Bir çift evlenir, bir gün evde kuru fasulye pişer. Erkek içinden, "Anneminki daha güzeldi" diye geçirir. Yeni evli olduğu için açıktan demez, diyemez.

 Belli bir zaman geçip eşler her şeyi rahat konuşmaya başladığı an; belki de ilk olarak bir kuru fasulye yemeği piştiğinde; hayatım  alınma ama, annemin kuru fasulyesi gibi olmuyor, seninki deyiverir. Kadın da, ama ben annemden böyle öğrendim. Çok güzel, neyi eksik ki der ve bu ve benzer davranışlar evlilik süresince devam eder.

Bazı çiftler  bir sefer erkeğin annesinin metoduna göre bazen de kadının annesinden öğrendiği biçimde pişirirler! Ya da ortak bir tada ulaşırlar.. Ailenin ortak tadına.

Benim alışkanlığıma göre değil bizim ortak tadımıza ulaşılır. Asıl olan ailenin ağız tadının olmasıdır.

Bugünlerde her yerde anızlar yanıyor! Soruyorum Neden yakıyorsunuz diye çiftçilere;

Bana göre diyorlar; Anızı yakıp, tarlayı sürüp öyle nadasa bırakılırsa hem maliyeti az oluyormuş hem de sap toprakta büyük boşluklar bırakınca, sonraki sene ekilen buğdayı böcek yiyormuş, fare çok oluyormuş.. tabii sadece çiftçiye göre olursa doğru..

Oysa anızla beraber toprağın yanması ile toprakta yaşayan birçok mikro organizmalar, canlılar da yanıyor, fareler, yanıyor, yılanlar ölüyor, ama doğanın , yaşamın besin zinciri de kırılıyor!

Jandarma ile, ceza ile konu çözülmeye çalışılıyor. Bu arada devlet de bana göre cezayı keserim deyip işin içinden kurtuldum sanıyor. Bana göre diyor yani. Oysa devlet;

Eğer  çiftçiye verdiği,  nakdi ve ayni yardımları yanan tarla sahibine, vermezse;  kimse bir daha yakmaz, başkası yakmış yalanına sığınmaz, haberim yok diye işin içinden kurtulamaz! Bana göre kolaycılığına kapılmaz. Devlet de samimi olmalı. Çiftçi ile oturmalı konuşmalı. O kadar uzmanı var. Eğer çiftçi bu yolla kayıp ediyorsa, kazanamıyorsa , onların kazanabileceği yolu söylemeli, birlikte .çözüm bulunmalı!O kadar uzman boşa maaş almamalı! Bu araziler, çiftçilerin tapulu malı olabilir, devletin kurulduğu vatan toprağı olabilir, ancak bu topraklar orada yaşayan canlıların da malı yaşam mahalli, onların da yaşam hakkı var..Sürdürülebilir yaşam için bizim dışımızdaki canlılara da ihtiyacımız var..Üstelik uzun vadede verimlilik kaybı, gelir kaybı..

Bu olay da, tatil beldesi Silifke Yeşilovacık'tan; Biraz maddi durumu iyi, ailesi geniş, bir de yeni Büyük Şehir  Yasasına göre; belde mahalle olmuş koca mahallenin muhtarı yani bölgenin gücü elinde bir muhtar! Bölgenin yer altı suyu acımış, Mahalle yapılan  kanunsuz ya da kanuna şeklen uyan işlerle halk yok sayılıyor, sindirme  politikaları ile susturuluyor.Böyle bir ortamda Muhtar ve çevresi iş buluyor, kamyonları çalışıyor diye Uydurma planlarla ÇED raporu alınmış Limacılara çanak tutuyor.. Muhtara konuyu söylememize rağmen, muhtar bana göre normal diyor. Görmezden geliyor. Duymazdan geliyor.. Bana göre diyor.. Evet ona göre akan çeşmeden testiyi doldurmak lazım.

Ya memleketin ortak istikbali, bekası! Yok olan değerleri!zarar gören  olsun

Muhtar bana göre diyor! ona göre her şey normal!

Cumhuriyet tarihinin temsil yetkisi en yüksek meclisi seçildi. Tek başına hiçbir partiye iktidar teslim edilmedi. Ama temsil yetkisi en yüksek seçilebilecek hükümet için koalisyonu gösterdi.

MHP daha ilk baştan bana göre  CHP-AKP olsun dedi...

AKP, HDP'yi  daha baştan en son sıraya hatta olmaz noktaya koydu.

CHP olabilir dedi.  Ve  35 gün 35 saat görüşüldü!

Sonuç AKP bana göre; 12 Yıllık kazanımlarımızı kaybetmemek için  koalisyon değil reform hükümeti dedi..

CHP bana göre Koalisyon 4 yıl olmalı dedi.

Sonuçta seçimin yolu göründü.

"Bana göre" ile milletin bekası, devletin kayıpları, geçen zaman, ülke içi ve çevremizde, dünyada hiçbir olay yokmuşçasına! Uzlaşmayı, millet için ortak paydayı geliştiremediler.

Siyaseten yakmış oldukları anızlarla, milletin ruhsal, maddi verimliliğini yaktılar.

Sonra cehalet tarlasında ürün almaya çalışacaklar.

Bütün partiler benim annemin fasulyesi olmazsa olmaz dedi.. Millet ailesini unuttular.Milletin ağız tadını bozdular.