FETRET DEVRİ MÜCADELESİ

Fetret Devri, Ankara Savaşı sonrasında Bayezid in esir düşmesi üzerine şehzadelerin saltanat mücadelesi vererek Osmanlının iç karışıklığa sürüklendiği dönem olarak özetlenebilir. Ankara Savaşı'nın  kaybedilmesi ve Bayezid Han'ın esir düşmesi, henüz Anadolu'da ki birliği ve siyasi hakimiyetini tam anlamıyla tesis edememiş Osmanlı Devleti'nin istikbalini geciktirdi. Bunun yanında itaat altına alınmış olan Anadolu Beyleri, bağımsızlıklarını geri kazanabilmek için Osmanlı'nın içine düşebileceği en küçük zafiyetten istifade etmek üzere beklemekteydi. Kaybedilen Ankara Savaşı bu beylerin beklediği fırsat anlamına geliyordu. Yıldırım’ın hazin akıbetinden sonra birbirleriyle kıyasıya bir mücadeleye girişen ve her biri de hiç şüphesiz büyük birer şahsiyet olan şehzadelerin bu mücadelelerinde titizlikle incelenecek iki ehemmiyetli nokta vardır:

1) Hiçbir şehzade hakimiyet kurabildiği mıntıkada ayrı bir devlet olma düşüncesine kapılmamıştır. Osmanlı tahtını ele geçirmek ve kendisi tek hükümdar olmak gayesini hedeflemiştir. Böyle olmasaydı, diğer Anadolu beylikleri gibi Osmanlı ülkesi de yeniden dört-beş beylik haline gelir ve o muazzam Osmanlı gücünü tekrar elde edebilmek için asırlarca beklemek icab ederdi.

2) Şehzadelerin mücadelesinde halk, bugünküyle kıyas edilmeyecek derecede sağlam, olgun ve tarih şuuruna hâkim idi ki, hiçbir şehzadeye tarafgir olmayarak, onlar arasında cereyan kavganın neticesini beklemeyi tercih etmiştir. Bu sebepledir ki, Bursa şehrinin varoşlarına gelmiş olan Musa Çelebi’ye halk, temsilcilerini göndererek şöyle demiştir:

“–Biz hiçbirinize ne taraftar, ne aleyhtarız! Siz kardeşler, aranızdaki mes’eleyi halledin! Bizi bu kavgaya bulaştırırsanız, bir daha kapanması imkansız yaraların açılmasına sebep olursunuz. Her birinizin emrindeki askerlerin siz şehzadelerine sadakati bir vicdan borcudur. Ancak sizden istirhamımız; bu ihtilafın, millet fertlerini bölmesine imkan vermemenizdir…”

Bu cevap, I. Mehmet’in parçalanmayı önlemesindeki dirayetine ilaveten diğer müessir gücü de ortaya koymaktadır. Bu güç, halkın sağlamlığı ve şahsiyetidir. Aksi halde birçok toplumlarda görüldüğü üzere, herkes, mutaassıbane parti tutar gibi bir lideri körü körüne tutar ve millet efradı arasına kan ve kin girerdi.

Bu hakikati iyi bilen dirayetli Sultan I. Mehmet (Çelebi), kardeşler ihtilafına halkı karıştırmamış, otoriteyi tesis ettikten sonra afv ve müsamaha ile hareket ederek açılmış olan yaraları kapatarak kavgaları unutturmuştur

İşte Sultan I. Mehmet, bu güçlüğün üstesinden gelmeyi başarabilmiş ve Osmanlı’nın ikinci banisi olarak tarihin şan ve şeref sayfalarına altın harflerle geçmiştir. Malum olduğu üzere, gerçekte Müslüman olduğu halde kuru bir cihangirlik arzusuna ram olup papalığın da teşvik ve desiselerine kapılarak Osmanlı’ya saldıran Timur, yağma, talan ve katliamlarla halkı ve devleti bitab düşürmüştü. İşte bu gailenin ortaya çıkardığı, tarihimizde “fetret devri” denilen on senelik çalkantıları bertaraf eden Sultan I. Mehmet, ibret ve dikkatle incelenmesi gereken devasa bir şahsiyettir. O’nun mücadelesinden zamanımız için çıkarılacak pek çok ders ve ibretler vardır.