşsün” diyerek masumiyeti kesin olan aile efradını bile bedduanın muhatabı haline getiriyorsun.
El insaf!
Diğer taraftan Sayın Başbakan kışkırtıcı üslubu terk etme niyetinde görünmüyor. Bunu bir  stratejiye dayalı olarak yaptığını düşünüyorum.
Ben buna da itiraz ediyorum. Bu kadar gerginliğe maruz kalmak istemiyorum.
Herkes benim algılarımı  etkilemeye ve yönetmeye çalışıyor.
İyi de beyler; “bu terazi bu sıkleti çekmez.
Benim bireysel yaklaşımım olan bitenler konusunda hemen ve acele yorumlardan kaçınmak yönündedir. Çünkü böyle zamanlarda çok açık yönlendirmeler yapılmakta, fark edemeden yanlış yönlere kanalize olunabilmektedir.
Söyleyebileceğim söz şudur; Türkiye tarihinin en önemli değişim sürecini yaşamaktadır. Ülkeye vaziyet eden güçler kıyasıya bir mücadele içindedirler.
Şu tarihi bir gerçektir ki, hiç bir rejim kurucu irade istemedikçe kolaylıkla değişemez. Kuruluş sırasında hangi bedel ödenmişse değişim de aynı bedelle mümkün olabilir, bunu istisnası kurucu iradenin değişimi istemesidir.