Ankara'da Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük terör katliamı yaşındı. Ölenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilerken bu menfur saldırıyı tezgâhlayan ve yapanları şiddetle kınıyoruz.

Ancak kınamakla iş bitmiyor. Devir birlik ve beraberlik devridir. Devir bu olaylar üzerine tefekkür etme ve öz eleştiri yapma devridir. Devir aynı zamanda ihmali olan Devlet görevlilerini tespit edip gereğini yapma devridir. Çünkü hep söyleyegeldiğimiz gibi bazı dış güçlerin hesabı Türkiye'yi Suriye'ye çevirmektir.

“Ben adamımı yedirtmem” anlayışından hızla vazgeçilmelidir. Partizanlık terk edilmelidir. Beceriksizler derhal görevden alınmalı, kusuru görülenler cezalandırılmalı, yerlerine, hangi partiden olduğuna bakılmaksızın ehil kişiler atanmalıdır.

Böyle durumlarda eleştiri yapmak doğru değildir. Ama bu tür olaylar o kadar çok yaşanır oldu ki, artık ağır da olsa hataları söylemek gerekiyor. Hükümet de özellikle bilim adamları tarafından yapılan eleştirileri kendisine oy kaybettirmeye yönelik eleştiriler olarak görmemeli, eleştirenleri ötekileştirmemeli, tam tersine bu eleştirilere kulak vermelidir.

Hükümetin belki de en önemli kusuru budur. Kendisinden olmayanların sesine kulaklarını tıkamıştır. Yandaş akademisyen ve yazar – çizer takımının derdi ise sadece rant olduğu için onlar eleştirmek yerine tabiri caiz ise şakşakçılığı tercih etmişlerdir. Hükümetin her yaptığını alkışlamışlar, en küçük bir eleştiri dahi getirmemişlerdir. Çünkü çok iyi bilmektedirler ki siyasiler eleştiriden hoşlanmaz. Eleştirenler koltuk sahibi olamazlar. Meselâ üniversitelerde rektör dekan olamazlar, YÖK üyesi olamazlar, önemli bürokratik görevlere getirilmezler, hatta görevlerinden bile olurlar. 

İşte Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu en önemli problem bu zihniyet problemidir. Türkiye parti bağnazlığından kurtulmak zorundadır. Bilim adamları sonuçları ne olura olsun doğru bildiklerini söylemek zorundadır. Hükümet de akademisyen kılıklı soytarıları çevresinden hızla uzaklaştırmalı, danışmanlarını gözden geçirmelidir.

Eğer bu söylediklerimiz zamanında yapılabilseydi siyasî iktidar Türkiye'nin bir Kürt problemi olmadığını işin başında kavrar, PKK'nın ekmeğine yağ sürecek açıklamalar ve icraatlar yapmazdı.

Oslo görüşmeleri ve Habur rezaleti gibi rezaletler yaşanmazdı. 

Suriye politikasında hatalar yapılmaz, açık kapı politikası uygulanmazdı. Daha önce de uyarmıştık: Kucak açtığımız Suriyeliler arasında kaç tane PKK kaç tane IŞİD militanı olduğunu bilen yok.

Eleştiriler dikkate alınsaydı sınır güvenliği sağlanır, teröristlerin ellerini kollarını sallayarak ülkemize girmelerine engel olunurdu. Oysa ne yazık ki bugün dağdaki teröristler şehirlere rahatça inip, akraba ziyaretleri gerçekleştirebiliyor, oluşturdukları hücre evlerinde eylem plânları yapabiliyorlar.

Eleştiriler dikkate alınsaydı çözüm süreci gibi bir rezalet yaşanmazdı. PKK sivil toplum örgütü düzeyine indirilmez, bölgede psikolojik üstünlüğü ele geçiremezdi.

Eleştiriler dikkate alınsaydı PKK'nın amacının Türkiye'yi bölmek olduğunu söyleyenler paranoyaklıkla suçlanmaz, Sayın Cumhurbaşkanı şimdi geldiği noktaya yıllar önce gelmiş olurdu.

Eleştiriler dikkate alınsaydı Türkiye PYD'nin terör örgütü olduğunu yıllar önce kabul eder, PYD lideri Salih Müslim'i Türkiye'ye davet ederek üst düzey görüşmeler yapmazdı. ABD ve Almanya'nın PYD'ye silah göndermesine karşı çıkardı.

Daha söyleyecek çok şey var ama satırlar yetmiyor.

Tavsiyemiz şudur: Türkiye'nin ciddi bir istihbarat zafiyeti vardır. Türkiye MİT'e hiçbir dönemde bu kadar önem ve destek vermemiştir. Ama sonuç fiyaskodur. MİT'in görev sadece paralel yapı elemanlarını fişlemek değildir. İşe önce oradan başlamak ve Hakan Fidan'a derhal yol vermek gerekir. 

Sonra siyasi iktidar, çözüm süreci safsatasından derhal vazgeçmeli, bu fikri kendisine dayatanları hatta fikrin savunucularını derhal tasfiye etmelidir.

Terörle mücadele akıllı ve becerikli insanlarla olur. Aptallarla olmaz. Ama öyle anlaşılıyor ki dağdaki terörist, bizim sözde uzmanlardan daha akıllı ve becerikli!

Bir de bu olayın arkasında olanların aynı zamanda hem PKK'nın hem de İŞİD ve diğer terör örgütlerinin arkasında olduğunu unutmamak lâzım. Daha önce bu konuda çok yazı yazdığımız için teferruata girmiyoruz.

Son söz: AKP seçim hesaplarından derhal vazgeçmelidir. Devir iktidar hesabı yapma devri değildir. AKP kırmızı çizgilerinden derhal vazgeçmeli, gerekli fedakârlıkları önce kendisi yaparak ciddi bir koalisyon hükümeti kurmalı, seçimleri de ertelemelidir. Sayın Davutoğlu'nun biz hükümet kurmayı teklif ettik, onlar yanaşmadı şeklindeki sözlerini kendi partilileri de dâhil kimse inandırıcı bulmuyor. Aptal olmayan herkes koalisyon görüşmelerinin nasıl cereyan ettiğini çok iyi biliyor.