Her kış baharını, her yürek cemresini, her vuslat cennetini barındırır ya yüreğinde, ben de hüznümün perde arkasında tebessümümü büyüttüm. 

Sabahın seherinde gönlüme çöreklenen bir mutlulukla güne tebessüm güneşimin ışınlarını etrafıma saçarak başlıyorum. Annem hep söylerdi “nasipler sabahın seherinde dağıtılır kızım” diye! Kısmete mutluluk düştüyse buyur etmek boynumuzun borcudur elbet!

Mutluluğumu; duamda, secdemde, yolumda yordamımda, kal-û belâmda, Taif'te taşlanan öksüz yüreğimde barındırdım. Unutmamak gerek ki, bazen mutluluğa uzak olmak da güzeldir. Çünkü her gülücük bir vuslata gebedir.

Velev ki muhatap işitse tebessümün arkasında gizli olan hüznü! İnsan gönül yoluyla gözleri ile pırıl pırıl hakikati haykırdıktan sonra rûz-ı mahşerde ışıltılar konuşur lîsan hamûş olsa bile! 

Anladım ki, mutluluk bir cüsse işi! Derin denizlerin güneşi! Umutsuz gönle bulaşan güzel bir hastalıktır. Yüze kondurmak lazım bu güzel sadakayı! Ömür sokaklarının çakıllı yollarında ilerlerken yere sağlam basmak için mutluluk ayakkabısını giymeli insan! Kol kola girdiğin sevdiklerini de buyur etmelisin yoluna! 

Bir hikâyeden pay biçerek; “Fatih Sultan Mehmet bir Anadolu seferi dönüşünde, Balıkesir'den geçiyordu. Hava oldukça sıcaktı. Bu sıcaktan herkes gibi Fatih'te nasibini almıştı. Öylesine yorgundu ki!

Kendisini bu halde gören bir köylü kadın bir tas içerisinde ona ayran ikram etti. Ayranın üstünde iki üç tane saman çöpü vardı. Onları üfleye üfleye ayranı içti. Sonra da kendisini bir ana şefkati ile seyreden ihtiyar köylü kadına:

“Allah razı olsun ana ayranın nefis olmuş, ama şu saman çöpleri bir nefeste içmeme engel oldu.” dedi. İhtiyar kadın Fatih'in bu sözlerine anne şefkatinin boyutlarını gözler önüne seren, şu cevabı verdi: “Oğul, ben onları ayranın üzerine kasıtlı koydum. Sen uzak yoldan geliyorsun. Sonra terlemişsin de! Soğuk ayranı bir yudumda içersin de hasta olursun! Hasta olmayasın diye böyle yaptım!”

Yolumuza çıkan hüzün sıcak bir havada içtiğimiz buz gibi ayranın üzerindeki çöpler gibidir. Aslında ömür bardağı bembeyaz serinletici bir mutlulukla doludur. Biz bunu bir yudumda içemediğimiz için çöpleri üflediğimiz zamana takılıp kalırız. Oysa şefkatin, merhametin asıl sahibininkinin yanında dünyadaki bütün annelerin yüreğindeki duyguları toplasan onda var olanın zerresi olamaz. 

Albert Einstein bir sözünde şöyle hitap eder; “İnsanoğlu, ağzından çıkan cümlelerin, beyninden çıkan düşüncelerin, bütün evreni dolaşıp tekrar onlara geri döndüğünü bilse, eminim çok daha dikkatli olurdu!” Hayatın size somurtarak bakmasına izin vermeyin. Çünkü onun size gülümsemesine sebep sizsiniz.

Mutluluk bulaşıcıdır. Ab-ı hayattan bir tebessüm yudumlayalım. Ölümsüzleşsin dirlik suyunun dünyamıza kattığı gülücükler! Cömert olalım dağıtalım etrafa pırıltılarını! Paylaşmak güzeldir, güzeli paylaşmak!

Çirkin hayat yoktur. Onu kendi elleriyle çirkinleştirenler vardır. Önce eksiklerini görebilmelisin! Binaenaleyh saklamıyorum hüznümü! Her şeye eyvallahım var, gülüp geçiyorum. Çünkü eksi ve artılarıyla bir bütündür insan!

Harflerimi tek tek tebessüm ile işliyorum beyaz kâğıdımın üzerine! Kelimelerimle paylaşıyorum mutluluğumu! Buket yaptım cümlelerimi sizlerin gönlüne sunuyorum. Dertte, sevinçte bir olunca güzel demiştik ya hani! Köşemin misafirleriyle sana bir mesajımız var hayat;

Haydi, gülüşümüzden yakala, bak poz veriyoruz. Peyniiirrr!.. 

Ekim ve yeni girdiğimiz Hicri yılımız hayatımıza mutluluk getirsin. Gönlünüzde olan güzellikler, ömrünüzü süslesin. Selam ve dua ile!