31 Mart Yerel Seçimlerinde son dönemece girildi. Ak kara öyle veya böyle belli olacak.

Bol keseden atıp güneşi ayı vaad edenler ve bunun yanında gerçekçi şartlara uygun şekilde hizmet eden hizmet üretenleri ayırt edilecektir.

Cumhur İttifakı içinde bulunan AK parti ve MHP adaylarına oyumuzu vereceğiz. Gönlümüz Büyükşehirde Uğur İbrahim Altay, Çumra’da MHP Belediye Başkan Adayı Fatih Demirci’den yana diğer belediye başkan adaylarımız BBP Fatih Öksüz, S.P Servet Şahin, YRP Mehmet Aydın, BTP Yakup Kuzay’a başarılar diliyorum.

Asil Türk Milletinin 21 Mart Nevruz Türkün Bahar Bayramını kutlar Ülkemize Türk dünyasına hayırlar getirmesini Cenabı Allah’tan niyaz ediyorum.

*

Bunun yanında ömrü acizliğini anlamadan haram helal demeden an kakalayıp, hazine arazilerini sövüşleyken ağababalarını çevresindeki insanlara da tepeden bakarak hayat süren sizlerde en az benim kadar tanırsınız. Ben böylelerini tasvir edeyim mi? Etmesem bile sizler tanırsınız. Yine de anlatalım değil mi?

Yahya Kemal’in; Sana bir tepeden baktım aziz İstanbul! Demesini ayrı tutun onun bakışı İstanbul sevdası!

Bunların tepeden bakması ise çenelerinin altındaki haram dirgenin verdiği gerginlik ve güvencedir.

Cuma günleri Allah izin verdiği müddetçe kabir ziyareti yaparım. Bazen tepeden bakıp ve dünyaya sığmayanların kabre nasıl sığdıklarını görürüz.

Allah razı olsun iş ve dava arkadaşım Deniz Öçgüder ile alışkanlık haline getirdiğimiz kabir ziyaretiyle haftalık manevi tıraş oluyorsunuz. Yürüyerek giderken çok saygı duyduğum ağabeyim bana sordu;

--- Hacı Ahmet nereye sabahın bu erken vaktinde? Ben;

--- Kıymetli Ağabeyim bugün Cuma herkesin mutlaka gitmek zorunda olduğu mekâna kabir ziyaretine gidiyorum. Her gidişimde manevi tıraş oluyorum. Deyince, hemen anladı ve;

---Cenabı Allah ziyaretini kabul etsin. Diyerek ayrıldık.

Bizden büyük ağabeylerimizden;

--- Ahmet nerdeyse tanıdıklarımın birçoğu burada demek ki bizde kocamışız. Dedi.

Biz o daldan bu daldan derken burnundan kıl aldırmayanları unuttum sanmayın unutmadım yazacağım. Daha önce de yazmıştım. Bizden önce yaşayan büyüklerimiz ne demişler; “Ettekrarı hasen velav kane yüz seksen” Böylesi yapı içerisindekiler her şeye talip olmaları acıdır. Amca sen bize ne zaman geldin de bizden bir şeyler istersin? Deriz….

Eski “Beşiktaş Noteri teyzemin oğlu Av. Hikmet Kaplan’ın paylaşımını sizlerle paylaşayım.

“Osman Efendi bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır.

İlaç alır, geçmez. Bir iki gün bekler, ağrı devam eder. Doktor çağrılır. Doktor muayene eder, ağrı kesiciler verir, gider. Lakin Osman Efendi’nin baş ağrısı artarak sürer. Üstüne üstlük baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya başlar. Başka doktorlar çağrılır… Osman Efendi Uşak’ın ileri gelenlerindendir, ağrıyı kesene servet vaat eder.

Doktorların hiçbiri ağrıyı durduramadığı gibi sebebini de bulamaz. Ev halkı birbirine karışır, baş ağrısından geceleri uyuyamayan Osman Efendi’yi İstanbul’a götürmeye karar verirler. İstanbul’da en iyi doktorlar seferber olur.

Röntgenler, beyin tomografileri çekilir, testler yapılır… Görünüşe bakılırsa Osman Efendi turp gibidir.

Oysa dayanması gittikçe zorlaşan baş ağrısı ve gözyaşları hayatı çekilmez hale getirmiştir. Ağrı kesici iğnelerle zor ayakta duran Osman Efendi bu defa da apar topar yurtdışına götürülür. O devirde Amerika değil İsviçre moda, Zürih’e gidilir. Haftalarca hastanede kalınır, onlarca profesör konsültasyon (görüş alışverişi) yapar, testler tekrarlanır.

Sonuç olarak: Osman Efendi’ye teşhis konulamaz.

Artık yerinden kalkamayan Osman Efendi’ye ağrı kesici iğneler verilir, ülkesine dönüp “dinlenmesi”, daha doğrusu son günlerini evinde geçirmesi tavsiye edilir.

Osman Efendi bitkin, aile perişan. “Kader”denilir, Uşak’a dönülür.

Osman Efendi yayla evinde bir odaya yatırılır ve ağrı kesici iğnelerle ölümü beklemeye başlar. Bir gün, hastanın keyfi gelsin diye, Osman Efendi’nin eski berberi “Berber Mehmet” çağrılır. Berber yataktan kalkamayan Osman Efendi’yi tıraş ederken, adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler.

Berber Mehmet bir an düşünür.

----“Beyim?” der, “Sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın” Bir bakar, “Hah işte der.

“Kıl dönmüş.” Osman Efendi’nin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker.

Ev halkı Osman Efendi’nin köyü ayağa kaldıran çığlığıyla odaya koşar. Berber Mehmet, Osman Efendi’nin elinden zor alınır ve cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir. Osman Efendi’nin kanayan burnuna pansumanlar yapılır, kolonyalar koklatılır ve yaşlı adam tekrar yatağına yatırılır.

 Ertesi sabah Osman Efendi aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiştir. Baş ağrısından ise eser kalmamıştır. Dönen kılın sinire yürüyüp gittikçe uzayarak dayanılmaz ıstıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfeder. Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir.

Sapasağlam ayağa kalkan Osman Efendi, Berber Mehmet’i çağırtır ve ona bir servet bağışlar.” Buradan istediğiniz gibi ders çıkarabilir ve yorum yapabilirsiniz!

Demek ki, “BURNUNDAN KIL ALDIRTMAYANLARIN BAŞI ÇOK AĞRIYABİLİRMİŞ!”