Geçen haftaki yazımızda iki senaryodan bahsetmiş ve hatta bundan başka senaryolar olabilir demiştik. Gelişmelerden anladığımız o ki işin aslı çok daha büyük ve karmaşık bir senaryo. Bizim ürettiğimiz iki senaryonun ikisi de bu büyük senaryonun birer parçası âdeta. Olaylara sadece Musul olarak değil bütün bir Ortadoğu olarak baktığımız vakit tarihin yeniden şekillendiğini görüyoruz. IŞİD’in Musul işgali yalnızca daha kanlı olayların ve siyasî değişimlerin işaret fişeği mesabesindeymiş.
Görünen tabloda batılı güçler bu coğrafyada bitmesini hiç istemedikleri bir mezhepler savaşı çıkartmaya çalışıyor. Buna alet olarak da sadece IŞİD gibi örgütleri değil İran ve Suudî Arabistan’ın derin yapılarını kullanıyorlar. İran yönetiminin alenen desteklediği Malikî yönetimi Sünnî Müslüman kardeşlerimize zulmederken, Suud Vahhabî ve Haricî zihniyeti de kendileri gibi bir mezhebe sahip görünen IŞİD’e maddî destek sağlıyor. Esad ile savaşmayıp Sünnî Müslüman kanı döken ve Malikî yönetimine savaş açarak Irak’daki Sünnî aşiretlerle işbirliği ile tam ters bir cepheye geçmesi dahi gösteriyor ki IŞİD bile kendi içerisinde parçalanmış ya da destekçisi olan güçler hangi ülkede nasıl işlerine geliyorsa öyle kullanıyormuş.
Batılılar Irak ve Suriye’yi bölerek daha iyi kontrol edebileceklerini düşünüyorlar ama aslında işler tamamen kontrolden çıkıyor.
Geçen yazıda İngilizlerin kendilerini bölge petrollerinin sahibi olarak gördüğünden bahsetmiştik. IŞİD örgütünün bu hafta Beyci kasabasındaki ülkenin en büyük rafinesini ele geçirmesi ve İngiliz medyasında görüntüleri yer alan üç İngiliz vatandaşı IŞİD militanı bu düşüncemizi kuvvetlendirdi. Öte yandan IŞİD lideri Ebu Bekir Bağdadî’nin terör bağlantılarına rağmen 2009 yılında ABD tarafından serbest bırakılması ardından, çuvalcı paşa olarak hafızamıza kazınan eski Türk düşmanı David Petraeus’un eften püften bir bahane ile CIA Başkanlığından ayrılarak mezhepler savaşı vazifesi ile Irak’a Ebu Bekir Bağdadî ile IŞİD’i kurmak için gittiği iddiası ortaya atıldı. CNN’de katıldığı bir programda Cumhuriyetçi senatör Rand Paul “ABD yönetimi, bölgede etkinliğini arttırmak için IŞİD’e destek verdi, silah gönderdi” diye konuştu. Bu da bize senaryonun içinde sadece İngilizlerin olmadığını en azından İngiltere Kraliçesi kontrolündeki Amerikan NEOCON’ların işin içinde olduklarını gösteriyor.
Obama yönetimindeki ‘görünen’ ABD ise İran ile işbirliği çağrısı yaparak çatışmaların büyümesini engellemek isteyen bir tablo ortaya koyuyor.
Gelelim ülkemizin haline; Başkonsolosumuz ve Türk vatandaşlarımız hâlâ bu ne olduğu belirsiz örgütün tutsağı. Bu hafta İngiliz, Alman, Hollanda, Belçika ve İspanyol istihbarat birimleri Milli İstihbarat Teşkilatı'nın kapısını çalarak, kendi vatandaşlarının Türkiye'nin Irak ve Suriye sınırları üzerinde IŞİD'e katılma ihtimali karşı önlem alınmasını talep etmiş. MİT bu kadar bölgede etkili ise neden vatandaşlarımız kurtarılamıyor? Önceki hafta endişelerimizi belirterek yazdığım savaşın içine Musul ve Kerkük hevesiyle katılma tehlikesi geçmedi. Bu sırada Mesut Barzani Pazartesi günü CNN kanalına verdiği röportajda bizi halkı çıkaracak ifadeler kullanarak “Artık Kürt halkının geleceğini tayin etme vakti geldi” dedi. Salı gün başka bir yerde; “Irak ve Kürdistan bölgesi arasında daha önce ortak askeri güç vardı. Ancak şimdi Irak ordusunun mevcudiyeti yoktur. Bu durum, bütün Iraklılar için ciddi bir tehdittir. Irak'ta şayet kriz hali bu şekilde devam edecek olursa ve siyasî anarşi, çözüme kavuşturulmazsa biz Kürdistan siyasi iradesi olarak, halkımızın onayını almak üzere referandum yoluna gideriz" ifadelerini kullandı.
Tüm bunlar Kuzey Irak bölgesinin Irak’dan ayrılıp Türkiye’ye katılmak için aradığı bahaneyi bulduğunu gösteriyor. Bu bahaneler çerçevesinde bizim de devlet olarak IŞİD’i destekliyor görünmememiz için vatandaşlarımızın rehine alındığı iddia edildi. Olay gecesi Dışişleri Bakanımızın Barzani’yi arayarak başkonsolosluğumuzun korunmasını talep ettiği ancak Başkonsolosumuzun Barzani ile iletişimi geçmediği öne sürüldü. Kürdistan Sosyalist Partisi Genel Sekreteri’nin geçtiğimiz günlerde IŞİD hayırlara vesile oluyor gibi ifadeler kullanması da kafaları iyi karıştırdı. Türkiye’nin bu karanlık senaryolarda daha fazla tehlikeli sularda yüzmemesi ve tutsak olan insanlarımızın bir an önce salimen özgürlüklerine kavuşmaları dileğiyle…
Mübarek Ramazan ayına gireceğimiz şu günlerde daha fazla Müslüman kanı akmaması için de dua ediyoruz. Hepinize Hayırlı Ramazanlar!