Müminlerin annesi Cüveyriye binti Haris’in erkek kardeşi Amr İbni Hâris radıyallahu anhuma şöyle dedi: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiğinde, geride, bindiği beyaz katırı, silahı, yolcular için vakfettiği arazi dışında, ne altın, ne gümüş, ne köle, ne cariye ve ne de başka bir şey bıraktı. (Buhari, Vasaya 1, Cihad 61, 86, Humus 3, Megazi 83. Ayrıca bk. Nesai, İhbas 1)

Peygamber Efendimizin ne kadar sade, mütevazi ve zühd içinde bir hayat sürdüğünü biliyoruz. Vefatı anında arkada bıraktıkları da onun hayatının nasıl geçtiğinin göstergesidir. Peygamberimizin bu dünyaya bıraktıkları, bir insanın hayatını sürdürmesi için zaruri olan eşyadan ibarettir. Bıraktığı bir araziyi ise, geliri fakir fukaraya, yolda kalmışlara harcanmak üzere vakfetmişti. Çünkü vakıf, varlığı devam ettiği sürece sevabı devam eden ve bu sevabı kıyamete kadar sürecek olan bir hayır, bir sadakai cariyedir. Peygamberimizin bu davranışını örnek alan İslâm ümmetinin gücü yeten fertleri, tarih boyunca vakıflar, hayır ve hasenat müesseseleri kurmak suretiyle manevî kazançlarının devam etmesini hedeflemişler ve bu özellikleriyle bütün insanlığa örnek olmuşlardır. Peygamberimizin vefatından sonra arkada bıraktığı eşya, onun bu dünyada nasıl bir zühd hayatı yaşadığının delilidir. Vakıf, kişinin bu dünyada sahip olduğu bir malı, sevabını Allah’tan bekleyerek kendi mülkü olmaktan çıkarıp Allah adına hibe etmesidir. Peygamberimiz, kendi arazisini bu şekilde vakfetmiştir.