Şöyle bir baktığımızda, çoğu insanın hayalleri para üzerine kurulmuştur. Hayattan beklentileri hep paranın sağladığı güç ve olanaklar etrafına toplanmıştır zira açmayacağı kapı ulaşamayacağı şey yoktur. Hiç bir zaman inanmadım buna. İnsanlar sahte bir dünyada sahte sevgilerle mutlu olduklarını zannederek yaşayıp gidiyorlar. Çağımızın insanının ruhu yok, tek bildiği dur durak bilmeden istemek, sahip olmak. Oysa elzem olan iyilikti, güzellikti, sevgiydi, aşktı. Unutulan yitirilen o kadar çok değer var ki günümüzde...! Tüm ilişkiler beklentiler menfaat üzerine kurulu, evlilikler bile ticari. Bu tuhaf koşuşturmanın içinde ıskalanan ne çok şey var yaşanası, görülesi, duyulası, tadılası, sevilesi. Algıda seçiciyiz öyle olunca kaçırıyoruz bir çok güzelliği. Nesneleri hayatımızın merkezi haline getirdikçe kendimize yabancılaşıp, kopuyoruz tüm güzelliklerden.
Bir türlü mutlu olamıyoruz artık...
Mutsuzluğumuzun nedenini de hep dışarı da arıyoruz. Hedefler belirliyoruz kendimize ve ulaştıkça tekrar ve tekrar durmadan dinlenmeden yeni hedefler yaratıyoruz, tüm enerjimizi ona ulaşmak için kullanıyoruz. Doymuyoruz ama bunu da ısrarla görmüyoruz. Sanki en tabi hakkımızmış gibi sahipleniyoruz algıladığımız ve istediğimiz her şeyi. Bir kısır döngünün etrafında dönüp duruyoruz yıllardır.Sosyal karakterimizi belirleyen sistemin efendilerinin arzu ettiği gibi, tüketiyoruz önümüze ne çıkarsa. Dinlence olarak alış veriş merkezlerine gider olduk mesela, çılgınca bir tutkuyla gerekli gereksiz ne varsa satın almak zamanımız insanın mutluluğu. Aslında en büyük problemimiz hızla değişen, gelişen teknoloji ile adeta bizim birer parçamız haline gelen para ve nesnelerin kölesi haline gelmemiz. Hayatımızı yöneten ekonomik güçlerin pazarı, tüketicisi olurken ve kendi ürettiği nesnelere, paraya taparken öze yabancılaşan acınası modern köleler olduk aslında. O kadar çok şeyi yitirdi ki insanlık...! Komşuluk kavramı tarih olmak üzere mesela. Akraba ve eş dost ziyaretleri azaldı, bayramlar bile eskisi gibi değil. Bir yorgunluk bir yılgınlık insanların omuzlarında, iş- ev ve A.V.M ler arasında tükenen ömür.
Milyonların yaşadığı kentlerde ne kadar yalnızız değil mi? Her gün biraz daha yok oluyoruz, eriyoruz ve asla nedenleri sorgulamadan sadece mutsuzuz diyoruz...
Oysa koca bir dünya var sizi mutlu etmek için tasarlanmış. Geçin dünyayı burnunuzun dibindeki güzellikleri görmekten yoksunsunuz çünkü artık zamansız mekansız oldu insan. Ne yaşama kaynağımız güneşin farkında ne gecelerimizi aydınlatan ayın, yıldızların. Ne güvercinlerin serçelerin farkında ne çiçeklerin. Ne grisinin farkında gökyüzünün ne mavisinin. Son günlerde moda bir terim var sık sık kullanılan, okuduğumuz, duyduğumuz ama bir türlü uygulayamadığımız anı yaşamak.
Bizler yaşamın anlamını öğrenemedik ki anın kıymetini bilelim..!
Farkında değiliz gün be gün kendimizden kopuşumuzun, farkında değiliz yaşarken ölüşümüzün.