İnsan baştan ayağa sorumluluk. Sorumluluğun kaynağı ise seçim. Seçen seçtiğinden sorumlu.  Biyolojik olarak insan suretinde olsa da seçemeyen insanlık konumundan farklı bir konumdadır. Bu konum aşağıda olabileceği gibi yukarıda da olabilir.

Seçen, seçimi doğrultusunda hareket eder, eyleme geçer.

Ya eylemsizlik?

Eylemsizlik eylemeye gücü varken ve aslında eylemeyi canı çekerken eylememek. Bir başka deyişle eylemsizlik kişinin kendi isteklerine karşı eylemi. Eylemsizlik, özünde eylemi dışarıdan içeriye çevirmek.

Eylemsizliği acizlikle ya da miskinlikle karıştırmamak gerek. Gücü olmayanın, canı çekmeyenin eylemsiz olmasından daha tabii ne vardır? Seçme şansının olmadığı, bir tür zorunluluk olan bu halini tanımlamak için kullanılan kelime “acizlik”tir, eylemeye gücü olduğu halde canı çekmediği için eylemeyenin yaptığı ise “miskinlik”.

Oruç tam anlamıyla bir eylemsizlik halidir. Var iken ve canı çekerken bazı dünya nimetlerinden uzak kalmaktır esas. İştahınızı azaltan bir formül buldunuz da o formülü uygulayarak oruç tutuyorsanız fıkhî bakımdan orucunuz herhalde geçerli olacaktır ama işin hakikatinde bir eksiklik olacağını akledebilmek için din bilimleri tahsil etmenize gerek yoktur herhalde.

***

İbadetleri diğer eylemlerden farklı kılan yan en başta niyettir. Örneğin zayıflamak ya da bir hastalıktan kurtulmak için dünya nimetlerinden uzak kalıyorsanız bunun adı oruç ibadeti olamaz. Oruç ve diğer ibadetlerde bu eylemi ya da eylemsizliği aşkın bir varlık (Allah) için yapmamız gerekir.

***

Oruç insani özellikleri aşma denemesidir. İnsanın verili dünyaya mahkûm olmadığını ispatlama gayretidir. Yeme-içmeden, cinsel ilişkiden ve her türlü kötülükten uzak olma gibi meleklere özgü hasletleri elde etme çabasıdır.

***

Dışarıdan bakınca oruçlu ile oruçsuzun farkı anlaşılamadığına göre oruç içe yönelik bir eylemdir. Etrafta terör estirerek, yarı uyur halde gezerek, çalışma temposunu, iş verimliliğini neredeyse sıfıra indirerek “ben oruçluyum ha, ey millet bilin” diye ister ağızdaki dille isterse hâl diliyle bas bas bağırmak orucun özüne aykırıdır.

***

Orucun bir de zihinsel boyutu vardır ki o sadece hali, hazırda bir biçimde yiyeceği içeceği olmayanları hatırlamak, onlarla hemhal olmaya çalışmaktan daha öte bir zihinsel eylemi gerektirir. Oruçlu zihin insanoğlunun yaşadığı uzun kıtlık dönemlerinde ve inanlara uygulanan boykotlarda çekilen açlığı da hatırlamalıdır. Mekke müşriklerinin İslam'ın onuncu yılında başlattıkları ve üç yıl kadar sürdürdükleri boykotu hatırlamadan, Peygamber (SAV) ve arkadaşlarının çektiği açlığı hissetmeden tutulan oruç tabii ki fıkhî bakımdan kabul olsa da ruha vereceği yücelikte bir kademe eksikliği olabilir. Müslümanların kolektif bilinçaltına sinen bu boykotlardan bir diğeri de Kerbela'da Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının maruz bırakıldığı susuzluktur. Derim ki oruç tutarken bu susuzluğu hissedin de gönül dünyanızın gülü çimeni ab-ı hayatla sulansın.

***

Oruçtan oruca fark var tabii ki. Dirilten oruçlar olduğu gibi öldüren oruçlar da var.

Kim ne derse desin, hangi ulvi amaç için yapıldığı iddia edilirse edilsin öldüren oruçları tasvip etmem mümkün değil. İntihar saldırısının bir türü gibi geliyor bana ölüm oruçları. İntihar saldırısında eylemi yapanla birlikte başkaları da ölüyor, ölüm oruçlarında ise sadece oruç olan denilebilirse de bu yaklaşımı eksik bulurum. Ölüm oruçlarında ölenler yaşamanın yerine ölümün kutsanmasına yol açarak yeni ölümlere kapı aralarlar çünkü.

***

Din bizi insanlığın uzun ve birçok noktası bize karanlık tarihi ile de irtibatlandırır. Oruç bu irtibat vasıtalarından biridir.

İrtibatı kopartmayanlardan olmanız dileğiyle!

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)