2007 yılında Cumhurbaşkanı seçimlerinde Anayasanın 102. maddesi 1.nci fıkrasında  Toplantı yeter sayısı ve karar sayısını üçte iki  olarak  yorumlayıp, ki öyle bir anlam çıkıyor, Cumhurbaşkanını 367 toplantı yeter sayısı ile seçtirme gayreti ile başlayan süreç, 21 ekim 2007 referandumu yapılan anayasa değişikliğinde,Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi sonucunu doğurdu.

Burada toplantı yeter sayısı nitelikli çoğunluğa ulaşmak için üçte iki olsa bile, sonuçta cumhurbaşkanının seçilmesi 1982 anayasasında kolaylaştırıldı. Sebebi ülkemizi 12 Eylül 1980 darbesine götüren sürecin en önemli nedeni , Meclisin Cumhurbaşkanını seçememesi idi... Kanun koyucu 82 anayasası ile seçimi kolaylaştırmak istemişti..  Kanunun lafzı kadar ruhu ve kanun koyucunun amacı da burada önemli idi!

O günkü şartlar, CHP, Yargı ve Askeri vesayet, ve Cumhurbaşkanı Sezer'in gayretleri ve dayatması, AK Parti ve misyonunu engelleme gayretleri bizi bu sürece sürükledi..

Millet %67 katılım ve % 68,92 Evet oyu ile bu dayatmaya karşı varlığını ve gücünü ortaya koyarak Anayasadaki bu çarpıklığı aştı...

Tabii bu anayasanın tamamen düzeldiği anlamına gelmiyor.Ve başkanlık sistemi de değildi. Sadece bu dayatmayı aşmak için yapılan değişiklik!

Sonrası gelen iktidar ve muhalefet anayasanın bütünsel olarak yeniden yapılması gerektiğini defalarca ifade ettiler. Hatta komisyon kuruldu. Üzerinde uzlaşılan maddeler oldu ama sonuçlanamadı...

En son seçimde millet;  temsil yetkisi tarihin en yüksek meclisini seçti. Dedi ki; siz komisyon kuramıyorsunuz al size kurucu meclis yerine de geçecek bir meclis. Koalisyon kurun, anayasa yapın dedi... Koalisyonu beceremediler! İktidar olma hırslarına kurban ettiler.

Şimdi yeni bir seçime gidiyoruz!

Bunda Sayın Cumhurbaşkanının payının çok olduğunu düşünüyorum.

Bir kere 550 vekilin olduğu bir mecliste, en çok oyu alan AKP ve genel başkanı Sayın Davutoğlu'nun özgür iradesi ile koalisyon görüşmelerini yapabildiğini düşünmüyorum! Sayın Davutoğlu'nun beceriksiz birisi olduğuna hiç inanmıyorum...Ama hareket alanı Cumhurbaşkanı gölgesinde, bir Genel başkanın inisiyatif kullanırken,  ihtiyaç duyduğu, hükümet kurması için gereken iradeyi kullanamadığını düşünüyorum... Gerçek iradesi ile davranabilseydi uzlaşmacı kişiliği, stratejik bakış açısı olan bir siyasetçi ve bilim adamının elbet bir ortak paydada buluşabileceğine inanıyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı her defasında %52 halk beni seçti diyor! Oysa karşısında  %100 temsil yetkisi olan bir meclis var...

Eğer meclis içerisinden bir hükümet kurulursa kesin onu dengeleyen bir mekanizma Muhalefet olacak!

Ama % 52'yi temsil eden sayın Cumhurbaşkanının kararlarını dengeleyecek ne anayasada hükümler var; Amerikan başkanlık sisteminde olduğu gibi, ne de denge mekanizması kurumlar oluşmamış..

Ayrıca meclisteki muhalefet de Cumhurbaşkanını dengeleyecek muhalefet değil, meclis içinden çıkacak hükümetin muhalefeti!

Sayın Cumhurbaşkanı % 52 beni seçti diyor, doğru ancak karşısında % 48'i temsil eden kesimin temsilcisi kurumlar oluşmadan % 52'nin halk tarafından seçilmesi ne kadar doğru bir yönetim yapabilir. Başkan gibi davranabilir? Bu yetkiyi bütün kurumların oluşmuş hali gibi kullanmak biraz suiistimal olmaz mı?

% 48 'i temsil eden  ve dengeyi sağlayacak olan kurumların  oluşacağı anayasal değişiklikler olmadan bu yetki ne kadar sağlıklı kullanılabilir..

Acaba şimdi Cumhurbaşkanlığı seçimi olsa % 52 destek duruyor mu!Yoksa AK partinin 7 Haziranda aldığı oyun bile altında çıkma ihtimali var mı?.

Ne dersiniz biraz da bunları dikkate alarak davransak, ülkemizin ve dünyanın yaşadığı bu karmaşıklıklar zamanında biraz daha serinkanlı, yapıcı, kucaklayıcı bir cumhurbaşkanına ihtiyacımız yok mu?

Muhalefet mi?  Onlar daha akvaryumdaki balık gibiler!

Ne inisiyatif alabiliyor, ne kaybetmeyi göz alabiliyorlar!

Ne de sanki ülkemiz için fikirleri var..Böyle muhalefetin olduğu yerde,herkes yönetime talip olur!

-- 

Saygılarımla,