Her yanım yaşam, sevinç kokar!Her şey fısıldar mutlu olmam için! Gece karanlığında ışığı içeri sızdıran penceremden, kopmaz bir iple gözlerime bağlanmış hayatım. Sessiz seslerin fısıltıları eşliğinde hayatın farkına varıyorum.

Yolumuzu kaybettiğimizde bile manzaradan zevk alabilmektir mutluluk! Sessiz bir kitabın sesli sayfalarına dalarak balkon sefası sürmek... Sen gözlerinle kitabın sayfalarını okşarken, rüzgârda bir taraftan senin çehreni yalamaktadır. Bu öyle masum bir dokunuştur ki, bir hayvanın senin şefkatine ihtiyacı olduğu gibi hissedersin, harflerin gönlüne yumuşacık sırnaşışını! 

Aslında harfler ve işaretler hayatla ne kadarda birdir. Uzun ince bir yolda “l” harfi gibi dümdüz ilerlersin. Bu yollar hayatında uzadıkça ve büyüdükçe yaşamında dönemeçler olacaktır “L”. Bazen küçücük sıkıntılar “a” harfi gibi kendi içinde hapsolmanı sağlar. Dalgalanmalar olur hayatında “m” harfi gibi! Ama sen büyük bir azim ve güvenle “D” harfi gibi bütün zorluklara göğüs gerebilirsin.

Biraz daha düşünecek olsak, neler neler anlam yüklü varlıklarıyla bize fısıldayacak kim bilir?..Hayatta harfler gibi çizgilerden oluşur. Lâkin okumayı bilir ve görebilirsek içine gizlenmiş hakikatleri, işte o zaman bize bir şeyler anlatmaya başlar. Belki de farkında olmak için küçük bir fısıltı yeter.

Oya Şafak bana göre bu fısıltıyı bir damlayla özdeşleştirmiş ve harflere şöyle dökmüştür; “Bazen bir damla her şeyi harekete geçirir. O damla ihtiyacın olan güçtür zaman zaman! O damla içindeki inançtır, yolun başının ilk adımıdır.  Bazen insan o tek bir damlayı arar durur. Bütün yaşamı boyunca! Belki de neyi, niye aradığını bilmeden! O damla umut taşır, o damla irade taşır, o damla istek ve heyecan taşır. O damla tüm bir yaşamın her türlü içtenliğini taşır. Aradığı o damla içindeki sevginin damlasıdır. Bütün inançları ve değerleri taşıyan sevginin damlası! İnsan bu damlaya doğduğu ilk andan itibaren sahiptir. O damla ile vardır. O damla kişiyi yaşama bağlayan başlangıç ve sondur. O damla senin “Özündür”! Bir yerlerde unuttuğun belki de hiç hatırlamadığın “Özün”!

Hayat, geniştir. Yaşam, karmaşıktır. Çözülmesi gereken dolaşmış bir yumaktır. Anlıyorsak eğer, zamanımızın çoğunu düğümü çözmek için harcamak bile güzeldir. Düşünebiliyorsak eğer, her şeyin bize özel ve bizim için olduğunu! Şafak ne umut doludur. 

Büyüdüğümüz beton blokların içinden hayal dünyamıza göç etmek daha cazip geliyor. Taş kaldırımlarda, şehrin deli kalabalığında hülyalarımızı gizleyerek kendi dünyamıza zaman zaman yolculuk yaparak yaşıyoruz hayatı! Herkesin gönlünde bir karavana atlayıp yeşilliklerle dolu, doğa ile iç içe bir yere seyahat etmek vardır muhtemelen! Hapsolduğumuz bu beton mahpusdamlarından kurtulup, daha huzurlu ve sessiz, sesleri dinlemek için! 

Doğaya özlem ve onu anlayabilmek, çok soğuk bir geceden sonra sabahın güneşine kavuşan camın sessizlik buğusuylagönül penceremizdeyerini mutluluk damlacıklarına bırakması gibi!Bir tarafta hüzün bir tarafta ümit!

Bu hayatın anlamına erişen üstatlardan biri olan Mevlana'dan bir söz sayfama iliştirmezsem tabii ki olmaz. Mevlana bir sözünde şöyle der; “Sen böyle güzelken bana söz düşmez. Bakma böyle yazılar yazdığıma, ben aslında “Oku!” emrine amade “Seni” okuyorum sevgili...” Üstat ne anlamda söylemiş, onun gözüyle bakmak lâzım! Ama ben bu sözü kendi gözümle, doğanın ihtişamı ve bana fısıltılarıyla Allah'ın emrine icabet ederek onun varlığını çevremdeki güzelliklerle anlamaya ve okuyabilmeye çalışmamla bağladım. 

Güneş, ışığını ve sıcaklığını etrafa yaymak için bizden ona yalvarmamızı beklemez. Dünyada menfaatten uzak, kendini düşünmeden yardımda bulunan varlıklar sadece sessiz seslerdir. Çünkü onlar Yaratıcıya sevdalıdır. İnsan birini ne kadar çok severse sesi o kadar alçalırmış. Çünkü sevgi duyularak değil, hissedilerek anlam kazanırmış. Susmak küçülmek değil, gönlünde büyümektir.

Birbirimizi anlamak için küçük bir fısıltı yeter. Bu sayede sevmeyi de öğrenmiş oluruz belki! Bu yazdıklarımda benim sizlere sessiz dokunuşlarım. Siz okursanız ve hissederseniz anlam kazanır. Sessizlikte buluşmak dileğiyle! Selam ve dua ile!