29 Ekim 1914 günü Alman olan amaOsmanlı paşası olarak görevli,Suşon Paşa idaresindeki filo, Sivastopol, Odesa, Kefe, Novorosisk gibi Rus liman ve şehirlerini topa tutunca Osmanlı Devleti de fiilen harbe girmişti. Suson Paşa Almanların  Osmanlı'ya sığınan ve  ismini Midilli ve Yavuz Sultan Selim  ismini verdiğimiz zırhlılara komuta eden Alman  komutandı... Yani bir Alman Osmanlıyı savaşa sokmuş oldu.

İttihat ve  Terakki'nin Sadrazamı Sait Halim Paşa, Harbiye Nazırı Enver Paşa, Dahiliye Nazırı Talat Paşa'nın  haberi dışında başlatılmış bir savaş..Üstelik Osmanlı henüz tarafsız iken  emrivakiye getirilmiş bir savaş.

Yavuz Zırhlısından  Sivastopal'a atılan topla savaşa girmiş olduk...Ta ki kurtuluş savaşında, Atatürk'ün Lenine mektup yazması ve Mart  1921 de dostluk anlaşmasıyla sonuçlanana kadar.Ruslar bu anlaşmadan sonra Kurtuluş savaşında maddi, ayni ve manevi  destek oldular.

24 Kasım 2015'te Bir Rus Uçağının ülkemizin topraklarını ihlal etmesi sebebiyle düşürülünce, tekrar Ruslarla olan ilişkilerimiz neredeyse yüzyıllık düşman seviyesine çıktı.

Neyse ki Sayın Cumhurbaşkanımız Rusların Milli günleri sebebiyle Putin'e yazdığı mektupla, neredeyse bin yıllık dostluk seviyesine döndü!

İyi ki de döndü...

Ruslarla ortak paydalarımız 5 daimi üyenin diğer dördü ile olan ortak paydalardan daha çok!

Diğerleri ile oluşan ortak payda sonradan geliştirilmiş sebeplere dayanıyor! Rusya ile aynı denizi paylaşıyoruz, Rusya dağılıncaya kadar karasal komşumuzdu!

Rusya ile  komşumuz olan ülkelerle de  ilişkilerimizde önemli ortakpaydalara sahibiz...

Türk dünyası vesilesi ile de doğal demografik yapı olarak iç içe yaşıyoruz!

Yüksek kültürel etkileşim içerisindeyiz.

Asya, Avrupa ve  Afrika'da ortak çıkarlarımız var!

Aynı havzanın ülkeleriyiz!

Sayın Davutoğlu'nun  stratejik derinlik bakış açısı ile değerlendirdiğimizde, işbirliği açısından ortak sebeplerimizin oldukça yüksek olduğu bir ülke...

Ekonomimiz bir birine yoğun bir şekilde bağlı! Hem pazar, hem hammadde, enerji, turizm her alanda!

Bu yedi aylık problemler Rusya ile ilişkilerin her iki ülke açısından da  ne kadar önemli olduğunu gösterdi! Bunu iki tarafın hem halkı hem devleti fazlası ile öğrendi!

Bir şeyin varlığının ya da yaşamımızdaki ağırlığının; onun  yokluğunda belli olduğu, ulusal yaşamımızda hiç, bu kadar net hissedilmemişti..

Ulusal siyaset yaparken seçmenin oyunu sandığa nasıl yönlendiririz, sorusunun cevabını ararız!

Seçmeni ikna etmenin yolu, onun cebine, özellikle de duygusuna hitap etmek gerekir! Öz güven eksikliği olan ülkelerde, özellikle de doğu toplumlarında bu hissiyat daha da kuvvetlidir!

Akılcılığın yerini hisler alır!  Siyaseti çözmüş politikacılar bu hisleri tatmin ederek daha çabuk yol alırlar!

Kendi değerlerinin farkında olmayan, duygularına göre yaşayan, akıl yürütmeyi ve düşünmeyi zahmet olarak gören insanlar ve milletler, sabırsızdırlar da!

Sabırsızlığı tatmin etmek için politikacılar kestirmeden, anı kurtaran çözümler bulur.

Duygusal manevralarla ikna edilebilen toplumlar,kısa zaman önce inandığı bir konunun tam aksi durum için de ikna edilebilir durumdadır. Biat muhakemeden, istişareden daha kolaydır!

Ancak Uluslararası ilişkilerde diplomasi denilen araç kullanılır.

Diplomaside ülke menfaatleri gözetilir. Akılcılık çok önemlidir. Sürekli bilinç düzeyi yüksek yönetim tarzını gerektirir. Onun için diplomatlar özel yetişmiş insanlar olmalı.

Her sözün, adımın,tavrın, vücut dilinin;  Zamana, mekâna, ölçüye ve muhataba göre anlamları değişir...

Siyasette kahramanlık dolu sözlerle ve yüksek seslerle vatanı kurtarıyormuş gibi   hissettirebiliriz!

Diplomaside çok sessiz bir şekilde, ince zarif ve zekâ yüklü hamlelerle, çok yüksek ulusal faydalar elde edilebildiği gibi binlerce şehit verilen bir savaş,  gülerek oturulan masada kaybedilebilir!

Diplomaside kendi kararlarımız kadar hatta daha fazlası karşı tarafın düşüncelerini, hamlelerini bilebilmek, büyük bir üstünlüktür. Karşının onlarca hamlesini tahmin edebilecek feraset  gerekir. Ve kendi hamlelerimizi de onlarca hamlelere göre ayarlarız.

En son söylenecek sözleri en başta kullanmak oyun masasına mağlup oturmak demektir.

Öngörü mesleği olan diplomasi, hamleleri uzun dönemli ve destekli  hazırlık yaparak başlar... Bir piyonla Şah ve Vezir açmazı yapılabileceği gibi bir piyon karşısında bütün savaşı oyunu kaybedilebilir.

Diplomaside; karşı açık olmadığı sürece, açık olmak daha oyunu baştan riske atmak!

Diplomasi ile  düşmanla savaş anında bile iletişim kanalları kurmak, değişen şartları değerlendirme açısından çok önemli.

Sanırım diplomasinin gerekleri konusunda Rus krizi hepimize çok şeyler ifade etti. Çok şeyler öğrendik.

Keskin sirke küpüne zarar! Hele çok destekli söylenmesi gereken Kırmızı Çizgili hamleler;  uzun soluklu hazırlıklarla yapabilecek hamlelerdir. Aklen ve stratejik güç olarak destekli yapılması gerekir.

Yoksa iş blöfe dönüşebilir... Blöf bir kere yapılır!

Yerel siyasetin duygusal atmosferinden milletler arası atmosfer çok farklı... Yüksek bilinç düzeyi, birikim ve  serinkanlılık gerektirir! Bu kriz bize bu konuda yeni bir bakış açısı, yeni bir yönetim biçimi konusunda çok önemli dersler verdi!

Umarım yeni hamleleri ve girişimleri bu doğrultuda yaparız...

Şah dediğimizde en kötü ihtimalle Veziri almalıyız!

Her şeye rağmen bu krizden kurtulmak da diplomasi konusunda gösterilmiş bir başarıdır...Bu hakkı teslim etmemiz lazım!