Meşhur bir söz vardır, ‘Biz ne ara bu hale geldik’ diye.

Şiddet sarmalı her yeri sarmış durumda.  

Evde, sokakta, okulda, otobüste, yolda…

İnsanlar adeta burunlarından soluyor.

Ve her gün bir kadının öldürüldüğü, sokak ortasında birbirlerini kurşunlayan insanların olduğu, çocukların birbirlerine insafsızca saldırdığı haberler ekranlardan kayıp gidiyor.

Her anımızı gözetleyen kameralar sayesinde bu normal olmaması gereken şiddet görüntülerini dizi seyreder gibi seyreder hale geldik.

Toplum içerisinde bir hata yapan insanı kibarca uyarmaya kalksanız size doğrultulmuş bir silah ya da suratınıza doğru sallanan bir bıçakla karşı karşıya kalmamanız sürpriz olur.

Tahammül yok, sabır yok, iletişim kurabilme çabası yok, insan olduğumuzu unuturcasına saldırıyoruz karşımızdakine….

Karşımızdakini bir insan değil, ölüp ölüp dirilen bilgisayar oyunu karakteri gibi görüyoruz.

Vur, kır, öldür! Nasıl olsa kazanacağı canlarla oyuna tekrar döner!

Ama hayat bir bilgisayar oyunu değil!

Bir anlık öfke, kontrol edilemeyen bir anlık davranış tarifi imkansız acıların yaşanmasına neden olabiliyor.

Şiddet, öfke, ölmek, öldürmek sıradanlaşmış bir hal aldı artık.

Sormak lazım, toplum olarak biz ne zaman bu hale geldik?

Nedir bu şiddet sarmalının günden güne büyümesinin sebebi?

Ekonomik sıkıntılar mı?

Siyasi kutuplaşmalar mı?

Eğitimin içine düştüğü çıkmaz hal mi?

Şiddeti, gayrimeşru ilişkileri günlük hayatın doğal bir parçasıymış gibi sunan televizyon dizi ve programları mı?

Aile kurumunun yavaş yavaş yok edilmesi mi?

Adalet nezdinde bir suçun yaptırımının hafif kalması mı?

Yoksa hepsi birden mi?

Olay artık emniyet tedbirleriyle önlenebilecek psikolojik sınırı çoktan aşmış durumda.

Toplumun, en küçük yapı taşı olan aileden başlayarak bir silkinme, arınma ve kendine gelme zamanı geldi de geçiyor…

Tekrar sormak lazım, ‘Biz ne ara bu hale geldik?’ diye!