Eski tabiri ile; “ÖNCE REFİK SONRA TARİK!”

Deyimleşmiş bu cümlenin, iki kelimesinin köken olarak Arapça olduğunu biliyorum. Refik: Türkçe karşılığı arkadaş, Tarik: Yol manasını ifade etmektedir.

Yola çıkmadan önce muhakkak her halükarda güvenebileceğin yol arkadaşının olması gerektiğini anlatmaktadır.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Hicret yolculuğuna çıkarken yol arkadaşı Hz. Ebubekir (RA)’dir. Miraç olayını anlattıkları zaman Hz. Ebubekir (RA):

--- Bütün bu anlattıklarınızı Hz. Muhammed (sav) Efendimiz mi anlattı diye sorusuna;

--- Evet, Hz. Muhammed (sav) söylüyor. Dediler. Hz. Ebubekir (RA) cevabı gayet net ve tereddütsüzdür;

--- Hz. Muhammed(sav) Efendimiz söylediyse doğrudur. Cevabı ile SIDDIK künyesini almıştır.

Arkadaş her halükârda birbirine inanan, güvenen manasındadır.

İnsanın bu kaypak dünyada tutunmasını sağlayan varlığını anlamlı kılan birazda dostlarıdır. Lügatinde dosta ve dostluğa dair kelimeler bulunmayan bir dil ne kadar soğuk o lügatin sahibi topluluk ne kadar bed baht bir topluluktur. Dostu ve dostluğu yaratan Allah’a hamdolsun başta peygamberler olmak üzere cümle dostlara Allah dostlarına selam olsun. Dost kardeşin kardeşidir desek yalan söylemeyiz.

Yeryüzünde dost olarak gördüğümüz kişiler yerine göre kardeşten daha evveldir, İnsanın bu kaypak dünyada tutunmasını sağlayan varlığını anlamlı kılan birazda dostlarıdır. Allah cümle insanları iyilerle karşılaştırsın. Duasında bulunalım ve diyelim ki kimle beraber olduğunuz kimliğinize de yansımaktadır. Sizin kim olduğunuz kimlerle düşüp kalktığınıza sırrınızı kimlerle paylaştığınıza bağlıdır. Kimlerden dost olmayacağını söylemek ne kadar abes gözüyle bakmakta oda o kadar abestir.

Dost seçilendir onun için seçkindir arkadaşlığınızda yoldaşlığınız da bu kişinin dost olmasıyla anlam kazanmaktadır. Önce refik sonra tarik hikmetindeki refik dostun ta kendisidir. Dost vardır çıkılmaz yokuşları geçilmez uçurumları size hissettirmeden yol yapar.

Dost diye bildiğiniz vardır düz yolda ayağınızın tökezlemesine yol açmakla kalmaz o nu da sırtınızda taşımak zorunda kalırsınız. Onun için Doğunun büyük bilgini Sadi Dost dostuna yolunun üzerindeki dikenleri gösteren kişidir. Sözünü boşuna söylememiştir. Dostun sözünün acılığından şikâyet etmeyin duyduğunuz acı acılık dostsuz kaldığında yüz üstü düşeceğiniz hayatın size sunduğu zehir dolu kadehten daha acı olmayacaktır.

Varsın dost acı söylesin. O acı yalancı dostun dünyayı tozpembe gösteren aynasından daha bereketlidir. Dost bereket demektir. İnsanoğlunun tekâmülünde ruhunda taşıdığı yeteneklerin inkişafında en büyük desteği ona dostları yapmıştır.

Mevlana üstadımızın bu gün dünyayı etrafında pervane kılan bilgeliğinin müsebbibi Tebrizli Şems’ten başkası değildir Hazreti peygamberin yol arkadaşları önce arkasından ziyade dostlarıdır. İnsanlığı fıtrat dinine çağıran o Yüce Elçinin dostları o gökte bir yıldız olan güzel insanlar dostun dostu için hangi cefaya katlanabileceğini cümle cihana yaşayarak göstermişlerdir.

 Dostun her şeyi paylaşılan yeryüzünde halk içinde yüzdeki ben sayısı kadar azdır. Ondan dolayıdır ki insan dostlarıyla da hangi kulvarda dostluk edeceğini iyi bilmelidir. Dosttan dosta fark vardır. Bundan da dost olur mu diye kimseyi küçümsemeyelim. Herkesin bilgisine görgüsüne donanımına meşrebine göre dostları vardır. 

Sizin dostluğa değer görmediğiniz birisi başka birinin has dostu olabilir. Nadanlar eder sohbet nadanla telezzüz Divanelerin hem demi divane gerektir. Diyen Ziya Paşa Allah bilir ya doğru söylemiştir. Bir dost bulamadım gün akşam oldu diyen Kul Himmet üstadımızın çığlığı gibi nihayetinde insanın ezeli yalnızlığına hayatını özetlemektedir. Yoksa bunu diyen şairin de halince hatırınca ve dahi yeterince dostu olduğundan kimsenin kuşkusu bulunmamalıdır…

Bir insana Dostum diye hitap etmek ona kardeş diye seslenmekten daha sıcaktır. Kardeşlik seçilmeyen bir şeydir yeryüzünde kimsenin kardeşini semce gibi bir tasarrufu söz konusu değildir.

Dost seçilendir ve özeldir!

Allah dostu Bâyezîd-i Bestâmî’den ibret dolu hatıra ile yazımı bitireyim isterseniz efendim;

“Bâyezîd-i Bistâmî bir gün yolda giderken yanından geçen bir köpeği gördü. Köpeğe değip necaset bulaşmasın diye eteklerini topladı. O anda köpek dile gelip, şöyle dedi:"Benden sana bulaşacak kir, üç defa yıkamakla temiz olur. Ama senin nefsindeki kibir kiri yedi deryada yıkansa temiz olmaz.

"Bunun üzerine Bâyezîd-i Bistâmî, köpeğe;

 "Senin dışın pis, benim ise içim. Gel beraber olalım da belki birbirimize faydamız olur." dedi. Köpek de;

"Sen benimle yoldaş ve arkadaş olamazsın. Zira halk beni horlar, sana tazim eder. Beni gören taşlar, seni gören ise iltifata başlar ve "Arifler sultanına selâm olsun!" der. Benim yarına yiyecek bir kemiğim bile yok, ama senin bir ambar buğdayın var." cevabını verdi. Bâyezîd-i Bistâmî bu cevaptan kederlendi, bir köpeğin yol arkadaşı olmaya bile lâyık değilim, diye üzüldü.            

"Bulunduğunuz şu derecelere nasıl kavuştunuz?" diye kendisine sordular. Cevabında buyurdu ki: "Her yerde Allah-ü Teala’nın gördüğünü ve bildiğini düşünüp, edebe riayet etmekle." Buyurdu!