Gençler ve yaşlılar bir bütün olduğu halde ayrılıklarımızın nedeni beni derinden üzüyor. Gözlerimizi hakikatlere kapatarak yaşadığımız âlemde, yaşlıların bereketinden mahrum olduğumuz halleri görmeden, kazanma sevdası içine girmemiz beni yıkıp bitiriyor.

Gençler için gecelerini gündüzlerine katan yaşlılarımızı, yalnızlığa terk edişimiz aslında bizim ruhlarımızı terk edişimiz olduğunu gönlümüz görmez hale geliyor. Kendimize yabancılaşıyoruz, yabancı oluyoruz yaşadıklarımıza, yabancı oluyoruz yaratılışımıza.

Peygamberimiz (sav):“Eğer süt emen çocuklar, beli bükük yaşlılar, otlayan hayvanlar olmasaydı üzerinize azâb sel gibi gelirdi.”buyuruyor. Bu sözü her aklıma getirdiğimde yaşlılarla aramızdaki uçurumun, bizim ahiretle aramıza açtığımız uçurum olduğunu görüyorum.

Yaşlılar, gençlere bir külfet değil; külfet gibi gördüğümüz bir rahmettir.Hem de öyle bir rahmet ki; az bir zahmetle cenneti kazanabileceğimiz bir rahmettir. Hem de öyle bir rahmet ki çağlayanın güzelliği gibi hayatımıza güzellik katan bir rahmettir.

Gözle görünmeyen bir nur, gönle ise “nurun âlâ nur” olan bir rahmettir.

Yaşlılar evin huzuru, kalp hanesinin bereketi, dünya âleminin kandilleridir. Allah, yaşlıların üzerlerine öyle bir şefkat eder ki; onu gören gönül o şefkate ve o şefkati taşıyan bedene, beden içindeki kalbe ve kalbi sahiplenen ruha hayran olur.

Büyükler hayatın tecrübelerini zihinlerinde taşıyan kütüphaneler gibidir. Ahlakı, hallerinde yetiştirdikleri tarla; yüreklerinde muhafaza ettikleri ambar gibidir.

Gençlereböyle bereketli bir tarla ve böyle muhafazalı bir ambar teslim edilmişken neden bunların kıymeti bilinmiyor? Bu hakikati düşünmek için zamanımız çok mu uzun yoksa? Yoksa yaşlılar olmadan bizlerin (gençlerin)bekâsının varlığına mı inanıyoruz?

Evlerimizi bireyselleştirirken, daha çok iyi şartlarda ve rahat yaşayalım diye kazanalım! derken, kaybettiklerimizi bir daha geri getiremiyoruz.

Zaman hızla akıp giderken ve her geçen gün büyüklerimizden bir adım daha uzaklaşırken, asıl uzaklaştığımız; yaratılışımızdan uzaklaştığımız olduğunu unutuyoruz.

Yaşlıları darülacezelere terk ederek modern! olarakdizayn ettiğimiz evlerimizde gerçekten huzur bulabiliyor muyuz? Kimi yerlerde de darüşşafaka diyerek adını değiştirip vicdanlarımızı rahatlatmaya çalışsakta, hakikatler güneş gibi ortada durmaya devam ediyor.

Büyükler sevgi bahçemizin solmayan gülleri, gönüllerimizi hoş eden bülbülleridirler.Büyükler, gönüllerimizdeki sevginin de bahçıvanlarıdırlar. Çünkü insan, kötüyü de iyiyi de sevebilir tarzda yaratılmıştır. Büyükler, Rabbimden ve Resulünden öğrendikleri sevgiyi; özenle küçüklerine aktarmaya çalışırlar. Sadece mal mülk değildir devredilen; en önemli devir işlemi duygulardır. Saygılı olmayı, konuşmayı, istişare etmeyi, sabır göstermeyi, yeri geldiğinde susmayı, adaletli olmayı, misafir ağırlamayı, komşularımıza nasıl davranacağımızı… gibi her şeyi büyüklerimizden öğreniriz.

Bu hakikatlerden dolayı; “Bereket, büyüklerinizin yanındadır.” buyrulmuştur. (Münavi, Feyze’l-Kadir )

Ya Rabbi! İhsan ettiğin şefkat hürmetine, anne babalarımızı Salihalardan, Sıddıklardan, bizleri de söz dinleyen ve büyüklerine hürmet eden evlat ve gençlerden eyle.

Ya Rabbi! Yaşlılara her daim hürmet etmeyi lütfet. Bizlere yaşlandığımızda, bize hürmet edecek gençler halket.

Ya Rabbi! İhsan ettiğin şuur, sevgi ve huzur için; topraktaki tanecikler adedince hamd olsun.