Bugün “ne yazayım abime” modundayım.

Haftada bir yazmanın ve Konya da ikamet etmemenin  yol açtığı zorluklar var anlayacağınız. Yerel gündemi layıkı veçhile takip edemiyorum dolayısıyla  gündeme getirilmesinde fayda olabilecek vak'a ları da gündeme getirememiş oluyorum.

Kusurum affola!

Yazar açısından yazının yankı bulması ikramiye kazanmak gibi bir şeydir. Bu öylesine önemlidir ki, olumsuz tepkiler bile içten içe bir sevinç oluşturur.

Hatta bir ileriki aşamada “ben neymişim be abi” vaziyetleri ortaya çıkar.

Genellikle bizim okuyucularımız olumlu ya da olumsuz tepki verme konusunda cimri davranırlar. Onların yazdıklarımızı “okumaları” bir lütuftur son tahlilde.

“Okudukya  kardeşim bir de işimiz gücümüz yok yorum mu yazacağız” tavrı, genel bir tavırdır.

Okur/yazar ilişkisi toplumun genel ilişki biçimi hakkında çok önemli ipuçları verir bence.

Okurların ve yazarların “malumatfüruş” (bilgiçlik taslamak, çok bilmişlik yapmak gibi tercüme edebiliriz) oldukları toplumlarda hakikat “araya kaynamaktan” kurtulamaz.

Okumayı bilmeyen  bir toplum için yazmak densizliktir.

Bu sözlerim sakın  hakaret olarak algılanmasın. 

Okumayı bilmek ne demektir? Sorusuna  vereceğim cevap bu sözlerimin hakaret maksadı taşımadığını net olarak ortaya koyacaktır umarım.

Hepimiz biliriz ki kerim kitabımızın ilk ayeti “oku” diye başlıyor.

Ümmi olduğu söylenen bir peygambere, üstelik herhangi bir metin olmaksızın “oku” deniliyor.

Burayı bir düşünün!

Yıllardır “oku” ma eylemini yazılı metinleri okumak olarak anlatanlar bu hitabı nasıl yorumlayacaklar/nasıl yorumluyorlar!!!

Eğer okumak sizin yıllardır bize söylediğiniz gibi yazılı metinleri okumaktan ibaret olsaydı  bu ilahi hitab (haşa) havada kalırdı.

“Oku”mak, milyarlarca kevni ayeti okumak ve onlardaki ilahi yasaları keşfetmek olmalıdır.

Ben bu nedenle bizim okumayı bilmeyen bir toplum olduğumuzu söylüyorum; asla bir hakaret maksadı taşımadan.

“oku”mak bir eylemdir,  gözlem ve keşif eylemi!

Tıpkı “dua”nın hayırlı işler yapma eylemi olduğu gibi.

Şimdi bir tek ağacın bile olmadığı çölleşmiş topraklarda “yağmur duası”na çıkıyorlar. Önde kuzular, sonra çocuklar sonra işte kadın erkek insanlar!

Bu ne acaip bir iş.

Siz hiç Avrupa da yağmur duasına çıkıldığını duydunuz mu?

Elbette duyamazsınız... ama orada yağış problemi yok!

Yoksa (haşa) Allah (cc) o yoldan çıkmış hristıyanlar topluluğunu bizden daha çok mu seviyor da onlara yağmur veriyor bize vermiyor!!!

Hayır, hayır Allah'ın değişmez yasaları vardır ve yeryüzünde bu yasalar işler.

Kim yasalara uygun eylem yaparsa sonuçlarını eksiksiz  olarak alacaktır. Çünkü Allah (cc) mutlak adildir.

Okumak  gözlem ve keşif eylemi, dua ise hayırlı iş yapmak demektir.

Okur/yazar ilişkisi ile başladık onunla bitirelim.

Yıllardır eksik yüksek yazdıklarımızı okuyan kıdemli okurlarımız var az da olsa!

Arada bir arayıp hal hatır sorarlar sağ olsunlar.

Geçen haftaki, “Ne Söylesem” başlıklı yazıdan sonra kıdemlilerden biri aradı; hoş beşten sonra, “ya hacım dedi çok iyi yazmışsın ama ben bişey anlamadım”!

Çok iyi yazıp bir şey anlatamamak da bir marifet herhalde!!!..