Hayat ile insanlık bir oyun oynuyorlardı. Bir çocuğun dan dan diyerek karşısındakini vurup öldürdüğü gibi oyuna senaryo karalıyorlardı. Ama bu oyunu ciddiye almaya başladı insanlık! Ölü taklidini uzattıkça uzatıyor. Farkına varma zamanının geldiğinden habersizce! 

Hayat hep böyle, eşini bulamadığımız ve anlamlandıramadığımız yarınlarla dolu! Bu felek dedikleri kim ola ki; bir bilsek! Herkesin soracağı çok şey var ona! Bir köşeden çıkıp kötü bir şaka ile ürkütüyor bizi! Bu ani sıçramadan kaynaklanan titremeler ise bir süre hayatımızdan gitmiyor. Eğer sen de korkarak yaşıyorsan dünyada, dışarı çıkmadan ilk önce yüreğini ört. Çünkü hayat ve insanlar soğuk, kendinden habersizleri üşütüyor.

İmtihan yollarında yürürken kimisi zamana bırakıyor isteklerini, kimisi de şansa! Herkes birbirinden bir şeyler kaçırıyor. Kendisinde olmayana göz dikiyor. Peki, sadece bir madde, eşya kaçırmak mı hırsızlıktır?.. Hayır! En büyük hırsızlık insanın yüreğinden bir niyet çiçeğinin hayatına son vermektir.

Bir kıssadan hisse paylaşalım; “Bir gün bir genç yolda atının üzerinde ilerlerken yaşlı bir adam yanına gelir ve 'oğlum ben yaşlıyım bineğim de yok, izin ver de atına ben bineyim sen yaya yürü' der. Genç: 'Tamam amca gel bin' diyerek attan iner ve yaşlı adam ata biner. Genç adam, amcanın yüzüne tebessüm ederek yanında yürür. Yaşlı adam bir iki adımdan sonra atı hızlandırır ve kaçmaya başlar. Maksadı atı çalmaktır. Atının çalındığını gören genç adam ise arkasından şöyle seslenir: “Amca, sen benim atımı değil huyumu çaldın. Benim evde bir tane daha atım var, ben ona da binerim. Ama bundan sonra her kim benden atımı isterse asla vermem.” 

Bir insanın güzel bir huyunu çalmak, onun kalbini bozmak, vicdanını fesada uğratmak, kişinin güzel cevherlerle donatılmış kalbini alıp pisliğe bulamak... Bu davranışlar aynı zamanda dünyaya fesat tohumları serpmek demektir. Elbette ki o tohumlar gün gelip filizlenecek, ağaç olacak ve zehirli meyvelerini verecek.”

Zamanımızda en sık karşılaştığımız hırsızlık bu olsa gerek. Ne yazık ki bu kadar kötü bir suçun hiçbir müeyyidesi yok. Zararı da yanımıza kâr kalıyor.  İnsanların kendini bilmezliğinden kaynaklanıyor. “Ben” sözünü hayatımıza o kadar çok yansıttık ki karşıdaki insanın yerine kendimizi koymayı düşünemiyoruz bile! Dünyanın sadece kendi etrafımızda döndüğünü sanıyoruz. İyi niyetleri suiistimal edip yerine çürümeye yüz tutmuş kötü düşünceleri ekiyoruz.

Allah bizi toplasın. Eskilerin bu sözü ne güzel bir duadır. Hele ki bu çağa karşı. Gözümüzü, kulağımızı, aklımızı, yüreğimizi ve hayallerimizi toplasın. Toplamazsa dağılırız çünkü! Dağılınca da dağıtırız. 

Tüm suizan edip de kalp kırıklarına sebep olan cümlelerimizi, kefenleyip öylece gömmeliyiz.  Bu faniye ne sahibiz, ne de kiracı! Geçici bir misafiriz. Fazla kurcalamaya gerek yok hayatı! Vicdanı temiz tutmak önemli olan! Evleri temizlediğimiz gibi her gün bayram günüymüşçesine köşe bucak silip süpürmeliyiz içimizi! Yargılamalıyız kendimizi muhakememizde! 

Temize çekebilir miyiz hayatı?.. Silebilir miyiz bir silgi ile yaşanmışlıkları?.. Bu mümkün değildir tabii ki! Silsek de izi kalır o berrak kâğıtta! Ama bu o sayfaya yeniden bir şeyler karalayamayız anlamına da gelmez. Grileşen yaprağın üzerine yazıyı görünür hale getirmek için kalemi daha çok bastırarak yazmamız gerekir. Ve bu sefer daha dikkatli yazarız. Çünkü bir daha silme şansımız yoktur. Silersen kâğıt yırtılır. Tecrübe bu olsa gerek. Daha emin adımlarla ilerlemek. 

Çalınan bir eşyanın yerine bir yenisini alıp koyabilirsin. Ya da bir süre o olmadan da yaşamını sürdürebilirsin. Lâkin insanın içindeki iyi niyet papatyalarını koparır ve seviyor sevmiyor diye gözünün önünde parça pinçik edersen, seviyor çıksa bile bu onun hayatını bitirir. Ve onu bir daha yaşama döndüremezsin. Bazen senin iyiliğine olan şeyler başkasının en güzel yarınlarını bugünden talan etmene sebep olur. 

Keşke, “Durun siz kardeşsiniz!” itirazını nikâh durdurmak dışında insanlara da ara sıra kullanıyor olsak. Aynı dinde, ülkede, aynı bayrak altında neyi paylaşamıyoruz? Anlayamıyorum. Allah bizi toplasın. Selam ve dua ile verilene ve verilmeyene şükrederek köşemin değerli misafirleri!