Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Hz. Süleyman’ın (a.s.) ölümü ile ilgili Sebe Suresi’nde şöyle buyrulmaktadır:
” Süleyman’ın ölümüne hükmettiğimizde, öldüğünü, ancak asâsını kemiren ağaç kurdu göstermişti. Süleyman’ın cesedi yere yıkılınca ortaya çıktı ki, eğer cinler gaybı bilmiş olsalardı o aşağılayıcı eziyete katlanıp durmazlardı.”(Sebe Suresi-14)
Yukarıdaki ayetin tefsirinde müfessirler Hz. Süleyman’ın (a.s.) mabedin inşasına nezaret ederken vefat ettiğini ifade ederler.
Belki de bu ayetten çıkartılacak derslerden birisi de insanın son nefesine kadar Allah’ın rızası doğrultusunda çaba göstermesidir.
Kulluk kitabımız bize ister genç ister yaşlı olalım “dost cemalini görecek” bir hayat sürmemizi ferman buyurmaktadır. Kulluk mükellefiyetlerimizi de hiçbir mazerete sığınmadan yerine getirmemizi emretmektedir.
Yaşadığımız zaman diliminde ise insanlarımız; “benden geçti”, “daha erken” mazeretlerine yapışarak hesaba çekilmeyecekleri inancı ile kendilerini avutmaktadırlar.
Genç kardeşlerde de bir enerji eksikliği ve bıkkınlık zaman zaman gözlenmektedir.
Ahiret yurdunun yanında sadece geçici bir eğlence ve oyun alanı olarak bildirilen dünya için gösterdiğimiz çaba ise müthiş.
Daha fazla rahat yaşamak için imkânları değerlendirmek ve bariyerleri aşmak için sarf ettiğimiz enerjiyi, kulluk ajandası için harcamakta zorlanıyoruz.
Bunun nedeni ne acaba?
Tükenmişlik sendromu mu, öğrenilmiş çaresizlik mi veya neme lazımcılık mı?
Belki de hepsi mi?
Dünya sevgisi mi?
Can simidi olarak sığındığımız mazeretler bizi kurtaracak mı?
Yoksa sefere memur olduğumuzu unuttuk mu?
Atalarımızın kahramanlıkları ile yatıp kalkma bizim için bir hipnoz mu?
Sorular çoğaltılabilir.
Ama yapılması gereken” iman varsa imkân da var “diyerek dünyamızdan da nasibimiz alarak hem zahirimizi hem de batınımızı insan yapma cehdiyle ahiret yurdu için azık biriktirmek olmalıdır.
İnsanoğlu mazeret üretmekte mahirdir. Mazeretlerimiz eğer hesap gününde geçerli olmayan mazeretlerse vay halimize…
Yaşımızı, işimizi, eşimizi ve çocuklarımızı, dostlarımızı bahane ederek olup-bitenlere seyirci kalmak herhalde bizi sorumluluktan kurtarmaz.
Bizler, inanmış insanlar olarak ümitsizliğe kapılmadan, hakkı tutup kaldırmak için gayret göstermezsek ve yokuşta ter dökmezsek inişte çok gözyaşı dökeriz.
Diriltmek istiyorsak önce kendimiz diri olacağız. Ecel şerbetini içinceye kadar ayakta kalacağız. Ayakta öleceğiz.
Selam ve dua ile…