''İnsanlar, kendi yeteneksizlik düzeyine doğru yükselme eğilimindedir''..Yönetim dersinde  Ali Erkan Eke ,Hocamız anlatmıştı..Sonra yaşamda gördüm ki; sadece insanlar değil kurumlar, devletler de yeteneksizlik düzeyine doğru yükseliyor.

Eğer,, kişi, kurum ve devlet kendi beceriksizliklerini, yeteneksizliklerini, uyuşmaya başlayan organlarını, atalete düşme eşiklerini, erken fark ederlerse , yeni bir yükselme ve gelişme evresi başlıyor.

Eğer içinde bulunulan vahim durum fark edilmezse,; ekonomideki azalan verimler kanunu misali, önce gelişme duruyor, sonra yatay bir seyir ve düşüş dönemi başlıyor..

Tabi sonra aniden uyanınca, kısa zamanda düzelme ve düzeltme gayretleri, telaş, endişe, işi tamamen yoldan çıkarıyor..

Osmanlının son yüzyılında, ülkeyi düzeltmeye çalışan düzeltirken de jönleşen Türklerimizde olduğu gibi..
Hemen düzelme ve düzeltme için Avrupa'da yüzlerce yıldır gelişen yapıyı hemen toplumumuza adapte etme gayretleri ile işleri iyice içinden çıkılmaz ettiği o dönemler,,

Recaizade Mahmut Ekrem ''Araba Sevdası'' adlı romanında bu yozlaşmayı çok güzel anlatmıştır..Kendi dilini, yaşamını kültürünü Fransızlar karşısında yetersiz gören Bihruz Bey; o zamanın yaşamının, özenti davranışlarının gerçekçi bir örneği ile o günlerin aydınlarını temsilen Romanın kahramanı olmuştur.

Sözüm ona Avrupalı olarak, benzeyerek memleketin bahara çıkacağını hayal etmektedir..
İşte bütün çırpınışların olduğu bir dönemde, İstemeden girmek zorunda olduğumuz ittifaklar, bizi savaşın aktif tarafı yaparken,

Ruslara yol açmak lojistik destek vermek amacı ile Çanakkale'ye gelen , boğazları kontrol etmek isteyen itilaf devletleri karşısında milletimiz, devletimizin bekası için, anasından , sevgilisinden, malından mülkünden her şeyden önemlisi canından vazgeçerek tarihi direnişini başlatmış , zaferini kazanmıştır.

Ölmeye gülerek giden insanların oluşturduğu bir millet.. Kendi külünden yeniden, yeniden doğarak binlerce yıllık geleneğine yeni bir destan eklemiştir..

Daha sonra Mondoros Mütarekesi ile yurdun dört bir tarafı işgal edildiğinde, milletimizin bu uyanışı, şanlı direnişi ve kurtuluş savaşımızın zafere ulaşmasında, Çanakkale'de hiçlikten varlığımızın sosyal temellerini inşa eden şehitlerimiz milletimizin kurtuluş meşalesini yakmıştır.
Sonraları, toplumculuğu sosyalizm diyerek Marks, Engels, Lenin Mao gibi başka ülkelerden öğrenmeye çalışmamız gibi araba sevdasıyla başlayan sevdalarımız yakın tarihimize de damgasını vurmuştur..

Ekonomiyi, refahı Amerika'dan, Demokrasi ve Cumhuriyeti, Avrupa'dan, Özgürlüğü tarihleri insanları köleleştirme izleri ile dolu devletleri taklit ederek bulmaya çalışmışız..
Atatürk'le başladığımız kurtuluş savaşımız henüz tamamlanmasa da, milletimizin derinliklerinde saklı var olma, kendini yeniden var etme kabiliyetimiz çok şükür son  35 yıldır yeniden aktifleşmiştir.

Bugünlerde orta Doğu, Kuzey Afrika Ülkelerinde oynanan, bahar getirme, demokratikleştirme, özgürleştirme adına yapılan operasyonlar esnasında ,
Çanakkale'yi yeniden düşündüm..Her zaman da düşünüyorum ,unutmamalıyız da...

Bugün son 26 yılda bölgede ölen ve yerinden edilen binlerce kadın çoluk çocuk; insanları düşündüm Ölmeyi göze alarak, daha mutlu ve özgür yaşamak için göçen insanları ve göçülen ülkeleri düşündüm..

Stali'nin tavuğu misali tüyleri yolunmuş, kendisine yem vaadinde bulunan Stalin'inin ayaklarına doğru giden tavuğun mutluluk rüyası gibi.. 

Bu göç  edenler acaba göç yolunda, denizde, dağda fırtınada soğukta ölmese de kendi toprağını savunsa idi, vatanı için direnebilse acaba ne olurdu..

Şimdi vatansızlığa doğru bir göç, ne için? Daha mutlu olmak için?

Demek millet olmak kolay değil... Ölmeye gülerek giden insanların olduğu bir millet olmak, hiç kolay değil..Vatan sahibi olmak hiç değil..

Biz kendi kışımızdan, her türlü meşakkate , bütün dünya ülkelerinin oyunlarına, rağmen tarihte defalarca yaşadığımız kışlarımızın bir baharı olacağına  inancımızla, Çanakkale zaferini, Sakarya meydan zaferini, Dumlupınar'ı kazandık........

Bugünlerde başka şekillerde, taşeronlar aracılığı ile tekrarlanmak istenen saldırılar karşısında Çanakkale bilinci ve ruhu ile yenden dimdik olacağız, olmalıyız..

Biz kendi baharımızı biliyoruz, tanıyoruz.  İşte onun için Türk dünyasına Nevruz bayramı çok yakışıyor

Belki 18 Martta zaferinin , Nevruza dek gelmesi Manevi bir tevafuktur..Belki de..